Çok yönlü bir rezalet
Türkiyeyi adına özellikle ve bilerek Başörtüsü dedikleri bez parçasıyla karıştırmayı başardılar! Bu olay yeni değil. Bu plan yıllardır yapılıyordu. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Kafalarında var olan kavramları hayata geçirmek için en uygun zamanı beklediler ve birkaç hafta önce düğmeye bastılar.
Sevgili Gazeteport okurları, bu sözlerimi size şimdi kanıtlayacağım. 21 Şubat 2003 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan, AKPnin YÖK Oyunu başlıklı yazımı biraz özetleyerek sizlere sunuyorum. O günlerde yine Irak savaşı gündemde, tezkere Meclise gelmek üzere. Şöyle yazmışım:
Dikkat ediniz, Türkiye tam bir savaş kargaşası içinde iken gündeme birdenbire YÖK getiriliyor. YÖKü budayacaklar, değiştirecekler ve üniversitelerde gericilik borusunu yeniden öttürmeye başlayacaklar. BUNU YAPMAK İÇİN ANAYASA VE YASALARI DEĞİŞTİRECEKLER.
Türkiye, Irak ve savaş gündemini yaşarken, ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet yöntemiyle işi bitirecekler. (Taktik beş yıl sonra da aynı!)
Erkan Mumcu isimli Milli Eğitim Bakanı bu amaçla yapılan çalışmalara YÖKün katılmadığını söylüyor. YÖK niye katılsın?..Niye kendini oyuncak etsin? Bütün hikaye AKP iktidarı ile ters düşen YÖKü bitirmek. Günümüzün YÖKü üniversitelerde türbanı yasakladı, irticayı sokmadı, gerici kadrolaşmaya geçit vermedi.
Önceki yıllarda Mehmet Sağlam isimli bir YÖK Başkanı vardı. (2008 yılında AKP milletvekili.) Onun döneminde üniversiteler irtica yuvasına dönmüştü. Mısır, Afganistan, Suudi Arabistan, İran üniversitelerinde öğrencileri okutmak için ikili anlaşmalar yapılmıştı. YÖK bunları laik eğitim veren kurumlarla bir tutmuş, diplomalarını onamış, Türkiyedeki okullarda öğretmen olmalarına izin vermişti. Kemal Gürüz dönemiyle birlikte bu tavra son verildi. Üniforma olarak kullanılan türban olayına göz yumulmadı. Üniversitelerde irticai faaliyette bulunan öğretim üyeleri uzaklaştırıldı...
Anayasa ve yasalar ne acıdır ki AKP iktidarının oyuncağı oldu. Mecliste gerekli kelle sayısını buldular, oyunlarını oynuyorlar.
Bundan tam beş yıl önce çıkan yazımı aynen şöyle sürdürüyorum:
Şimdi AKPnin yeni YÖK oyunu ile Türkiye Cumhuriyetinin üniversite ve yüksek okulları yeniden gericiliğin eline verilecek, karanlık güçlere peşkeş çekilecek. İrtica takımı tam kadro geri dönecek. Türban serbest olacak. Yani amaç ortada...Üniversiteleri iç siyasetin ve din bezirganlarının eline teslim etmek...
KALELER DÜŞÜRÜLÜYOR
2003 yılı şubat ayında yazdıklarım beş yıl sonra aynen gerçekleşti. Niçin beş yıl sonra?..Çünkü fırsat ellerine henüz geçti. Sezerin yerine kendi adamları Çankayaya çıkarıldı ve Çankaya Noterliği görevine hızla başladı.
Dahası, bu olayla ilgili bütün kaleler tek tek düşürüldü. Anayasa Mahkemesi Başkanlığına Haşim Kılıç seçildi. Hem de oraya Sezer tarafından getirilen bazı Mahkeme üyeleri tarafından! Çankaya Noteri, YÖK Başkanlığına da kendi adamları olan Yusuf Ziyayı oturttu. Kaleler tek tek ele geçirilince, Meclis çoğunluğu da ellerinin altında hazır olunca, beş yıl önce yazdıklarımızı hayata geçirme zamanının geldiğini gördüler ve işe giriştiler.
Yusuf Ziya isimli YÖK Başkanı önceki gün bir bildiri yayınladı. Şu cümlesine dikkat ediniz: Cumhuriyetin nitelikleri, özgürlükleri sınırlamak için gerekçe olamaz. Bu kafalar yakın gelecekte belki de başka söylemlerle ortaya çıkacaktır: Devrim Yasaları kaldırılsın. Laiklik ilkesi Anayasadan çıkarılsın. Tekke ve zaviyeler, medreseler açılsın. Sıkmabaşta olduğu gibi takke, sarık, cüppe de serbest bırakılsın. Halifelik makamını geri getirelim. Türkiyenin bölünmesini istemek ve bu doğrultuda yayın yapmak da serbest olsun. İstanbulu başkent yapalım. Bunları istemek Cumhuriyetin ilkeleriyle ters düşse bile özgürlüktür ve sınırlanamaz.
O KAZIK ÇIKMAZ
Bütün bunlara bir de AKP iktidarının stepnesi, koltuk değneği ve kurtarıcısı olmayı içine sindiren Milliyetçi! MHPyi ekleyin. MHP şimdi ağlaşıyor. AKPden yediği kazığı içinden çıkarmaya çalışıyor ama çıkmaz. Biz onları defalarca uyardık. Bu işe girmelerinin yanlış olduğunu, yakışmadığını, eğer üniversitelerde sıkmabaş olayı serbest bırakılırsa, bunun meyvesini MHPnin değil AKPnin yiyeceğini bağıra bağıra söyledik. Dinlemediler, anlamak istemediler ve AKPden yedikleri kazıkla baş başa kaldılar.
AKP şimdi açıkça vurguluyor: Üniversitelerde sıkmabaş serbestliği için MHP ile birlikte yaptığımız Anayasa değişikliği yeterlidir. YÖK yasasında herhangi bir değişiklik yapmaya gerek yoktur.
Hani YÖK Yasasında değişiklik yapılacaktı!..Hani adına başörtüsü dedikleri nesne ancak çenenin altından bağlanırsa serbest olacaktı!..Bunlar MHPye iktidar partisi tarafından yutturulan uyuşturucu ilacın reçetesinde yazıyordu! MHP ilacı yuttu, derin uykuya daldı, Anayasa değişikliğine oy verip kabul etti. Ama şimdi uyuşturucunun etkisi geçti! MHP gerçekleri görüp ayıldı. Fakat iş işten geçtikten sonra!
Bu konuda dandik-düzmece-göstermelik muhalefet yapan Doğan Grubu sıkmabaş olayını çoktan unuttu. İktidarla kayıkçı kavgası sona erdi. Önceden de yazdım, zaten başka türlüsü olamazdı. Yazılı ve görsel medyanın büyük çoğunluğunu elinde bulunduran kartelin iktidarla bir sürü işi var. Türban veya sıkmabaş uğruna niçin hükümeti karşısına alıp çıkarlarını çiğnesin, kendi ayağına kurşun sıksın! Değer mi!
CİNGÖZCE TAKTİK
Son olarak bir de bu Anayasa değişikliğinin Çankaya Noteri Bay Abdullah Gül tarafından ne zaman onaylandığına bakalım. Üç satırlık değişikliği tam 11 gün boyunca önünde tuttu mu? Tuttu. Türk ordusunun Irak harekatının ne zaman başlayacağını biliyor muydu? Biliyordu. Anayasa değişikliğini imzaladığı zaman Türkiyenin gerileceğini biliyor muydu? Onu da biliyordu.
O halde ne yaptı? Konuyu gündemden düşürmek için cingözce bir taktik uyguladı. Ordumuzun Iraka girme gününü bekledi. O gün geldi. Operasyonda şehitler veriyorduk. Cuma akşamı saat 19.00 haberleri televizyonlarda başlamıştı. Konu baştan sona Irak harekatı. Tam saat 19.10da ekranlara bir Son Dakika haberi düştü: Gül, Anayasa değişikliğini onayladı! Zamanlaması ve medyaya verilişi sadece gün değil, dakika olarak bile muhteşemdi! Böylece onay işlemini özellikle harekatın ve şehitlerimizin arkasına sığınarak yaptı ki, kamuoyunda fazla gürültü çıkmasın. Çok ince hesap işi!
Evet, perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş. Sıkmabaş konusunda olacakları aynen beş yıl önceki yazımda, yine Irak savaşı zamanında yazmışım. Şimdi bize elbirliği ile yaşattıkları şu curcunaya bakınız! Durup dururken ülkemizi birbirine düşürdüler. Üniversite kapılarında olaylar çıkıyor. Parti ve oy hesaplarının böylesine öne çıkarıldığı, şehitlerin bile ardına gizlendiği bu ülkede biz kime saygı duyacağız? Çankaya Noterine mi, Tayyipe mi, iktidarın işbirlikçisi Devlet Bahçeli ve partisine mi, YÖKün ve üniversitelerin başına atanan AKPnin memuru Yusuf Ziyaya mı? Kime, hangisine?