Mondros ateşkes anlaşması sonrasında 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’un fiilen işgali ile Türklerin üzerine kara bulutlar çökmüştü.
İşgal güçlerinin ilk işi ise bilindiği üzere Damat Ferit hükümetini devreye sokarak bu hükümete orduyu feshettirmek olmuştu. Damat Ferit ve onun zihniyetinin yandaşları adeta işgal güçleri komutanı gibi hareket ederek ülkeyi bu güçlere peşkeş çekiyordu.
Kendi küçük menfaatleri uğruna göz göre göre ülkenin yok edilmesini desteklemekteydi Damat Ferit ve zihniyeti…
O dönemde de medya şarlatanlığı vardı. Medyada bölünmüştü bir iki vatan sevdalısı medya dışında kalanlar Damat Ferit zihniyetinin kalemi haline dönüşmüştü.
55 gemilik İngiliz güçleri İstanbul’a 3500 asker çıkarmıştı ve İstanbul 465 yıllık aradan sonra ilk defa esaretle tanışmıştı. İşte bu esaretin yarattığı vatan haininin adı tarihe Damat Ferit olarak geçmişti o dönemlerde…
3 Ekim 1919 yılında göreve Ali Rıza Paşa kabinesi gelmeyi başarmıştı başarmasına, fakat bu kabine işgal güçlerini rahatsız ediyordu. Milliyetçi duygularla hareket eden bu kabinenin verdiği rahatsızlık üst düzeydeydi.
İşte bu kabine ki işgal altındaki İstanbul’da toplanıp “ Ahd-i Milli “ olarak Misak-i Milli kararlarını almıştır.
İşte bu kararlar sonrasında Genelkurmay başkanı Cevdet paşa ve Ali Rıza Paşa kabinesinin istifaları istenmiştir.
Yapılan baskınlarda Harbiye Nazırı Cemal Paşa ve bazı askerler şehit edilmiştir. Meclis-i Mebusan basıldı ve bazı mebuslar tutuklandı…
İşte bu dönemde aktif bir ihanet oyunu oynanıyordu Damat Ferit ve zihniyeti tarafından…
Öyle ki Sultan Vahdettin bile kız kardeşi ile evli olan Damat Ferit’ten söz ederken şu kelimeleri kullanmıştır; "Dünyada üç mel'un vardır. Bunlar bir sacayağıdır. Biri bizim hemşire, biri zevci olan Ferid, biri de oğlu Sami"
dediğini, saray başkâtibi olan Ali Fuat Bey anlatmaktadır.
Halk işgale karşı protestolar düzenleyerek eylemler yapıyordu…
Ve…
Mustafa Kemal o dönemde Ankara’da yeni bir meclis ve Türk Milletinden oluşan bir ordu kuruyordu…
Kuva-yi Milliye ordusu…
Şimdi bunları tarihte okuduk, hepimiz üç aşağı beş yukarı bu Kuva-yi Milliye ordusunun kazandığı zaferleri biliyoruz ve Kurtuluş Savaşını veren bu Türk Milleti ordusunun kahramanlıklarını göğsümüzü gere gere anlatıyoruz.
Evet zafer gelmişti gelmesine, Damat Ferit Avrupa’ya kaçmış orada ölmüştü…
Günümüze baktığımızda görünen bir gerçek olduğu ortadadır; evet Damat Ferit ölmüştü ölmesine ama zihniyetini miras bırakmıştı Türk Milletinin başına bela…
21. Yüzyıla gelmiş olmamıza rağmen hala Damat Ferit ihanetinin besleyip desteklediği işgal devam etmektedir. Yine başkent işgal edilmiş, yine Meclis-i Mebusan Damat Ferit zihniyetinin emrine bırakılmıştır.
Ve…
Ordu yine dağıtılmaya devam etmektedir…
Hani tarih tekerrürden ibarettir ya!
İşte Damat Ferit ihaneti tekerrür etmiştir de…
Mustafa Kemal ve Kuva-yi Milliye ruhu tekerrür edebilecek midir?
O gün ölümü göze alıp Meclis-i Mebusan’da Misak-i Milli kararı alan ruhu bugünkü mebuslar canlandırmayı başarabilecek mi?
İşte bütün mesele budur aslında…
Damat Ferit zihniyeti ölmeden/öldürülmeden bu işgal bitmeyecektir…
Bu savaş aslında zihniyet ve ruh savaşıdır…
Bir tarafta tarihe hain diye yazılan Damat Ferit zihniyeti diğer tarafta bu ülkeyi zafere taşıyan Mustafa Kemal ve Kuva-yi Milliye ruhu…
İşte bugün hesaplaşması yapılan bu iki geçmişin düellosudur…
Ve…
Hangisinin kazanacağına, yine o gün olduğu gibi bugünde Türk Milleti karar verecektir…
Burçak YAZICI