Darbe dediğin işte budur!

Darbe dediğin işte budur!

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 17, 2010 18:47



Referandum: Hesaplaşma darbeyle mi, devletle mi? (1)


Siyasette slogan her zaman olmuştur ve önemlidir de. Ancak bu dönem bambaşka. Sanırsınız ki, bu işlerin üstadı İngilizler işin içinde. Öyle ustaca sloganlar buluyorlar ki, insanlar kıblesini şaşırıyor.

Şu “Darbe” anayasası, ne anayasaymış!.. 1987’den başlayarak 110 defa değiştirilmiş. 1987/4, 1993/1, 1995/22, 1999/4, 2001/48, 2002/2, 2004/12, 2005/9, 2006/1, 2007/7 değişiklik yapılmış. Ama adı yine aynı kalmış.

Eğer “darbeyle hesaplama” ihalesi açılsaymış, hiç şüphe yok ki 54 değişiklikle, 57’nci hükümet kazanırmış. Şu hale bakın, 25 senede 110 değişiklik yapılmış da, kimsenin aklına “darbeyle hesaplaşmak”, demek gelmemiş. Buna AKP dönemi de dahil.

Anayasalar mutabakat metinleridir, parti anayasası olamaz deniliyordu. Meğer mutabakatın alâsı yapılmış da haberimiz yokmuş. Değerli gazeteci yazar Arslan Bulut bu konuya açıklık getirdi de öğrendik.
ABD, AB, İngiltere, Belçika, BM, hasılı pek çok çevreyle “yargı reformu stratejisi” çalıştaylarında, içeride olmasa da, dışarıda mutabakatın “kralı” var.

Neyse biz 12 Eylül’de yapılacak referandumun, omurgası olan iki yüksek yargı ne hale getiriliyor, ona bakalım.

Anayasa Mahkemesi

Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılıyor. Üyeler şöyle seçiliyor:
3 üye TBMM tarafından; ikisi Sayıştay Genel Kurulu’nun kendi başkan ve üyeleri arasından gösterecekleri üçer aday içinden, biri Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden seçiliyor. Oylama usulüne göre; ilk oylamada üye tam sayısının üçte ikisi, ikinci oylamada salt çoğunluk, üçüncü oylamada iki aday yarışacak, en fazla oy alan seçilmiş olacaktır.

14 üye Cumhurbaşkanı tarafından; üçü Yargıtay, ikisi Danıştay, biri Askerî Yargıtay, biri Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; 3’ü en az ikisi hukukçu olmak üzere Yükseköğretim Kurulu’nun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; 4’ü üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçilecek.

* Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesi’nin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanacak.

* Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Yardımcısı, gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için seçiliyor.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye sayısı 7’den 22’ye çıkarılıyor.
Adalet Bakanı ve Müsteşar, Kurulun tabiî üyesidir. Diğer üyeler şöyle seçiliyor:

4 asıl üyesi Cumhurbaşkanınca; nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından,

3 asıl üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca,

2 asıl üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca,

1 asıl üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, 7 asıl üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca,

3 asıl üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir.

* “Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir.” (Adalet Bakanına)

* “Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.”

* “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı, yargı mercilerine başvurulamaz.”

* “Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır.”

* “Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Konumuza yarın devam edeceğiz.



Sadi SOMUNCUOĞLU
17 Temmuz 2010
YENİÇAĞ


Referandum: Hesaplaşma darbeyle mi, devletle mi? (2)

Yukarıdaki bilgilerin ışığında, iki kurumun yapısını değerlendirelim. Anayasa Mahkemesi: Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni temsil eden 7 üyenin, yürütmenin etkisine girmeyeceğini söyleyebiliriz. Buna karşılık, Kurulun diğer 10 üyesinin, seçim şekli dikkate alındığında yürütmenin güdüm alanında kalacağını açıkça düşünebiliriz. Mahkeme Başkanı’nın da bu özellikte olacağı tabiidir.

HSYK: Bakan, Müsteşar, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan seçtiği 4 üye ile Türkiye Adalet Akademisi’nden gelen 1 üyeyi toplarsak 7 eder. Buna; Türkiye’deki bütün adli yargı hakim ve savcıları ile bütün idari yargı hakim ve savcılarının seçtiği 15 üyenin yarısını ekleyelim, 14/15 eder. Yani 22 üyeli kurulun 2/3’ü aynı yapıda olacaktır.

Bu hesap; siyasi iktidarın çok yönlü etkileme tekniği ve baskı gücü ile Yüksek Kurulun yeni yapısının doğuracağı beklentiler dikkkate alındığında asgari olarak görülmelidir. Sonuçta, HSYK da geniş çapta yürütmenin güdüm alanına girecek demektir.

“Darbe Anayasası”nda bile bulunmayan, HSYK’nu Bakan’ın temsil etmesi, çok daha önemlidir. Çünkü yürütme yargıyı temsil ediyor. Bu durumda, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Bilindiği gibi demokratik hukuk devletlerinde yargı bağımsızlığı, yürütmenin baskısına karşı düşünülmüştür.

Ayrıca Bakan’ın yetkisi çok artırılmıştır. Mesela; Uygulamada hangi hakim ve savcı hakkında araştırma, inceleme ve soruşturma açılacağı Bakan’ın denetimindedir. Yine Kurulun bütün işlerini yürütecek olan sekreteryanın başına getirilecek Sekreterin seçimi Bakan’a aittir.

Evet tekrarlayalım bu düzenleme ile yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, yürütmenin kontrolüne girmekte, böylece, insan hakları, yargıya güven, özgürlük, demokrasi ve kanun hakimiyeti, büyük çapta siyasi iktidarın takdirine terkedilmektedir.

HSYK’dan Adalet Bakanını ve Müsteşarını çıkarın diye yıllardır rapor yayımlayan AB, acaba bu değişikliği neden destekliyor? Birlikte hazırlamışlarsa, amaçları ne olabilir? Düşünmek gerekmez mi?

Sonuç

Öncelikle soralım, böyle bir anayasa değişikliğine niçin ihtiyaç duyulmuştur? Başbakan Erdoğan diyor ki; Bu değişikliği açılım için yapıyoruz. Bunun arkasından daha önemli değişiklikler gelecektir. Üst kimliğin vatandaşlık yapılması gibi.

    Yani egemenliğin bir millete aidiyetini gösteren milli kimlik yerine, milletin bir unsuru olan coğrafyaya aidiyetini gösteren “Türkiye vatandaşlığı”nı koyacağız demek istiyor. Coğrafya üst kimlik olursa, bunun altına birden çok ulusu yerleştirebilirsiniz. Artık, bir millete ait olan bin yıllık egemenlik paylaşılabilir.
    Eski Yugoslavya, şimdiki Irak ve fiilen bölünmüş olan Belçika gibi.

    Dünyamızda, bu birkaç istisnanın dışında bütün egemenlikler; bir millet-bir devlet- eşit vatandaş esasına göre inşa edilmiştir. Bunun için egemenlik paylaşılamaz.
    Uluslararası bu gerçeğe rağmen eğer çok etnikli bir rejimin kurulması hedefleniyorsa, anayasanın değiştirilmesi mecburiyeti vardır. Yani bir millete göre kurulmuş olan devletin temellerinin değiştirilmesi gerekir. Bunun için yapılacak değişikliklerin de, Anayasa Mahkemesi’nden dönmemesi şarttır. Bu da Mahkeme üzerindeki gücünüze bağlıdır.

    Başbakan’ın anayasa değişikliği, açılımla ilgili sözünden anladığımız budur. Açık konuşacak olursak bu referandum, “Darbe anayasası” ile değil, milli devletle, bir millete ait olan egemenlikle hesaplaşma referandumudur. Bu referandum, Büyük Orta Doğu Projesi’nin gereği olarak yapılmaktadır.

    Eğer “Darbe anayasası” ile ilgili bir söz söylenecekse, o da “darbeyi aklama” olabilir. Zira hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, demokratik rejim, insan hakları ve özgürlükler açısından geriye gidiş vardır.


Sadi SOMUNCUOĞLU / 18 Temmuz 2010 / YENİÇAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Darbe dediğin işte budur!

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 17, 2010 18:48

Darbe dediğin işte budur!

AKP’nin, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmesine gerek kalmadı. Mahkeme son kararıyla, hukukun üstünlüğü ilkesine son verilmesine, bütün güçlerin tek elde toplanmasına fırsat vermiş oldu

Dünyaca ünlü siyaset bilimcisi Profesör Andrew Arato, Anayasa Mahkemesi’nin bu son kararı üzerine şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Anayasa Mahkemesi bu kararla kendi kendini yok etti. Türkiye bu kararla çok şey kaybetti. Gelecekte bunun telafisi çok güç olacaktır.”

Hayal bile edemezlerdi

AKP’nin, Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü yapısını değiştirmesine gerek kalmamıştır. Çünkü bugünkü Anayasa Mahkemesi, AKP iktidarına hayal bile edemeyeceği yetkiler tanımış ve adeta kendisini de inkar ederek, son bir hamleyle hukukun üstünlüğü ilkesine son verilmesine, bütün güçlerin tek elde toplanmasına ve Tayyip Erdoğan’ın “artık güç bende. İster asarım, ister keserim” demesine, yasamayı zaten kontrolüne almış olan Erdoğan’ın yargıyı da ele geçirmesine fırsat vermiş, 14 Mart 2006 tarihli Washington Times gazetesinin dediği gibi İslamofaşist diktatörlüğün önünü sonuna kadar açmıştır. Eğer bu 26 maddelik anasaya değişiklik paketi 12 Eylül’de yapılacak halkoylamasından da geçerse Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortadan kaldırılacaktır.

Sevr’i hayata geçirecekler

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmakta olan Abdullah Gül, bir İngiliz gazetesi The Guardian’a 27 Kasım 1995 tarihinde verdiği demeçte, “Türkiye’de laik sistem başarısız olmuş ve Cumhuriyetin sonu gelmiştir” demişti. Bugün AKP, dış güçlerin de desteğiyle Sevr’i hayata geçirmeye ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. AKP’nin gerçek niyetini Gül bundan 13 yıl önce açıklamıştı.
(...)
Türkiye bugün batıya, “Tamam. Ben Türkiye’nin bölünmesine ve Güneydoğu’nun Türkiye’den ayrılmasına razıyım ve oradan çekiliyorum” dese bile başta Amerika olmak üzere emperyalist güçler, “Hayır, öyle kansız ve kuzu kuzu bölünmeyeceksiniz, vuruşacaksınız, kan akacak. Doğulusuyla batılısıyla aranıza kan girecek ki bir daha bir araya gelemeyesiniz” diyeceklerdir. Bu da, Kürt kökenli yurttaşlarımıza da Türk kökenli yurttaşlarımıza da felaket getirecektir.

Hitler’i hatırlatan söz

Arslan Bulut’un “Millet, 12 Eylül’de ya var olmaya devam edecek, ya da kendi oylarıyla yok edilmesini onaylayacaktır” şeklindeki cümlesi, Alman düşünür William Caar’ın “Hitler” adlı kitabındaki, “Almanya’nın felaketi tek başına Hitler değildir. Alman felaketinin sorumlusu, bir Hitler yaratan ve kendi kaderini onun ellerine kendi isteğiyle teslim eden Alman halkıdır” sözünü anımsattı bana.

Anayasa Mahkemesi, AKP’nin tek başına hazırladığı 26 maddelik Anayasa Değişiklik Paketi’ni geçersiz saymak zorundaydı. Şimdi bunun gerekçelerini üç bölümde vereceğim.

1- Anayasa Mahkemesi’nin, “Anayasa Mahkemesi’nin 30 Temmuz 2008 tarihinde açıkladığı karara göre laik rejime karşı eylemlerin merkezi haline geldiği tespit edilmiş bir örgüt anayasa maddesi değiştiremez” diyerek bu paketi toptan geçersiz sayması gerekmez miydi.

2- 26 maddelik bu AKP paketini, Anayasa’nın 2. maddesinde değiştirilmesinin teklif dahi edilmesinin yasaklandığı hükmüne aykırı bir teklifle Meclis’e getirilmiş olması nedeniyle bu paketi toptan geçersiz sayması gerekmez miydi?

3- Anayasa Mahkemesi, AKP değişiklik paketinin, bir toplumsal uzlaşı ürünü olmadığını, AKP’nin Meclis çoğunluğunun da halkımızın yarısından fazlasını temsil etmediğini dikkate alarak bu paketi iptal etmek zorunda değil miydi?.

Dinamik etkili ‘Hayır’

YARSAV Başkanı Tarhan, hukuka yapılan bu son müdahaleyi ve bir iki küçük müdahaleyi değerlendirirken, hukukun önüne konulan kocaman mayanın Anayasa Mahkemesi tarafından görmezden gelindiğini, etrafındaki ufak tefek taşların temizlendiğini söylemiştir. Gerçeğin ifadesi işte budur. 12 Eylül referandumunda ulusça o kayayı AKP için dinamit etkisi yapacak “Hayır” oylarımızla parçalamak zorundayız.

Sefer Çetinkaya





Bir sonraki adımları toplama kampları mı olacak!

Anarşiyi savunmakla demokrat olduğunu sanan, dağdakinin türevini meclise almak bir ülkenin demokrasiyle(!) yönetildiğini göstermez.
Yıllarca “faşizme karşı omuz omuza” naralarından beslenenlerin “faşizmle omuz omuza” etnik harita istekleri Nazizm teorilerinin temel öğelerinden birisidir. Bunun bir sonraki basamağı toplama kampı haritalarıdır.

Kabul etmezseniz, üstüne bunları dillendirirseniz küfür ederler en çikletinden.
Bunlar en hakikatlisinden demokratlardır. Üniversitelerin öğrenci konsey başkanlarına kadar bunların il başkanlıkları belirler. O konseylerde üniversitelerde dergilerini almayan gazetelerine yan bakan “faşist öğrencileri” dövmek için demokratik biçimde oylama yaparlar. Cezalandırılsın diyenler... Sıkıysa elini kaldırma...

Demokrat bu adamlar oğlum. Öyle ki mecliste de dağda da adamları var...
Yumruk atar özür diler küfür eder özür diler. Ne de olsa özür de bir erdemdir. Erdem, demokratlığın alt başlıklarından...
Ama küfür bunların zikri, pusu eylemidir.

Demokratlık o kadar kutsaldır ki, bu zümre de aydın olabilmenin koşullarından birisi görsel yayınlara çıktığında malum örgütü anarken pekeke diyeceksin. Soran olursa Türkçe de böyledir. Peki, se-te-ka Türkçenin neresinde?

Bu sorunun cevabı bizim demokrat Ece’de saklı. Ama bizim demokratikleşme yolunda daha cesur, bölünmeyi tartışacak demokratlara ihtiyacımız yok mu? Hem ne diyorlardı kendileri: “Sorgulamayacaksınız, ikna olacaksınız, biat edeceksiniz, inanacaksınız...”
Sorgulatan, uyandıran ama az satan bu gazeteye saldırmalarına şaşırıp paragraflardan taşan cümleler kurmaya gerek yok: Biz şuurlu demokrasiye taraftarız !

Alper Göktürk Şafak




Ne için ‘Evet’ diyeceğim(!)

Ülke iç savaşın eşiğine gelmiş birileri hala açılımlardan bahsediyor bunun için mi evet diyeceğim?

Açılım dedikleri safsatadan, AB, ABD, Barzani, Talabani, numuneleri yeryüzünden kalkmış özgürlük budalası aydın geçinen eski komünistler ve hatta PKK, ve meclisteki uzantıları memnun olduğu için mi evet diyeceğim?

Açılımın verdiği moral ve motivasyonla Doğu ve Güneydoğu’da ’özerklik isteriz’ naraları atan, T.C Hükümetine kafa tutan, PKK’nın belediye başkanları yarın da ’bağımsızlık isteriz’ desinler diye mi evet diyeceğim?

Kore’de, Afganistan’da, Bosna’da barış için savaşan Türk askeri dururken, Nato’yu Kandil’e davet eden, ’bu meseleyi biz çözemezsek birileri gelir bizim yerimize çözer’ aczine düşen zihniyete mi evet diyeceğim?

Arap Milliyetçiliği yapılırken gıkı çıkmayan ama Türk Milliyetçiliğini çağ dışı, faşist, ırkçı ve ilkellik olarak gören sakat düşünceye mi evet diyeceğim?

Din üzerinden siyaset yapıp bu kutsal değerden nemalanmayı kendi hakkı gibi gören ama şehide ağlamayı, Türk insanının milli duruşunu kan ile beslenme gibi gören zihniyete mi evet diyeceğim?

Yargının ele geçirilmesi, HSYK’nın baskı altına alınması Hukuk Devletinin yıkılması için mi evet diyeceğim?

Aldığım maaşla kilo kilo et aldığım, kredi kartını düzenli olarak ödediğim, cennet yurdumun her yıl bir başka köşesinde tatil yaptığım için mi evet diyeceğim.

Yaratılmak istenen korku toplumunun bir parçası olmak için mi evet
diyeceğim?

Bir 10 Kasım günü meydan okumayla başlatılan açılıma bir TÜRK insanı olarak ben de 12 Eylülde HAYIR diyerek meydan okuyacağım.

İsmail Uluğ / Kayseri




İşte sandık işte pusula

* Bir EVET, Habur sınırından yurdumuza sokulan, 30 kişilik PKK’lı gurupların yerine, pişman olmadığı halde aramıza salınıverecek yüzlerce, binlerce PKK’lıya
kapılar sonuna kadar açabilir!!!

Bir EVET, İktidarın neredeyse her söyleminde itina ile altını çizmeye çalıştığı 26 etnik köken sayısını , bundan sonra 126 etnik köken sayısına çıkarmasına ve
her platformda rahatlıkla dile
getirmesine yol açabilir !!!

Bir EVET, çoluk çocuğa alınan gemicikleri yüzdürmek için yurdumuzun 3 tarafını çevrileyen denizlerimizin birisinin bu gemilerin rahat yüzdürülmesi ve gariban yavrucaklar için özelleştirilmesini sağlayabilir !!!

Bir EVET, Yahudi Üstün Cesaret Madalyalı alan Sayın Erdoğan’ın cesaretini arttırarak!, Hristiyan Üstün Cesaret Madalyası alması için aday olmasına zemin hazırlayabilir!!!

Bir EVET, Sayın Erdoğan’ın, Şehit Mehmetçik için KELLE ! demesi sonucu 3 kuruşluk tazminata mahkum olmasını doğru kabul ettirerek, şehit Mehmetçiğimize KELLE oğlu KELLE! dedirtebilir!!!

Bir EVET, İsrail gibi dünün devletçiğinin önünde Türkiye’yi bu hallere sokan mevcut iktidarı tekrar canlandırarak, Kuzey Iraktaki aşiretler karşısında yarın koskoca Türkiye’ye diz çöktürebilir!!!

SİZ EMEKLİLER; bir EVET’inizle, aldığınız maaşı yeterli bularak fazlasını istemiyoruz demeye de EVET demiş olmuyor musunuz?!...

SİZ MEMURLAR; bir EVET oyunuzun, mevcut iktidarın yandaşlarının atamaları, tayin ve terfileri yapılırken sizlerin bu gidişten memnun olduğunuz olarak algılanacağını ve bizler olduğumuz yerde saymaya devam edelim demek olduğunu bilmiyor musunuz?!...

SİZ İŞÇİLER; bir EVET’inizle evde yeteri kadar liseyi ve üniversiteyi bitirmiş işsiz varken sizinde mevcut işinizi kaybetmeye EVET demek olduğunu düşünemiyor musunuz?!...

Bu kadar ŞER işler için EVET diyemeyeceğime göre...

HAYIRDA, HAYIR vardır diyorum...
Ve HAYIR DİYORUM...
Ve referandum için ülkemize,
HAYIR DİLİYORUM...


İmdat Aslan / Bolu


Tanrı Güney Afrika’yı korusun

“Hasan Cemal keşke Afrika’da kalsaydı” gibi anladım yazdıklarınızı!
Aman ha! Dilemeyin bile!

Türkiye’ye yaptıklarını buraya da mı yapsın istiyorsunuz?
Bu ülkenin 11 değişik resmi dili ve daha fazlası milletten kalabalık halkı var. Hintli, Çinli, Portekizli, Yunanlı gibi.

Düşünün, Hasan Cemal gibi bir veya bir kaç tane olsaydı bu ülke ne duruma gelirdi?
Allah korusun!
Tez elden gitsin!
Gerekirse şoförü Isaac’i de alsın ve bassınlar gaza...

Bilge Kacar / Pretoria




Kardelen Elif’ler gerek

Eşi şehit olan Kardelen Elif’in törende PKK için sarf ettiği; “Ben de Kürdüm. Sen kim oluyorsun da beni temsil ettiğin iddiasıyla benim hakkımı benim yerime güya savunmaya kalkıyorsun!” karşı çıkış, isyan ediş çığlığı, aslında çözümün tek adresini göstermektedir. Yani top; PKK’lı olmayan sessiz Kürtlerdedir.
Top Kürtlerdedir de, “Acaba o sessiz Kürtler bunun farkında mıdırlar?”, hemen arkasından da “Farkındalar ise bu tarihi sorumluluğu alırlar mı?” sorularını sormak gerekir.

Sabahattin Talu


Açız aç

İnim inim inler bitap garibin
Açız aç gardaşım görnüyor musun?
Nasırlanmış eller haller perişan
İşçinin halini sormuyor musun?


Emekli ağlıyor çiftçi isyanda
Ne çalışacak güç ne derman canda
Kalmadı gardaşım insaf yok sende
Sen bu hakikate ermiyor musun?


Tolgacan doğruyu bir tek hak verir
Doğru yola kutup dayanmaz erir
Sinsi ihanet ki gizliden gelir
Haksızlığa bıçak vurmuyor musun?

Aşık Tolgacan / Uşak



MİNİ YORUM

Yuh artık

Bu da olmaz denilen ne varsa olmaya devam ediyor. Son örnek; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolluk kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni korurken şehit düşen askerlerin “analarının ağladığını” söylemenin “suç” olduğunu ileri sürerek bir siyasi partiye; MHP’nin Aydın İl Başkanlığı’na “operasyon” düzenledi. E çalın bari dokuz sekizlik, attıralım iki göbecik; çocuklarımız şehit oluyor! Bu mu yani!


YENİÇAĞ
Selcan TAŞÇI
18 Temmuz 2010


Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Darbe dediğin işte budur!

İletigönderen TÜRKK » Pzr Tem 18, 2010 0:07

2. Sınıf Cumhuriyet

AKP iktidarının, rejimi, devleti tümü ile ele geçirme yolunda, 12 Eylül yasaklı anayasasını “demokratikleştirme” adı altında, üst yargıyı da tam ele geçirme, kendileri için tehdit gördükleri engelleri kaldırma, yıpranmış iktidarlarının gücünü tazeleme operasyonlarında, bunun için halkın oyuna yazık, referandum olmayan referandum dayatmaları çok anlaşılabilir bir siyasi oyun, atak... Ben kafayı “Yetersiz de olsa, sonuçta içinde iyi bir şeyler, demokratik açılımlar varsa, 12 Eylül Anayasası’nda kimi demokratikleşmeleri öngörüyorsa..desteklenmeli...” tezi ile haktan yana görünen sözlerle girip, AKP iktidarının Türkiye’yi 2. sınıf cumhuriyet yapma yolundaki iradesine destek verenlere takmış bulunuyorum...

Doğu ile Batı arasında kilit bir yerde olmak, dünyanın ekseni doğuya kayarken, olumlu gelişmeleri ekonomiden başlayarak toplumsal, siyasal yaşama taşımada bir avantaj gibi görülse de, insan hakları, hukuk devleti, demokrasi ilkelerinde arada bir yerde olmayı seçmek diye bir şey olamaz. Rejimleri gerçek demokrasiler, diktatörlükler olarak ayıran, halkların temel hak ve özgürlüklerini, evrensel insan haklarını kullanabilme, örgütlenebilme özgürlükleri, iktidarların iktidar gücünü kullanmalarını sınırlayan, erkler ayrılığı, hukuk devleti düzeni ilkeleridir.

Şimdilerde emperyal çıkarlar adına yaratılan kavram kargaşasında, halklara demokrasiyi getirme adına açık diktatörlüklere, askeri darbelere dayanmak, onlarla ittifak yapmak güçleşti. Biçimsel, sandığın kullanıldığı, ancak gerçek demokratik hakların halklar için geçerli olmadığı sandık diktatörlükleri modelleri yaratılıp yaygınlaştırıldı. Sandık kullanılarak, algılamalar, bilinç kaydırılarak, dinler ve ırklar üzerinden ayırmcılıklar da kullanılarak, seçmen oyunun kutsandığı, sandığın demokrasiden giderek daha vahşi uzaklaştırıldığı, ülkelerin vatandaşlarının yaşamlarının kaydırıldığı, insan hakları standartlarının, insanca yaşamın tüm alanları için, yaşam hakkı da dahil olmak üzere geriye püskürtüldüğü bir düzen yaratıldı.

***

Emperyalizmin yeni sömürgecilik stratejilerinde askeri darbelerin yerini sivil darbelerin alması bundan. Tabii ki ittifak yapılan sivil darbe iktidarları, ülkeler için öngörülen sandık üzerinden sahte demokrasi değerleri, ülkeden ülkeye, halklarına kabul ettirebilme ölçekleri içinde, ülkeden ülkeye önemli farklılıklar içeriyor. Afganistan, Pakistan, Irak, Kosova, Sırbistan, Ukranya.. halkları için öngörülen, destek verilen, ittifak yapılan sandık demokrasisi biçimleri arasında uçurum farklar var. İnsanlığı, bizi ilgilendirmesi gereken, emperyal güç odaklarının, hele de ABD, AB ülkelerinin kendi rejimleri, halkları için kabul etmek zorunda oldukları evrensel insan hakları, hukuk devleti ilkelerine başka ülkeler için duyarlılık göstermeyip, çifte standart uygalamakta hiçbir sakınca görmemeleri.

Türkiye için elbette, kaçınılmaz standartlarını yükseltmek zorunda olsalar da, pek çok aykırılığı görmezlikten gelmeyi seçmeleri. Daha açık bir söylemle, Türkiye’ye biçilen arka bahçe rolünde bir yerde tutulması için siyaseten, göz yummanın da ötesinde ağırlık koymaları. AB’nin başta insan hakları mahkemesi, tüm hukuk kurumlarının ilkeleri, ilgili hukuk kurumları tam aksini söyler; demokrasinin olmazsa olmaz ayağının güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, işçilerin sözleşmeler ilkeleri içindeki örgütlenme, toplu pazarlık hakları olduğunun altı çizilirken, AB siyasilerinin, bizdeki 2. cumhuriyetçilerin AKP iktidarının sivil darbe operasyon adımları içindeki referandum projesine alkış tutmaları, Türkiye’ye biçtikleri donun 2. sınıf bir cumhuriyet olduğunun belgesi...


ŞÜKRAN SONER, Cumhuriyet, 17.07.2010
http://www.kuvayimilliye.net/?p=3255
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44


Şu dizine dön: Halk Oylaması Yazıları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 7 konuk

cron

x