Çözümün Önündeki En Büyük Engel İktidardır!
Türkiye’yi halen yönetmekte olan iktidar bırakın sorunlarımızı çözmeyi, çözümün önündeki en büyük engel haline gelmiştir. Bunun en büyük nedeni ise Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine ve jeopolitiğimizin gerektirdiği akılcı ve bilimsel yaklaşımlarla taban tabana zıt olan “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve “Yeni Osmanlı” hayalidir. Buna bir de liyakatsizliği, çapsızlığı ve kumpaslarla yok edilen devlet aklını da ilave edince; felaket adeta geliyorum diyor!
Örneğin; Türkiye olarak Suriye’deki gelişmelerden en ağır şekilde etkilenmemiz probleminden, 4 milyonu aşkın nüfusuyla ülkemizdeki Suriyeliler sorunundan ve Doğu Akdeniz’de aleyhimize gelişen olumsuz durumlardan hiç şüphesiz iktidar sorumludur. Türkiye’nin halen yaşadığı ve kaynağında bu iktidarın olduğu diğer sorun alanlarımızı bir an için bir kenara koyun. Sadece bu üç sorun bile Türkiye’nin bekasını, güvenliğini, iç barışını ve geleceğe yönelik yaşamsal çıkarlarını çok ciddi biçimde tehdit etmektedir. Daha da kötüsü; iktidar bir anlamda yanlış yapmaya devam ediyor. Çözmek ne ki! Sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Suriye ve Suriyeliler İçin Ne Yapılmalı?
İktidar, Suriye konusunda en başından (2011) itibaren yanlış işlerin ve hayallerin peşinde oldu. Türkiye’yi de içine alan Büyük Ortadoğu Projesi’nin Suriye bacağı kapsamında, vekâlet savaşının ateşine kraldan çok kralcı davranarak odun taşıdı. İktidar bu işin içine girmeseydi; Suriye’nin kuzeyinde güç boşluğu oluşmayacak, PKK’nın uzantısı PYD bu bölgeye hâkim olamayacak, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi askeri harekâtları icra etmek zorunda kalmayacak, bölgeden hala şehitlerimiz gelmiyor olacak ve 4 milyonu aşkın Suriyeliyi kucağımızda bulmayacaktık.
Suriye’nin toprak bütünlüğü, istikrarı, bu ülkeye barışın gelmesi ve Suriyelilerin geri gönderilmesi Türkiye için hayati öneme haizdir. İktidar için yapılması gerekenler;
1. Derhal Suriye merkezi hükümeti ile yani Beşar Esad ile masaya oturmak ve işbirliği yapmak,
2. Suriye’nin kuzeyinde egemenlik alanı peşinde koşmamak,
3. Suriye’yi fiilen bölmek ve parçalamak demek olan Güvenli Bölge veya Tampon Bölge gibi girişimlerden derhal vazgeçmek,
4. Şam merkezi hükümetine, İdlib de dâhil Suriye’nin kuzeyinde egemen olması ve bu bölgedeki tüm teröristleri temizleyebilmesi için askeri operasyonlar da dâhil olmak üzere yardım etmektir.
İktidar İse Tam Tersini Yaptı
Bunlar ülkemizin güvenliği için sadece gerekli değil, şarttır. Ama iktidar tam tersini yapmaktadır. En son gelişme olarak iktidar, Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı olarak Suriye’de El Bab’da İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Azez’de İslami İlimler Fakültesi ve Afrin’de Eğitim Fakültesi kurulmasına karar vermiş. Yani Suriye’nin egemenliğini yok saymış ve bu ülkeyi bölmeye ve parçalamaya çalışan aynı düşmanlığı işin ayırdında olmasa da dolaylı olarak ülkemiz için de yapmıştır.
İktidar, Doğu Akdeniz’de de aynı yanlışları yapmış ve ülkemizin bu bölgedeki çıkarları için 2002’den beri gerekli olan adım ve hamleleri zamanında yapmamıştır. Halbuki, bu süre içinde Doğu Akdeniz’e sahili bulunan ülkeler derslerine çalışmış ve çıkarları için gerekli adımları atmıştır. Şimdi ise iktidar, iç kamuoyuna yönelik kandırma faaliyetleri icra etmektedir. Bakın, o dönemin bir bölümünde bulunduğu görev nedeniyle iktidarın Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımıza duyarsız kalmasına şahitlik yapan -ismi bizde saklı- bir subay neler anlatıyor…
Türkiye Hariç Herkes Çıkarının Peşinde Koştu!
“2013-2016 yılları arasında, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında Yunanistan-Kıbrıs ve Denizcilik-Havacılık Daire Başkanlığı’nda görev yaptığım dönemde, Doğu Akdeniz‘deki gelişmeler kapsamında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), farklı ülkelerin petrol şirketlerine arama ve sondaj ruhsatı vererek fiilen sondaj faaliyetleri yürütmekte idi.
Aynı dönemde İsrail kendi kıta sahanlığındaki Leviathan sahasından çıkardığı doğal gazı Avrupa‘ya göndermenin yollarını ararken, Mısır da kendi kıta sahanlığında bulduğu Zohr sahasından elde edeceği doğal gazı Avrupa‘ya taşımanın planlarını yapmaya başlamıştı. İşte tam da bu dönemde, ikili ilişkilerimizin son derece bozulduğu İsrail ve Mısır, Yunanistan ve GKRY ile enerji odaklı yakın bir diyalog ve işbirliği sürecine girdiler.
Genelkurmay’ın Talepleri Yok Sayılıyordu
Bunlar yaşanırken, biz de elimizdeki tek sismik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa‘yı (BHP) Doğu Akdeniz‘de görevlendirme ve bir an önce sondaj gemisi tedarik ederek Doğu Akdeniz‘de sondaj faaliyeti gerçekleştirme konusunda Hükümete yazılar göndermekte idik. Ancak buna mukabil, BHP ısrarla Karadeniz ve İskenderun Körfezi‘nden çıkartılmıyor, Kıbrıs adasının kuzeyinde bırakılıyordu.
Diğer yandan, BHP‘ye Doğu Akdeniz‘de koruma görevi yapacak firkateynler için Başbakanlıktan kapsamı geniş angajman kuralları iptali talep ettik. Bu talep, BHP‘ye yapılabilecek bir silahlı saldırı ya da önleyici manevraya karşı aynı şekilde karşılık verilmesini sağlayacak tedbirleri de içermekteydi. Genelkurmay‘ın bu talebine karşı Dışişleri Bakanlığı sadece refakat görevini kapsayan angajman kuralı iptalinin uygun olacağını Başbakanlığa yazıyor ve Başbakanlık da Dışişleri Bakanlığı’nın görüşünü aynen bize direktif olarak gönderiyordu. Yani Genelkurmay Başkanlığı‘nın Doğu Akdeniz‘de fiili eylemlerle ülkemizin çıkarlarına sahip çıkmak yönündeki talep ve görüşleri yok sayılıyordu.
Ege’ye ve Adalara da Sahip Çıkmıyorlardı
Aynı dönem Ege‘de de, toplam 152 adet ada/adacık/kayalıktan oluşan coğrafi formasyonların bir kısmında Yunanistan tarafından fiili egemenlik uygulamalarına başlanmış (maden çıkarıp ihraç etme, karakol ve kilise kurma gibi) ve bu sayı artırılarak devam etmekteydi. Buna karşı da Genelkurmay Başkanlığı devamlı olarak Dışişleri Bakanlığı’na, Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığı’na yazılı görüş ve talepler göndermekte ve bir an önce karşı devlet uygulamalarına başlanması gerektiğini belirtmekteydi. Ama bu talepler de havada kalmakta ve sonuç alamamaktaydık.
Türkiye, Ege‘deki bu coğrafi formasyonlar konusunda sahiplenme politikası değil, belirsizlik politikası izlemeye devam etmekteydi. Buna karşı Yunanistan da sahiplenme politikası izleyerek, adaları işgal sürecini adım adım devam ettirmekteydi ve bugün de ettirmektedir.
Zamanında Güçlüyken Pasiftik, Şimdi Şahin!
Geçmişte bu gelişmelerin bizzat içinde olan ve şimdi olup bitenleri dışarıdan izleyen birisi olarak, aklıma gelen ilk soru şu: O zamanki siyasi irade bugünkü aynı siyasi irade olduğu halde, o zaman Doğu Akdeniz’e sahip çıkmayarak hem de her bakımdan bugüne göre çok daha güçlü Deniz Kuvvetleri’ne sahipken, neden 2019 yılı sondaj gemisi üstüne sondaj gemisi tedarik edilen ve fiili sondaj faaliyetlerini Kıbrıs adasının güneyine bile taşıdığımız bir zaman haline dönüştürüldü? Bu girişimler olması gereken ve kanımca hayati girişimlerdi ama neden bu zaman seçildi ve gerçekte neden daha önce pasif kalındı?”
Buna ben yanıt vereyim. Sorun; üzüm yemek ve ülkemizin Doğu Akdeniz’deki yaşamsal çıkarlarına sahip çıkmak değil. Sorun içeriye çıkarlarımıza sahip çıkıyor mesajı vererek, iktidarı devam ettirmek. İktidarın halen sürdürdüğü bu rotada yani Doğu Akdeniz’de bulunan tüm ülkelerle kavgalı olarak çıkarlarımızı koruyamayız.
Doğu Akdeniz için yapılması gerekenler;
1. Doğu Akdeniz çanağında herkesle kavgalı olma durumu bitirilmeli,
2. Hamas ve İhvan aşkından vazgeçilmeli,
3. Sisi liderliğindeki Mısır’la masaya oturulmalı, yumuşama sağlanmalı ve işbirliği yapılmalı,
4. Libya iç savaşında aktif taraf olma durumuna son verilmeli,
5. İsrail’le yumuşama sağlanmalı ve işbirliği yapılmalı,
6. Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) kokan söylemlerden vazgeçilmeli, güçlü Yahudi Diasporası vasıtası ile ülkemizin çıkarlarına zarar veriliyor,
7. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) paylaşımı konusunda Türkiye’yi satmayan Türkiye’siz masaya oturmayan Suriye ile derhal barış yapılmalı,
8. MEB ilan edilmelidir.
Türker ERTÜRK, 5 Ekim 2019