‘Daha demokratik Türkiye için’ mi?
Tüm gazetelerin arka sayfaları, tüm sokaklar, caddeler, duvarlar ‘Evet’ reklâmlarıyla, afişleriyle donatılmış durumda...
Kadınlar, gaziler, çocuklar, engelliler, işçiler, memurlar... Bu tüm görme alanlarını kaplayan reklâmlarda hiçbir kesimin kullanılması unutulmamış.
“Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru”, kesinlikle doğru olmamasına rağmen “AB standartlarında Anayasa Mahkemesi’ne Evet” unutulmamış.
Geçenlerde bir gazetenin manşetinde “12 Eylül işkencecilerine Evet’i basacağım” diyordu.
Bazı vatandaşlarımızın “Daha demokratik bir ülke için, hatta istikrarın bozulmaması için” dediklerini de duyuyoruz.
Duyunca da “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” demek geliyor insanın içinden.
Arkadaşlar, bu “daha demokratik” hangi maddeler nedeniyle olacak acaba?
Eğer değişiklik paketi Meclis’e geldiğinde Deniz Baykal’ın AKP’ye “yüksek yargı ile ilgili 2 sakıncalı maddeyi ayırın, referanduma onları gönderin. Diğer olumlu değişiklikleri biz de destekleyelim Meclis’ten geçsin” dediği maddeler ise onların zaten referanduma gitmesine gerek yoktu. “Millet iradesi”ni dilden düşürmeyen hükümet o iradeye gerçekten güvenseydi kadınlar, gaziler, çocuklar, işçiler ve diğerleriyle ilgili maddeler şimdiye kadar çoktan kabul edilmişti. (Zaten bu maddelerin Anayasa’da yer alması da gerekmiyor. Yargıyla ilgili 2 maddeyi kabul ettirebilmek için vitrin süsü işlevi sağlıyorlar).
Asıl tehlikeli olan yüksek mahkemelerin üyelerinin iktidar partisi ve cumhurbaşkanı tarafından seçilmesini sağlayacak maddeler.
Bunlar referandumdan geçmezse, referandum ertesinde diğer olumlu maddeleri hemen tekrar Meclis’e getirerek kabulünün sağlanası son derece kolaydır. Bunu muhalefet partileri de getirebilir.
- Ve o iki maddenin kabulü asla daha demokratik bir Türkiye değil, tam aksine siyasi gücün her istediği yasayı veya Anayasa değişikliğini “Anayasa Mahkemesi denetimi de olmadan” yapmasını sağlayacak daha otok-ratik bir Türkiye ortaya çıkaracaktır.
Asıl o zaman, bugün yapılan örneğin “Anayasanın değiştirilemez maddeleri değişirse sorun çözülür” yorumları gerçekleştiği zaman, olası hukuksuz gelişmeleri durduracak mahkemeler kalmadığı zaman istikrar tümüyle kaybolur. Bugünleri mumla ararız.
DARBE, 12 EYLÜL
Bu Anayasa değişikliği ne darbe önleyici bir madde içermektedir, ne de kabul edildiğinde 12 Eylül darbesini yapanların ceza görmesini sağlayacaktır.
Ben “bütün ailesi 12 Eylül’ün mağduriyetini yaşamış” biriyim. Eğer bu doğru olsaydı önce ben isterdim.
Ama darbelere, çetelere karşı olduğunu tekrarlayan iktidar partisi bugüne kadar 12 Eylülcülerin de 27 Nisancıların da cezalandırılmasını ağzına almamışken, en deneyimli hukukçular 12 Eylül’ü yapanların cezalandırılmasının imkânsız olduğunu söylerken bunun zaten yapılmayacağını biliyorum.
“Daha demokratik bir ülke için Evet diyeceğini” söyleyenler, bu değişiklik paketine “yüzde 10 barajının, milletvekilini lider yerine milletin seçmesini sağlayacak maddelerin, dokunulmazlık konusunun” neden alınmadığını hiç mi merak etmezler? Ve neden sormaz, sorgulamazlar?
Bu onların vatandaşlık görevi değil midir? Her şey, en önemli adımlar bile sloganlara mı indirgenmelidir?
Şimdi Başbakan “2011 seçiminden sonra yeni Anayasa yapılacak ve yine referanduma gidilecek” diyor.
Acaba demokrasinin olmazsa olmazı; milletvekili özgürlüğü, dokunulmazlık ve yüzde 10 barajını mı kastediyor dersiniz?
Hiç sanmıyorum. İktidarın işine yarayan maddelere yine dokunulmayacak, eğer bu referandumda “Evet” çıkmışsa Anayasa Mahkemesi denetimi tümüyle kalkmış olacağından keyfi birçok değişiklik (değiştirilemez maddeler dahil) yapılabilecektir.
O noktadan sonra kimsenin itiraz edebileceği bir merci kalmayacağından ya her şey hazmettire hazmettire olup bitecek ve susulacak ya da ülke kaosa sürülenecektir.
“AB’de böyle” masallarına da inanmadan iyi düşünün. Bu tren tek yön zira, dönüş bileti yok!
Ruhat MENGİ
29.08.10 / VATAN