ÇOBANIN FERYADI
Hemen herkes çobanın öyküsünü bilir.
Hani canı sıkıldığı zaman ‘Sürüye kurt saldırdı’ diye bağırır ve tüm köyü bașına toplar.
Ve her seferinde köylüden azar ișitip oturur çoban.
Öykünün sonu da șöyledir: bir gün gerçekten kurtlar sürüye saldırırlar ama çobanın feryadına kimse aldırmaz.
Kurtlar da köyün sürüsünü bir güzel hallederler.
İkibinsekiz yılından buyana kapitalizmin içine girdiği bunalımın büyük bir savașa yol açabileceği dillendirilmektedir.
Zavallı çoban örneği, bu savı ileri sürenler her seferinde küçümsenmișlerdir.
‘Teğet’ denmiștir; sinüs, kosinüs ve bilmem ne..
Finansaldır geçer, Merkez Bankaları çözer diye avunulmuș ve kitleler avutulmuștur.
Günümüz kapitalizminde ‘piyasa ekonomisi’ne yer varmıș gibi..
Salt Türkiye’de değil ama tüm dünyada liberal, muhafazakar ya da sosyal demokrat ‘ekonomist’lerin gözü borsadadır.
Gazete ve televizyonlar borsanın inip-kalktığı haberlerle doludur.
Hava ve yol durumu gibi, hava ve yol durumundan sonra ‘borsanın durumu’ grafiklerle anlatılır olmuștur.
Sabah altının yükselmekte olduğu, öğlenden sonra Dolar’ın sağanak yağacağı öngörülebilmektedir.
‘Önümüzdeki hafta borsayı Avro sisi kaplayacak’ denilmediği kalmıștır.
Yakında buna benzer șeyler duyulursa șașılmamalıdır.
Oysa borsayı ve orada tüm dünya ekonomisini bir elin parmak sayısı kadar insan yönetmektedir.
Ve bunların hiçbiri bulundukları görevlere ‘seçim’le gelmemișlerdir; gelemezler.
Kimseye değilse bile hiçbir ‘ülke’ye ya da ‘halk’a hesap vermek durumunda değildirler.
O nedenle de, onlar için ne ‘ülke’nin ne de ‘devlet’in bir önemi vardır.
‘Uluslararası’dırlar, ya da ‘uluslarüstü’..
Bunların doğrudan yönlendirdikleri gazete, televizyon, düșünce kurulușu ve üniversiteler vardır.
Ne bunların ve ne de bunların yönettiklerinin sözlerinden kalkarak geleceğe ilișkin herhangi bir öngörüde bulunmanın olanağı yoktur.
Ve bunlar bir ‘savaș olasılığı’ndan kesinlikle sözetmezler.
Bir savaș olasılığı varsa, o da Saddam gibi, Kaddafi gibi, Mübarek gibi ‘diktatörler’ yüzünden olabilir onlara göre..
Amerikalı senatör Robert Byrd gibi, Fransız bakan Jean-Pierre Chevènement gibi kimi yurtsever politikacılar da çıkabilirler.
Ya da aklı bașında bir çoban, sözgelimi Fransa’da bankanın camına yazar: ‘Borsa canımıza okuyacak’!
Türkçe’ye ‘kurtlar sürüye saldıracak’ diye çevrilebilir.
ABD’nin, kendi önderliğinde kurmayı tasarladığı ‘yeni dünya düzeni’ için önce dünyanın ‘dümdüz’ edilmesi gerekmektedir.
İkibinlerin bașında Irak kadar bir ‘düzlük’ yaratılmak istendi.
Ne ki ABD’nin bunalımını așmak için ‘yeterli büyüklükte’ olamazdı Irak.
Onun için ‘Büyük Ortadoğu’ kadar bir ‘düzlük’, yani ‘proje’ yapıldı.
O da yetmedi, Kuzey Afrika’yı da içine alan daha büyük bir ‘proje’ hazırlandı.
Değil mi ki Tunus, Libya ve Mısır’daki ‘diktatörler’ birer birer alașağı edildiler.
Ve yine o gazete, televizyon ya da ‘üniversite hocaları’, grafik ve haritalarla sıranın ‘Suriye’ye geldiğini açıklamaya bașladılar.
Bir farkla ki, onlara göre ‘halkın uyanıșı’, ‘demokrasinin ilerlemesi’ falandır sözkonusu olan...
Bölgenin ‘düzeltilmekte’ olduğunu görmediler hiç.
Görmemeleri için eğitilmișlerdi zaten.
Oysa Tunus hariç, ne Libya ve ne de Mısır öngörülür bir sürede düzene kavușamayacaklardır.
Ne de onyıldır Irak’ta bir ‘düzen’ tutturulabilmiștir.
Ancak bu üç ülke, ABD’nin istediği anlamda ‘düzeltilmiș’ bulunmaktadırlar.
Bugünkü Suriye’nin durumunun ise daha Bașer El Esad gitmeden Irak’tan iyi olmadığı ortadadır.
O arada, bu proje için ‘Eșbașkanlık’ verilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘durumu’na da değinilebilir.
Hani ‘Cumhuriyet’in ‘nitelikleri falan șöyle dursun; Türkiye’de doğru dürüst bir ‘Devlet’in kalmadığı bile söylenebilir.
Polisi, ordusu, yargısı, idaresi, ihalesine değin neyine isterseniz bakınız.
Kurulu ișletmeleri șöyle dursun; tașı, toprağı, otu, hayvanı, deresi ve tepesi ‘tutu’da değil midir?
Ya satılmıș ya da bedelinin bir kaç katı kadar borçlanılmıștır.
O nedenle ‘Türkiye toprakları aynı zamanda NATO topraklarıdır’ denilmektedir.
Türkiye toprakları aynı zamanda uluslararası sermayenin topraklarıdır da denilebilir.
Eh savunması da ister istemez uluslararası sermayeye bırakılacaktır..
Onun vurucu gücü olan NATO’ya yani.
Kimse Türkiye’nin NATO’nun kurulușundan buyana üyesi olduğunu söylemeye kalkmasın.
NATO’nun kurulușundan buyana Türkiye’ye hiçbir savunma katkısı olmamıștır.
Her yönüyle Türkiye’nin ‘yük’ü olmuștur, ‘kambur’u olmuștur NATO.
Ve bugün Türkiye’nin ‘celladı’ olmaya adaydır.
Türkiye’de ‘Cumhuriyet’i için için kemiren de NATO’dur, topraklarını ‘tutu’ alan da..
Șimdi ‘canını almaya’ gelmektedir.
Füzelerini, kalkanlarını, Patriot’larını ve askerlerini Türkiye topraklarına yerleștirmeye bașlamıștır bile.
Eski adı ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’ olan kurumdan bir ses çıkmıș mıdır?
Eski adı ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’ olan ordusundan bir ses çıkmıș mıdır?
Ama eski adı ‘Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’ olan kurum ya da eski adı ‘Anadolu Ajansı’ olan ajanstan ABD’li askerlerin, Almanyalı askerlerin, Hollandalı ya da Polonyalı askerlerin gelișini duymaktadır Türk halkı.
Doğrudan bir ‘ișgal’ bașlatılmıștır.
Bașlarında bir ‘Eșbașkan’!
Türkiye’ye adım adım değil koșar adım ‘Dünya Savașı’ çıkarma görevi verilmiștir.
Ne gazetelerin yazdıkları ve ne de televizyonların söylediklerinden ‘doğru’yu oğrenmenin olanağı da kalmamıștır.
Ve NATO’nun askerleri göz göre göre, Urfa’ya Antep’e yerleșmektedirler.
Bir ‘biber tarlasına girmedikleri’ kalmıștır.
Yakında biber tarlasına da gireceklerdir.
Hiç kușkunuz olmasın!
İște kıyamet o gün kopacaktır, bundan da kușkunuz olmasın.
Habip Hamza Erdem