
“Bizden sonra ne olacak?”
Son 8 yıldır zaman zaman konuştuğumuz bir konuydu. Belki de bir sorun!..
Bir sonbahar öğlesiydi. Gökova Körfezi’nde bir gemide tartışıyorduk. Gül yaprakları dökülüyor, güneş battı batacak. Birer viski bardağı elimizde, denize, kıyılara bakarak bir dertleşme anı...
Hamdi Bey’in yatıyla doğayı yakından tanımak istemiştik. Biraz da kendi başımıza dünü, bugünü, öbür günü düşünerek. Bir gün bizler olmayacaktık! İlhan hastaydı, ama güçlüydü. Cumhuriyet’i sağlam elleriyle yönetiyordu. Ama gelecekleri de düşünüyordu.
Kime kalacak Cumhuriyet?
Yunus Nadi, Nadir Nadi ve İlhan Selçuk...
Atatürk devrimcisi tek gazetenin yönetimi, bizlerden sonra ne olacak, kime, kimlere kalacak?
Adlar geçiyordu. Çoğu sevdiğimiz, güvendiğimiz adlar...
En çok Mustafa Balbay’dı... İlhan da, ben de Cumhuriyet’i genç ellere teslim ederken, en başta Mustafa Balbay’dı adı geçen, güven veren... Sonra gazeteyi başarıyla yöneten yazar arkadaşlar, bir bütün olarak.
Bugün düşe kalka gittim Akyaka sahillerinde bir kahveye. Uzun uzun dalıp gittim, iki gün önce geçtiğimiz yerlere, konuşmalarımıza... Bir iki ay önceydi... Amerikan Hastanesi’nin odasında görüşmüştük. Konuşmuştuk. Hiç öyle bir durumu yoktu, hastaydı ama yaşamak, direnmek isteği daha da güçlüydü. Yine de “bizden sonra” olacakları düşünmek, düşünerek umutlanmak vardı içimizde...
İlhan Selçuk yaşıyor. Yine aynı endişelerle dolu. Bizim gibi, benim gibi... Bu gazete yaşamalı, yüz yıldan beri süren devrimci atılımı daha da hızla, genç arkadaşlarla sürdürmeli. Ülkenin bir dikta yönetimine, daha doğrusu ‘tek adam’ diktatörlüğüne, gerçek anlamda bir faşist çizgiye döndürülmesini engellemeli. Canıyla kanıyla, tüm gücüyle... Mustafa Kemal’in Nutku’nun sonunda, Bursa’daki sözleriyle bizlere bıraktığı vasiyetiyle...
Gençliktir güven veren “Yorulsanız da beni izleyeceksiniz” dememiş miydi? Yaşımız ilerledi, Turhan gitti, İlhan yoğun bakımda, ben Akyaka’daki odamda bekliyorum... Umutla, güvenle, inançla bekliyorum. Gazetemin gerçek bir gençlik ateşiyle yaşamasını, yaşatılmasını...
İki yıla yakındır çok haksız, çok yanlış bir çirkin suçlamanın gölgesinde zindanda yatıyor, Sevgili Mustafa... Direniyor, yalnız kendini değil bizleri de savunuyor, meydan okuyor. Bir gün kendisine çektirilen üzüntülerin hesabının sorulacağı günü bekliyor... O da çok gecikmeyecek! Bir gün onu da yaşayacağız hep birlikte.
Oktay AKBAL