Cumhuriyetimizin Temelini Kimler, Nasıl Dinamitlediler?
Önce, Mehmet Ali Güller’in Aydınlık’ta (7.8.2012) çıkan bir makalesinde verilen, bir araştırmanın sarsıcı sonuçlarına ve yorumlarına bakalım:
Araştırmaya göre Kürt asıllı yurttaşlarımızın yüzde 23’ü ‘bağımsız Kürt devleti kurulmasından’ yana. Hemen hemen her beş Kürt’ten biri bağımsız devlet istiyor. Oysa, üç yıl önce bağımsız Kürt Devleti isteyenlerin oranı sadece yüzde 6 idi. Üç yılda yüzde 6’dan yüzde 23’e yükseliyor! Diğer bir açıdan, Kürtlerin yüzde 56’sı artık “özerklik” istiyor. Oysa bu oran üç yıl önce, 2009’da yüzde 21’di!
Ne kadar dramatik ve düşündürücü değil mi?
Peki, üç yılda bağımsız Kürt devleti kurulmasını isteyen Kürt asıllı yurttaşlarımızın sayısı nasıl oluyor da dört kat artıyor? Özerklik isteyenlerin oranı nasıl oluyor da üç kat artıyor? Bu sorunun yanıtı, bir ulus devlet olan Türkiye’nin geleceğini çok yakından ilgilendiriyor!
Ülkeyi bu noktaya AKP iktidarı, Kürt Açılımı ile getirmiştir. Açılım’dan önce her 100 Kürt’ten sadece 6’sı “bağımsız Kürt devleti” isterken, şimdi bu sayı 23’e çıkmıştır. AKP bölücülüğü 4’le çarpmıştır!
Yani Kürt Açılımı, tam da bu ankette ortaya çıkan sonucu yaratmak içindi!
***
Şimdi soruyorum değerli okur: Birileri, bu korkunç değişikliği nasıl bir yol izleyerek elde ettiler?
Bir topluluğun siyasal eğilimi üç yıl içinde böylesine…, 180 derece değişiklik gösterir mi?
Gösterir sevgili okur, hükümet, siyasetçiler, medya, sözde aydınlar, bilim adamları, sanatçılar,… o yönde cansiperane bir gayrete girerse, gösterir! Peki, nasıl bir uğraştır, nasıl bir gayrettir bu? Onun yanıtını da ben, bundan üç buçuk yıl önce (17.1.2011) kaleme aldığım aşağıdaki makalemde vermişim. Birlikte okuyalım ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline kimlerin, nasıl dinamitler yerleştirdiğini içimiz burkularak görelim.
KÜRT BÖLÜCÜLÜĞÜ: NEREDEN NEREYE
Sakın kapıyı aralık bırakmayın; farkına varmadan, ardına kadar açılır.
Mustafa Kemal Atatürk
Ortadoğu'da bir Kürt devletinin kurulması, İngiltere ve onun ardından ABD'nin asırlık projesidir. Ancak bütün girişimlerinde başarısızlığa uğradılar, ta ki AKP felaketi iktidara gelene kadar...
Ve ne acıdır ki artık hedeflerine ulaşmak üzereler.
Kürt asıllı yurttaşlarımızın ezici çoğunluğu, son yıllara kadar bu projeye ilgisizdi. Ne var ki halk yığınları daima güçlüden yanadır, güçlü olanın ardından gider. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, teröristler ve bölücü siyasetçiler bir matah yerine konmaya, muhatap alınmaya başlandı, işbirlikçi medyanın muazzam desteğiyle güçlü oldukları izlenimi yayıldı. Bu şekilde kitlelere mal edildiler.
Biraz daha açayım ne demek istediğimi:
Eğer sürekli olarak ve her yerde “Kürt sorunu, Kürt sorunu…” der durursanız, sürekli bu ayrılığı savunanlardan bahsederseniz, iddialar giderek halkın bilincine sızar, yerleşir, kök salmaya başlar. Halk yapılan propagandanın etkisi altına girer, tutsağı haline gelir. Yeni bilinç çok geçmeden söze, oya, eyleme, şiddete dönüşür. Ne demişler: İnsanların zihnini ele geçirin, yüreği ve elleri peşinden gelecektir.
Türkiye’nin çok önemli bir sürü sorunu varken, sürekli bu adamların iddiaları haber yapılınca, tartışma programları hep bu konuyu işleyince, onun yapay olarak Türkiye’nin en önemli sorunu haline gelmesi kaçınılmazdı. Bölücülük tekrarlana tekrarlana milletin kafasına sokuldu. Bölücülerin istediği de bu değil miydi? Kim sağladı bunu? Vatansız medya, art niyetli gazeteler, TV kanalları, politikacılar, yöneticiler, sözde aydınlarımız…
Gerçekten, hemen bütün TV kanalları bölücü tarafın adamlarını ekranlara taşıdı, taşımaya devam ediyorlar. Hep onları öne çıkardılar, konuşturdular, tanıttılar. Böylece bir şey oldukları, güçlü oldukları imajı pompalandı halka. Şahsiyetlerini, fikirlerini topluma mal ettiler, markalaştırdılar. Başlangıçta marjinal olan partileri de bundan nemalandı. Sonuçta Kürt asıllı yurttaşlarımızdan bir bölümü "bunlarda iş var" diyerek, yavaş yavaş bölücü partiye kaymaya başladı. Tereddütlü olan, hatta ilgi duymayan bazı yurttaşlarımız da zamanla aynı partiye oy vermeye başladılar. İşin içine tehdit, korkutma da girince, sonunda Türkiye’nin 4. büyük partisi konumuna yükseldiler. Çok değil 10-15 yıl önce bu mümkün müydü? Hatırlayın, toplantılarını ancak salonlarda yapabiliyorlardı.
Anlatmaya çalıştığım bu süreci geçmişte tanığı olduğum bir propagandaya benzetirim. 1970’li yıllar… Fransa’da doktora öğrencisiyim. Her yerde müthiş bir Yahudilere acındırma propagandası… Filmler, haberler, romanlar, toplama kampları, fırınlar, Anna Frank’lar…, hepsi bu konu üzerinde. Ne kadar etkilendiğimi ifade edemem, o psikolojik baskıyı şu anda bile hissedebiliyorum. Göbbels ne demiş: "Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır.”
***
Ve işte bugün devletimizin, vatanımızın sürüklenip içine itildiği korkunç oyundan son sahneler:
- Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin Özerk Kürdistan taslağından: Hedef “Demokratik Özerk Kürdistan’ın İnşası”dır. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir. Kürtçe’nin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılarak, anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır.
- İki dillilik fiilen başladı: VAN Belediyesi, belediye binası içindeki Türkçe yazılı bütün tabelaları indirip Türkçe ve Kürtçe tabelalar astı. Belediye Başkanı Kaya bunun Türkçe'yi resmi dil olarak kabul etmeme anlamına gelmediğini (!) söyledi.
- Bir MGK bildirisinde "Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dilinin Türkçe olduğu gerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbir girişimin kabul edilmeyeceğinin bilinmesi gerekir" deniyor. Bunlar Ay'da mı, yoksa Mars'da mı yaşıyor? Diyarbakır'da, Van'da,... tabelalar değişiyor, sıra diğer illerde,... yakında Ankara'da da başlar.
- İşe bakın: Çerkezler de anadilde eğitim istiyor! Atatürk'ün şu öğüdü şimdi ne büyük bir anlam kazanıyor: Sakın kapıyı aralık bırakmayın, farkına varmadan, ardına kadar açılır. Ve bir atasözümüz: Üzüm üzüme baka baka... Bekleyin, daha başkaları da çıkacaktır.
- “Özerk Kürdistan” ufukta…, Güneydoğu’da bir iç savaş başlayabilir! ‘KCK’ adıyla bilinen ‘Halk Meclisi’ kuruldu, çalışıyor. Bu, devlete meydan okumadır. Geriye isyan kaldı. Bu aslında bir PKK değil, AKP projesidir! Seçimlerde AKP tek başına iktidar olursa, Özerk Kürdistan hayata geçirilecektir; olamazsa, yeni hükümet bir ayaklanma ile karşı karşıya kalacaktır [Erdal Sarızeybek].
- “Doğu bölgemizde yakında, küresel güçleri arkasına alan bir isyan çıkabilir. Bu felaket senaryosunun hayata geçirildiğine dair işaretler var. Öcalan, Gülen cemaati ile ittifak kurabileceğini söylerken, siyasi sözcüsü Hasip Kaplan, ‘başkaldırının başladığını’ duyurmuş, ardından da ‘korkunç bir savaşın’ başlayabileceğinin işaretini vermiştir. Öte yandan ABD, Gülen cemaatine verdiği desteği açıkça ilan etmiştir [E. Sarızeybek].
- Eyalet sisteminin en önemli yapı taşlarından biri olan istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla eyaletleşmenin adalet ayağı tamamlanmış oldu. İstinaf mahkemeleri Türkiye’nin altını oyan Avrupa Birliği’nin dayatmasıdır. İlki Diyarbakır’da inşa edilen istinaf mahkemeleri için, AB; proje kapsamında Türkiye’ye 22 milyon 500 bin Euro destek sağladı” [Arslan Bulut].
- Bölücüler birçok alanda mesafe kaydetti: İki ayrı dil, iki ayrı bayrak, özerklik talebi… İlk kez devlete isyan provaları... Türkler ve Kürtler birbirini artık düşman görme yolunda, iç savaş korkusu... Toplum bölünmeyi sorguluyor. Neden? Çünkü ABD bölgede federal bir eyalet sistemi istiyor. AKP bu sistemi kendisine verilen talimat gereği kotarıyor. Bölücüler hedefleri uğrunda kıyasıya mücadele veriyor [Sabahattin Önkibar, Savaş Süzal].
- 14 Temmuz 2011… 13 vatan evladı daha şehit… Ve “Özerk Kürdistan” ilan edildi!
***
Kenan Evren “Türkiye’de 8 eyalet olsa ve 3 bayrak dalgalansa... ABD de, Pakistan da böyle yönetiliyor” demiş. Biri Kenan Evren'e ve benzerlerine sormalı:
- Pakistan bugün parça parça, iç savaş halinde, yakında dağılabilir.
- ABD süper güç... Coğrafi olarak korunaklı. Dünyanın birinci ekonomisi, ileri teknolojilere sahip. Silah üretiminde dünya birincisi... Muazzam bir ordusu, dünya çapında 800 askerî üssü var, müttefikleri var. Türkiye ile kıyaslanır mı?
“Türkiye'yi -Atatürk'ten sonra iktidara gelen- ham kafalı yöneticiler böyle böyle, adım adım uçurumun kenarına getirdiler; biri de son darbeyi vurmaya hazırlanıyor” desem, ey okur, acaba yanlış mı söylemiş olurum?
Prof. Dr. Cihan DURA, 30 Ocak 2014