CUMHURİYET ve DEMOKRASİ (14)
Liberalizm konusunda Cumhuriyetçi ile Demokrat arasındaki farklılığa değinmiştik.
Yineleyecek olursak, demokrat, liberalizmi ‘her istediğini yapma özgürlüğü’ olarak görmek istemektedir.
Öyle ki, bu ‘her istediğini yapma’ arzusu, eğer yapacaklarına ‘yasa’lar engelse, yasaları değiştirme özgürlüğüne kadar ileri gidebilmektedir.
Türkiye’nin son yirmi yılına damga vuran ‘liberallik’ ve ‘liberal demokratlık’ işte bu anlayışla uygulanmış olup, bu kapsamda iki ‘Anayasa halkoylaması’ ve yüzlerce yasa değiştirilmesi gerçekleştirilmiştir.
Anayasa değişiklikleri dahil, hiçbir, ama hiçbir ‘yasa’, sosyal gereksinmelerin giderilmesine yönelik, toplumsal ilerlemeye yönelik, yurttaşların bilinçlendirilmesine yönelik olmadığı gibi; tersine ilgili her alanda bir ‘gerilik’, bir ‘yozluk’ ve bir ‘yolsuzluk’a yol açıcı yönde olmuştur.
Şimdilerde ‘yeni’ bir ‘Liberallik’, ‘Demokratlık’ ve ‘Yerlilik’ savıyla Anayasa değişikliği isteği dillendirilmektedir.
İçinde yeni bir ‘hak’, evrensel nitelikte yeni bir ‘hukuksal içerik’, sosyal gereksinmelerin giderilmesine yönelik yeni bir ‘açılım’ içeremeyen bu ‘yerli, liboş ve sözde demokrat’ taleplerin çağdaş demokrasi anlayışıyla da zerre ilintisi bulunmamaktadır.
Salt ‘her istediği yapma arzusu’nun tatminine yönelik, bencil, gerici ve çağdışı istekler olmasının yanısıra, Cumhuriyet ve Demokrasi’ye karşı işlenmiş suçların cezalandırılmasını engellemeye yönelik olduğu da apaçıktır.
Gerçekte, var olduğu kadar Anayasayı savunmaktan bile aciz bir Anayasa Mahkemesi’ne son darbeyi vurmak üzere planlanmış bir ‘tezgâh’ ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Tezgâhın başında, kanlı önlüğüyle yer alan MHP, ki yaşamı boyunca ülke yararına zerre katkısı olmamış bir partidir, yanında eli kanlı Cumhuriyet düşmanı köktendinci bir örgüt (ve partisi) bulunmakta ve Yargıtay’ın kukla üyeleri de dolabı çevirmekle görevlendirilmiş bulunmaktadırlar.
Yeri gelmişken vurgulayalım ki, bu Yargıtay’ın, bugüne kadar ‘temize çektiği’ yani ‘Temyiz’ ettiği her karardan kuşku duymak gerekmektedir.
Rüşvet ve siyasal baskı olmadan, kararını temyiz edip de ‘hak yerini buldu’ diyecek bir tek, binde değil milyonda bir kişi bulunabileceğini sanmıyorum.
Bu Yargıtay üyeleri değil miydi, bir dakika bile Yargıtay’da bulunmadan Anayasa Mahkemesine gönderilecek adaya oybirliğiyle onay veren…
‘Tıynet’leri böyle demek ki; açıkça yazıyorum, bunların ‘mayaları bozuk’!
Bunların, tamamına yakını ‘rüşvetçi’!
Bunların tamamına yakını ‘görevlerini kötüye kullanmaktalar’!
Bunlar, kendilerini oraya getirenler kadar ve hatta onlardan daha ‘alçak ve namussuz’!
Namuslu bir hukukçu, 28 Şubat, Gezi ve benzeri davalarda, yüzlerce ve hatta binlerce kişiyi, hem de ömür boyu hapsetme kararını nasıl onaylayabilir?
‘Darbeci Yargıtay Üyeleri’ne gelinceye kadar, Yargıtay’ın ilgili daireleri bu kararların vicdani hesabını vermelidirler.
Gerçek bir ‘vicdan muhasebesi’ yapamayan bu tiplerin ‘insanlık’ ile uzaktan yakından ilgisi kurulamaz diyerek geçiyorum.
Geçiyor ve dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de ‘Demokrasi’ ve ‘Liberallik’ terimlerinin tamamen gerçek içeriklerinden uzaklaştırılıp, yozlaştırılarak kullanıldığının altını çiziyorum.
Kuşkusuz her iki terimin ‘felsefî/tarihsel/bilimsel’ tanım ve yorumları tartışılabilir.
Ancak, bu temellerine tamamen aykırı biçimde, azgelişmiş ülke yönetici ve bürokratlarının elinde bunlar toplumu içerden çürütüp yozlaştırmanın ‘araç’ı ve giderek yıkıcı bir ‘silah’ına dönüştürülmüş bulunmaktadırlar.
Bu ‘silah’ önünde sonunda patlayacaktı.
Ve patlatılmıştır.
‘Darbeci Yargıtay Üyeleri’nin geri adım atması savaşı durdurmaya yetmeyecek, tersine ateşi harlamaya yönelik adımlar gelecektir.
Bakalım, hiç değilse bu kez, Türkiye’de ‘Hak, Hukuk, Adalet’ ve Cumhuriyet ilkeleri mi kazanacak, yoksa ‘liboş demokrat’ sloganları kalkan ederek, köktendincilik kendi hedefleri doğrultusunda bir adım daha mı atacak?
(Sürecek)