Çözümün tek yolu..
Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve kültürel krizlerle boğuşmasının önemli bir sebebi, aydınların ve tabii ki buna bağlı olarak, siyasilerin hedef birliği içinde bulunmamasıdır. Köklü ideolojik ayırımlar, insanlarımızı ortak hedeflerden uzaklaştırmış; bunun doğal sonucu olarak farklı öngörüler, farklı vizyonlar ortaya çıkmıştır.
Ekonomi yabancılaşınca, medya ve siyaset de büyük ölçüde dış güdüm altına girmiştir. Bunun sonucunda Türkiye ekonomisi ele geçirilirken, toprakların da teslim alınması için krizler çıkarıldı. Siyaset kurumunu bu krizin sonunda girilen seçimlerde ele geçirdiler.
Uzun bir süreden beri devam eden, kimliksizleştirme programıyla birlikte “Türksüz bir Anadolu” meydana getirmek için, etnik gruplar anlayışına dayalı olarak yeni bilinç inşaatlarının temelleri atıldı.
Türk toplumu üzerinde, dünyanın önemli güç odakları tarafından, birbiriyle eşgüdümlü veya birbirinden bağımsız psikolojik harekatlar uygulandı. Hepsinin ortak hedefi, Karen Fogg’un sözleriyle ortaya çıkan “Türk tarihinin hakkından gelmek” şifresiyle açıklanabilir.
Türk tarihinin hakkından nasıl gelinir? Önce, okullarda tarih derslerinin saati azaltılır, sonra içeriği boşaltılır, yeni tarih, coğrafya, felsefe kitapları, romanlar yazdırılır... Türk tarihinin destan kahramanları tek tek ele alınır. Fatih Sultan Mehmet Han gibi, Atatürk gibi çağ açıp çağ kapayanlar, tarihten silinemeyeceği için onlar üzerinde bir sürü iftiralar üretilir. Medyada bunlar sık sık tekrarlanır.
Tarihin içinden bugüne yönelik bir tekzip mekanizması kurulamayacağından, iddialar cevaplandırılsa bile bunlara hiç yer verilmez. Dolayısıyla, iddialar veya uydurmalar tekrarlana tekrarlana, artık kesin kabul haline gelmeye başlar.
Batı’nın namuslu tarihçileri, “Türkleri çekerseniz, insanlık tarihi yazılamaz” dedikleri halde, Türk tarihi öyle küçültülür, öyle aşağılanır ki, Türk çocukları aşağılık kompleksi ile yetişmeye başlar. Bu psikolojik harekatın üzerine etnik kimliklerin yüceltilmesini, desteklenmesini de eklerseniz, artık Türk toplumu için tam bir kimlik kayması başlamış demektir.
Hele hele aynı toplumu suni ekonomik krizlerle sarsar ve eşzamanlı olarak ahlaki çöküşü hızlandıracak televizyon yayınlarını müzik ve sinema ile desteklerseniz, halk çözüm olarak, kendisine yine Batı güdümlü olarak sunulan tarikatların kapısını aşındırmaya, çocuğunu kurtarmaya çabalar. Bu süreç içinde, nesiller kaybedilir..
Aslında bütün bu psikolojik operasyonlar, ihanet bütün yönleriyle sergilenerek bir anda sona erdirilebilir. Peki ama, artık aleni olarak gerçekleşen bu operasyonların Türk kimliği üzerinde meydana getirdiği tahribat sona erdirilebilir mi?
Kendi kurumlarını bile savunmaktan aciz, onları yabancı istihbarat servislerinin dolaylı güdümündeki medya canavarlarının önüne atabilen bir yapıya nasıl güvenilebilir?
Bu şartlar karşısında Türk halkına düşen, milli kimliğini koruyarak, milli direniş seviyesini yükselterek ve ortak hedeflerde birleşerek çalışmaktır.
Önce bir Türkiye tasarımı olmalı. Bu tasarım, tamamen milli yeraltı ve yerüstü servetlerine ve yetişmiş insan gücüne dayalı bir üretim ekseninde geliştirilmelidir. Türkiye merkezli bir eklemlenme modeli tasarlanmalıdır. Türkiye’nin bu gücü vardır. Ekonomide, siyasette, kültür ve sanatta, askerlikte, Türkiye bir merkezdir.
Hedef belli olduktan sonra yapılması gereken; halkın önünden bürokratik engelleri kaldırmaktır. Zira, bürokrasi, artık dış güdümlü siyasilerin elindedir. Zaten bütün düşünürlere göre devlet bürokrasisi, halkın önüne setler oluşturmak için vardır. Ancak, bürokratlar, milli kimlik, milli direniş seviyesi ve ahlak bakımından dört dörtlük olursa, halkın önüne engel çıkarmaz. Aksine, halkın önünde yol gösterici olur.
Herkes, kendi şehrini elbirliği içinde ayağa kaldırmak için uğraşırken, ülkenin ve insanlığın ortak ülküleri ile de bütünleşmeli, Büyük Atatürk’ün gösterdiği hedeflere doğru koşmalıdır.Yalnız Atatürk’ün gösterdiği hedef “çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmak” değil, “Türk kültürünü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak”tır.
Arslan BULUT - 15 Aralık 2011, YENİÇAĞ