CUMHURİYET’İN C’Sİ
Çoğu kez ‘Cumhuriyet’ ile ‘Demokrasi’ kavramlarını biribirine karıștırırız.
Her ikisinin de sözlūkteki karșılıkları ‘halk yönetimi’ değil midir?
Yine de, Tūrkiye’de ‘demokrasi’ye 1950’li yıllarda geçildiği söylenegelir.
Yani ‘çok partili’ yönetim.
Serbet seçim ve çoğunluğu kazanan partinin hūkumet kurması falan.
‘Sandık’!
Her ne kadar ‘ileri’si, ‘geri’si, ‘muz’ ya da ‘ananas’lı tūrleri varsa da, bu seçim ve sandığa dayalı bulunan ‘demokratik rejim’ ‘halkların yönetim haklarına kavușmuș olmaları’ temeli ūzerine kurulmuștur.
Bu temel, Fransızca’da “Droit des peuples à disposer d’eux-mêmes” diye ifade edilmektedir.
Ve bu temel, ‘ulusların kendi yazgılarını kendilerinin belirlemeleri’ ilkesinden tūretilmiștir.
Yine Fransızcası ile, “Droit des nations à l’autodetermination” ilkesinden.
İște ‘Cumhuriyet’ ile ‘Demokrasi’ arasındaki ‘temel’ ayırım, bu ‘temel’deki ayırımdan kaynaklanmaktadır.
Buradaki sıradan bir ‘kavram kargașası’, giderek anlambilimsel (semantik) bir karșıtlığa yolaçmaktadır.
Ancak asıl ayırım Cumhuriyet’in bir ‘değerler būtūnū’, Demokrasi’nin ise ‘bir kurallar būtūnū’ olmalarından gelir.
Mustafa Kemal Atatūrk boșuna ‘Cumhuriyet fazilettir’ sözūnū benimsememiștir.
Cumhuriyet ‘Erdem’dir.
‘Erdem’, ‘adalet’ gibi, ‘gūzelllik’ gibi evrensel ve ‘değișmez’ bir gerçeklik değil midir?
Oysa ‘Cumhuriyet’, Platon’dan buyana ‘Devlet’e ilișkin’, ‘anayasaya ilișkin’, ‘kamuya ilișkin’ bir kavram olarak kullanılagelmektedir.
Ne ki, bu kavramın içeriği de, yani ‘Devlet’lerin yapısı, ‘anayasalar’ın anlattıkları, ‘kamusal alan’ anlayıșları zaman içinde değișmiștir.
Bu ‘değișim’de ‘değișmeyen’ ‘Erdem’ ideali midir ‘ūlkū’sū mū ne?
İște ‘Cumhuriyet’in ‘C’si burasıdır.
‘Demokrasi’nin ise bir ‘ideali’, ūlkūsū’, ūtopyası yoktur.
Dr Recep’’in dediği gibi, gidilecek yere kadar binilecek olan bir ‘araç’tır.
Demokrasi trenine binildiği zaman, gidilecek yer bilinmez ise, fașizme de götūrebilir șeriata da..
Ya da nereye gitmek istiyorsanız direksiyonu o yöne çevirirsiniz o kadar.
Bașa dönūlecek olursa, ‘milletlerin kendi yazgılarını kendilerinin belirlemeleri’ ile ‘halkların kendi haklarına sahip olmaları’ arasında dağlar kadar fark vardır.
Sezar’ın ‘hak’kı Sezar’a, ama her halka da bir ‘Cumhuriyet’ fazla.
Aksi halde ‘Fenerbahçe Cumhuriyet’inden ‘Elazığspor Cumhuriyeti’ne değin bir dizi cumhuriyetin tūremesi ișten bile değildir.
Kaldı ki Wilson’dan buyana, ‘Ulusların kendi yazgılarını belirleme hakları’, ‘halkların kendi haklarına sahip olmaları’ biçiminde, ‘demokrasi’ ve ‘hūr dūnya’ ideali çereçevesinde biribirlerine sanki özellikle karıștırılarak gelmiștir.
Bu ‘hak’kı verecek olan da, ilkelerin sahibi olan Wilson’un kendisi yani ABD olacaktır.
Oysa ‘Ulusların kendi yazgılarını kendilerinin belirlemeleri’ için ‘kendi’leri olmaları yetmektedir.
‘Cumhuriyet’ gibi bir ‘ūlkū’lerinin olması örneğin..
Ne var ki bugūn, Wilson’un torunlarından ‘hak’ talebinde bulunma ‘erdemsizliği’, ‘Cumhuriyet Erdemi’ diye ileri sūrūlebilmektedir.
Hem de ‘demokratik’ olanından.
‘Demokratik Cumhuriyet’ olarak örneğin.
Oysa ‘Cumhuriyet’in boyanıp, parlatılmasına gerek yoktur.
Ya vardır ya da yok!
Habip Hamza Erdem