Çok Ayrılıkçı Hareketler Bunlar

Çok Ayrılıkçı Hareketler Bunlar

İletigönderen ataturkillakiataturk » Çrş Mar 31, 2010 23:16

ÇOK AYRILIKÇI HAREKETLER BUNLAR

Arkadaşlarımızla ‘Çok Filim Hareketler Bunlar’ filmine gittik. Filmi izlerken defalarca donup kaldık, içimizde yarattığı duyguya baktık. Sonunda dayanamayıp yazdım.

Türkiye’yi ayakta tutan ve mutlak doğru olduğu asla iddia edilemeyecek, tartışılması gelişim ve değişim için kaçınılmaz olan bazı temel değerler ve uygulamalar var. Bu uygulamaların ve değerlerin birçok yanlışlığı beraberinde getirdiği iddiası da dikkate alınmalıdır. Ancak bunları ‘eleştirmek ve tartışmaya açmak’ bahanesiyle yerleşik değerlere resmen saldırmak insanlığa, ahlaka aykırıdır ve bu ülkenin tüm insanlarına, geçmişine haksızlıktır, hakarettir. Artık bazılarımızın alışageldiği, görünce hemen tanıdığı hareketlerdir bunlar.

Geçmişte birçok ülkenin bölünmesinde kullanılan psikolojik teknikler artık ülkemizde medyanın ve sanatın tüm sağlayıcıları tarafından kullanılmaktadır. ‘Çaktırmadan çakan, fark ettirmeden bölen’ psikolojik teknikleri bu konuların uzmanıyım diyenlerin bile çoğu zaman fark edememesi, plan ve projelerin büyüklüğü konusunda endişelerimize temel oluşturmaktadır.

Konudan bağımsız bir örnek vermek gerekirse, öğrenme kuramlarının işaret ettiği üzere hatırlanması beklenen şey birden çok maddeden oluşuyorsa ilk ve son madde daima daha çabuk, daha çok hatırlanır. Türkiye’nin başbakanlarını sayalım dediğimizde, ilk ve son isim daima daha çabuk ve kolay hatırlanır. En çok da son isim en çabuk hatırlanandır. Bu nedenle bir kanala reklam verecekseniz eğer, en etkili reklam için reklamınızın reklam kuşağının en son reklamı olmasını istemelisiniz ki en pahalısı da budur zaten. Bu etkiler, her koşulda her an hep bu düzeyde etkili denilemez, bilimsel mantığa aykırıdır. Fakat bu etkiyi reklamcılar sürekli kullanmaktadır. Hatta günümüzde sırf bu etki için işi ilerletip reklamlar bitiyormuş gibi yaptıktan sonra son bir reklam daha veriyorlar bildiğiniz gibi. Daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak ve konuyu tüm yönleriyle öğrenmek isteyenler özellikle ‘bilinçdışı (eşik atlı-subliminal) reklamcılık’ konusunu araştırabilir.

Malum filme gelelim artık. İlk dikkat çeken nokta filmin adıydı. Adında sebebini, içinde barındırdığı komedi unsurunu ya da işaret ettiği mesajı anlayamadığım bir Türkçe hatası vardı. ‘Çok Filim Hareketler Bunlar’. Nedenini filmi izledikçe anladım.

Komedi filmindeki karakterlerin gerçek hayatta vücut bulmuş olması beklenemez. Çünkü bu bir komedi filmidir ve bu yöndeki bir eleştiri tek başına oldukça düşük bir zeka belirtisidir. Ancak bir filmde geçen karakterlerin (bazıları hariç nedense) neredeyse hepsi gerçek hayattan bu kadar uzak, bu kadar itici, bu derece kurgusal nasıl olmuş, bunca insan nasıl bir araya gelmiş anlamadım. İçimde ‘biz ne pis bir milletmişiz’, ‘gencinden yaşlısına hepimiz ne de çok saplantılı düşüncelere sahipmişiz’ ‘biz bu muyuz’ cümleleriyle ifade edilebilecek duyguları uyandıran tiplemelerle doluydu film.

Rap müzik dinleyen, ancak kulağı küpeli genç profiline sahip bir gencin babasının çağa uygun olmayan bir istekle, nedense garajdan bozma olduğunu düşündüren bir odada, çocuğa bisiklet hediye etmesi ve bu çağdışı kalmış hediyeyi almasının nedenini anlatmak için geçmişe dönüşü ve kuşaklar boyu oğuldan babaya geri gidiş hikayesi. Nedense bu tarihsel çizgide, öncesi ve sonrası tarihlerde geçen bölümler renkli olduğu halde sadece Cumhuriyetin kuruluş yıllarına denk gelen yılların anlatıldığı sahnelerin siyah beyaz gösterilmesi. Bu bölümde “ordu olduğu halde ayrı bir ordu kuran komutan babasını uzaktan seyreden gencin, bisiklet üzerinde akrobatik hareketler yaparak bisikletli ordusunu büyük bir taarruza geçiren komutanın, bisikletlerin hendeğe düşmesi nedeniyle ordusunun telef olması, kalanlara bu bisikletleri gömün bundan da uzun süre kimseye bahsetmeyin emri vermesini seyretmesi”. Bir tanesini ve en önemlisini paylaştığım, kuşaklar boyu süren ve artık çağ dışı kalıp sonraki kuşağa aktarılmakta zorlanan ‘Bisiklet Sevdası’nın anlatıldığı bölümün geçtiği konuyla alakası kurulamayan o garajdan bozma, dağınık odanın birkaç katlı bir binanın teras katı olduğunun ve aslında etrafı modern gökdelenlerle çevrili olduğunun uzaklaşan kamera açısıyla gösterilmesi ve çocuğun ‘baba ben buna nerede bineceğim?’ şikayetleri eşliğinde uzaklaşan görüntü.

Cumhuriyet Lisesi’nde, milli eğitim bakanlığı amblemi arka fonda yarı belirsiz dururken konuşan müdürün, ‘uçan’ gence kendisinden öncekiler gibi yere inmesinin en uygunu olacağını anlatması ve eline ansiklopediler yükleyerek ağırlaştırmak yoluyla biraz daha yere yakın hale gelmesini sağlaması, gencin uçmaya devam etme kararı vererek camdan çıkıp gitmesi sırasında okul kantinindeki görevlinin ‘okul müdürü kimsenin buradan çıkmasını istemiyor’ dediği gerekçesiyle çocuğu tüfekle vurup yere düşürmesi. Bu sahnenin hemen öncesinde Vizontele serisinde gördüğümüz ve nedense bu filme de sokuşturulmuş ve alakasızlığına anlam veremediğimiz Yılmaz Erdoğan incinmesi, yaz tatili dönüşü Yılmaz adlı, diğerlerinden daha temiz yüzlü ve kıyafetli, düşünceli bakışlı gencin ‘yaz tatili etkinlikleri’ konulu kompozisyonu yazmadan bakınması sonucu öğretmenin sınıfı da ortak eden aşağılaması. Defalarca tekrarlanan ‘Yılmaz yazamıyor!’ haykırışları eşliğinde sinema perdesine bakakalışımız.

Koşarak gelip, iki gencin romantizm dolu hayallerini kabusa çeviren; çalıp oynayarak göbek atmaya, mangal yapıp yiyip içmeye, grup halinde denize girmeye başlayan ve tüm çöpünü arkasında bırakarak giden kalabalık ‘günübirlikçiler’. Ne hikmetse film boyunca uçaktan, yatak odasına kadar her ortamda halay çeken ya da çekmeye çalışan karakterler.
Annesi, sahilde küçük erkek çocuğuyla birlikte zaman geçirirken, babası nerede bilmediğimiz bu çocuğun gözleri önünde bir adamın gelip kendisine dubalara kadar yüzmeyi teklif etmesi sahnesi bilinçdışına gömülmüş bu çocuğun, gençliğinde her kıza dubalara yüzmeyi teklif edip, asıl teklifini sadece dubalarda yapabilmesi.

Mezuniyet gecesine gidecek genç kızın annesinin ‘elalem ne der?’ kaygısı üzerine gece kıyafeti giyme, geceye gitme ve gece bitiminde mahalleden olmayan bir erkekle evine dönme konularını, mahalleliye neredeyse sırayla sorması ve anlamsız, Türkiye gerçeğiyle uyuşmayan kaygılarla (disko müziği eşliğinde arabalarının arkasına yaslanarak kopan mahallenin delikanlılarının, erkek arkadaşın kendi mahallelerinden olmaması, bir arkadaşlarının hiç gerçek meme görmemesi nedeniyle bu geceye bahsi geçen kıyafetle gidişi ve dönüş biçimini uygun bulmamaları ve benzeri) düşünen karakterler tarafından verilen cevaplar.

Biri yaşlı ikisi genç, ikisi bıyıklı olan sivrisineğin, ‘annenizi bunlar öldürdü, kanı daha ampulün üzerinde duruyor, onu da değiştirmedi şerefsizler’ benzeri şu an tam hatırlayamadığım cümlelerle uyuyan bir çifte saldırmaları, saldırı esnasında bir ara halay çekmeleri, sonra uyanan erkek karakterin terlik aracılığıyla iki genç sivriyi duvara kanları sıçrayacak şekilde yapıştırması ve ardından yaşlı olanın ağlayarak ağıt yakması.
Bilinçdışına yerleştirilen, bu saydıklarım ve benzeri birçok farklılık ve ayrılık vurgusu içeren mesajla dolu bir film. Salondan çıkanların sadece ‘biz bu filmi sevmedik’ benzeri cümleler söyleyebilmeleri.

Sinemalarımız, televizyonlarımız, gazetelerimiz ve tüm medya kanalları sürekli cinsel, dinsel, ırksal farklılık ve ayrımcılık içeren mesajlar, imajlar, kelimelerle dolu. Hemen arkasından eklenen ‘aslında hepimiz kardeşiz’, ‘barış, demokrasi, eşitlik, medeniyetler ittifakı, dinler arası diyalog…’ diye giden içi boş kavramlarla süslenen söylemlerle uyutulan bizler. Önce farklılık vurgusu, sonra birliktelik çağrısı nasıl da yapılıyor sürekli, anlamsız ve çarpıkça.

Dizilerimiz ortalama iki yıllık sürelerde ilerleyen bölümlerinde sırayla birbiriyle takılan kızlar ve erkeklerle dolu. Yıllar önce ‘Biri Bizi Gözetliyor’du. Artık ‘Yeteneksizsiniz Türkiye!’.
Biz bu değiliz, olmadık, asla da olmayacağız. Bu ülke hepimizindir, kimseye peşkeş çekilemez, kimsenin malı yapılamaz. Yapılan her şeyin, oynanan her oyunun farkındayız. En çok da kültür açılımlarıyla toplumun komedi anlayışıyla dalga geçen, bizleri aptallaştırmaya ve aklımıza ayrılıkçı imajlar yerleştirmeye çalışan, apış arası kokusundan yanlarına ancak bazı büyüklerimizin (!) yanaşabildiği sözde sanatçıların farkındayız.

Bizi gözetlemeye devam edin. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından taviz vermeyecek, Atatürk ilkelerinden ve devrimlerinden sapmadan yaşayan, bu ilke ve devrimleri bugünün dünyasına yansıtabilen, eleştiriye açık, yanlışlarını kabul edip düzeltebilecek, ancak üstünde oynanan sözde demokratik oyunları, övüyorum derken yapılan hakaretleri, birleştiriyorum derken bölmeye çalışanları fark edebilecek Atatürkçü aydınlık gençlerle doludur.

ÖZGÜN ERGİN (Ruh Bilimci)
Kullanıcı küçük betizi
ataturkillakiataturk
Üye
Üye
 
İletiler: 4
Kayıt: Çrş Mar 31, 2010 20:49

Re: Çok Ayrılıkçı Hareketler Bunlar

İletigönderen orhunefe » Çrş Mar 31, 2010 23:43

Şu filmi izleyipte beğenen kimseye rastlamadım.
Kullanıcı küçük betizi
orhunefe
Üye
Üye
 
İletiler: 452
Kayıt: Sal May 22, 2007 10:51

Re: Çok Ayrılıkçı Hareketler Bunlar

İletigönderen Hayyan » Prş Nis 01, 2010 0:46

Özgür Bey yazınızı tamamıyla okudum.Teşekkür ederim aydınlatıcı bilgileriniz için.
Bu maskenin altında etten daha fazlası var.Bu maskenin altında bir fikir var ve fikirler kurşun geçirmez!..
V For Vendetta
Kullanıcı küçük betizi
Hayyan
Üye
Üye
 
İletiler: 99
Kayıt: Prş Eyl 17, 2009 19:53
Konum: TÜRKİYE !

Re: Çok Ayrılıkçı Hareketler Bunlar

İletigönderen Deli Haydar » Prş Nis 01, 2010 1:37

Allah razı olsun Özgün Bey. Ellerinize sağlık...
Rahmetli Mükremin Ağabey'in "ahlaksız" Mutfak'ından başka da bir şey çıkmazdı zaten...

Zaten Nefes, Mustafa, Ay Lav Yu, Büşra, Veda gibi nice filimin; ya da Yemekteyiz, Parayla İzdivaç, Yeteneksizsiniz Türkiye, ikiyüzlü Disko Kralı, vıcık vıcık sapkın diziler gibi nice izlencenin derdi hep aynı değil midir? Aç susuz bırakılan bir toplumun beynini kemirmek, töresini bozmak, insanlıktan çıkarmak!

Belirttiğiniz gibi bu ülke, "güvercin kanatçısı" Yılmaz Erdoğan'a kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gösterecek Atatürkçü aydınlık gençlerle doludur. Öyle kolay değildir bilinçaltı uygulamalarıyla bu ulusun zihnini kirletmek, kara propaganda yöntemleriyle kafa karıştırıp mide bulandırmak! Yemezler öyle hemen gençler ve her daim genç kaldığını sanan "buğulu sesler"...

Biraz vicdan, biraz edep ya hu...

Bu genç sanatçı arkadaşlarımıza anımsatmakta yine de yarar var:
Hareketin kralını yapsanız, belki azınlığın düşüncelerini değiştirebilirsiniz ama çoğunluğun duygularını asla!
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21


Şu dizine dön: Sinema & Tiyatro

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x