Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Oca 29, 2010 13:29

Dünün Darbe Şakşakçısına: Tarih ve Arşiv Unutmaz

“1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş, 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) İşte12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.” (Nazlı Ilıcak, 10 Ekim 1980, Tercüman.)

Bu satırlar, Sabah gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak'a ait. 1942 doğumlu olan Ilıcak, 30 yıl önce, yani tam 38 yaşındayken askeri darbeler hakkında böyle düşünüyordu...

Tarih: 28 Ocak 2010... Taraf gazetesinde yayımlanan bir habere dayatanarak "Balyoz" adlı darbenin "tutuklancaklar listesinde" yer aldıklarını öne süren 26 gazeteci, Grand Cevahir Otel'de basın toplantısı düzenleyerek, "darbeciler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını" açıkladılar...

Grubun sözcüsü, 12 Eylül darbesini en ateşli biçimde savunmuş olan Nazlı Ilıcak'tı...

Ilıcak'ın ''27 Mayıs 1960'da başlayan süreç, 50 sene geçmiş olmasına rağmen hala sona ermedi. 21'inci asra adım attığımız yıllarda da askerin yoğun bir şekilde siyasete müdahalesinden kurtulamadığımız peş peşe ortaya çıkan belgelerden anlaşılıyor'' diye konuştuğu basın toplantısına Mehmet Altan, Abdurrahman Dilipak, Cengiz Çandar, Ekrem Dumanlı, Hasan Celal Güzel, Ali Bayramoğlu, Sadık Albayrak, Etyen Mahçupyan da katıldı.

"Tarih ve arşiv unutmaz" diyor ve Nazlı Ilıcak'ın 12 Eylül darbesine ateşli destekler verdiği o satırları bugünün naylon demokratlarına bir kez daha hatırlatıyoruz...

"Kızıl ahtapotların kolları ülkemizi yavaş yavaş sarıyor. Ve hala at gözlüğü takanlar, faşizmin tırmanışından söz ediyor. Faik Türün’ü faşistlikle mi suçluyorsun, MİT’e kontrgerilla damgasını mı vuruyorsun, devlet teröründen mi bahsediyorsun, işkence iddiaları ile yeri göğü inletiyor musun, faşizm geliyor diye yaygarayı mı basıyorsun... Geç kardeşim uzatma o eli bana, çünkü o el kızıl ahtapotu boğmak yerine onu besliyor. Ben o kirli eli sıkmam”. (Nazlı Ilıcak, 27 Temmuz 1980)

"13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba Asker”. (Nazlı Ilıcak, 17 Aralık 1978, Tercüman)

“Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. [Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Halbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat mevcuttur.] Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekâtının başarı ile neticelenmesidir”. (Nazlı Ilıcak, 16 Eylül 1980, Tercüman)


Açık İstihbarat, 28 Ocak 2010
Resim
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Dünün Darbe Şakşakçısına: Tarih ve Arşiv Unutmaz

İletigönderen İrfan Tuna » Cum Oca 29, 2010 18:35

6 Mayıs 2009

ÖZGÜRLÜK TANRIÇAMIZ NAZLI ILICAK

İrfan Tuna


Ergenekoncuların ve darbecilerin’ amansız düşmanı Nazlı Ilıcak, bakın 12 Eylül faşist darbesinden 4 gün sonra, 16 Eylül 1980 tarihli Tercüman gazetesindeki köşesinde neler yazmış:

''Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs'ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs, mensubu bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül'de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat vardır.''’’

Hızını alamamış, darbeden 7 gün sonra, 19 Eylül 1980 tarihli yazısında da şunları yazmış: ’’…

''Türkiye'de demokrasi, demagoji ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite boşluğu doğmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu boşluğu doldurdu.(…) Hürriyet halk için değil, aydınlar için lüzumludur, belki kulağa hoş gelmeyen ama gerçeği aksettiren bir sözdür. Parlamentonun feshi ve demokrasinin bir süre askıya alınması, mutlaka geniş halk kitlelerini fazla etkilememiştir.''”

Aşağıdaki alıntı ise 10 Ekim 1980 tarihli Tercüman’daki yazısından:

''1974 affıyla anarşistler sokağa salıverilmiş, 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) İşte 12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972'de Deniz Gezmiş'e, Yusuf Aslan'a, Hüseyin İnan'a Meclis'te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere'de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘''devlet terörü''’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.''’’

İşte darbecilerin ve ‘'derin devlet'in amansız düşmanı Nazlı Ilıcak budur. Arşivler, Nazlı hanımın 12 Mart ve 12 Eylül faşizmine dizdiği methiyelerle doludur. Nazlı hanımın darbelerle de, darbecilerle de, kont-gerillayla da bir sorunu yoktur… Onun bütün sıkıntısı ''Bağımsız Türkiye!''’diyenlerledir, ABD emperyalizminin dümen suyunda gitmeyenlerledir…

Üstelik Nazlı Ilıcak'ın bugün darbe Anayasası dediği 12 Eylül Anayasası da bizzat kendilerinin ürünüdür. 82 Anayasası'nı hazırlayan Anayasa Komisyonu'nun başındaki Prof. Dr Orhan Aldıkaçtı, o günlerde Nazlı Ilıcakların sahibi olduğu Tercüman gazetesinin 80 bin lira aylıklı Yönetim Kurulu İkinci Başkanı'dır… …

Nazlı hanım, sevgili Uğur Mumcu'muzun Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, 82 Anayasası'nı o dönemin en ağır darbe koşullarında eleştirdiği günlerde, kendisinin 12 Eylül'ü, 24 Ocak Kararları'nı ve 82 Anayasası'nı nasıl büyük bir gayretle parlattığını, cilaladığını unuttuğumuzu sanıyor…

Ama yanılıyor...

ozgurluk-tanricamiz-nazli-ilicak-t20660.html…
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Oca 30, 2010 18:39

Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmeler

Polis akademisinde "özgürlük ve demokrasi" açılımı yapan bir ülkenin demokrat kadrolarının 60, 70 ve 80 darbelerinin şakşakçısı Altanlar ve Ilıcak'larla doldurulmasına şaşmamak lazım.

Nazlı Ilıcak; 29-30 Ocak gecesi Habertürk'te yayınlanan Yiğit Bulut'un sunduğu programda yine seyircileri salak yerine koyarak, utanmadan demokrat rolüne soyundu.

Kendisine 12 Eylül sonrası yazdığı övgü yazıları hatırlatılması üzerine de, "bunla ilgili cevabımı yarınki yazımda açıklıyorum" diyerek, bu yazıların darbe sonrası ortamda bir bakıma dengeyi bulmak adına zorunlu yazılar olduğunu savundu.

Halbuki Ilıcak'ın darbe tefçisi tavrı 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir zorunluluk değildir. Ilıcak; 12 Eylül darbesine giden süreçte darbeyi meşrulaştıran zemini hazırlayan yazılara imza atmıştır. Nazlı Ilıcak; Kenan Evren'in habercisidir.

Aşağıda size; 12 Eylül darbesi öncesinde Ilıcak'ın kaleme aldığı ve darbeleri, Türk Ceza Kanununda kişisel özgürlükler aleyhine yapılması gereken değişiklikleri, valilerin dernek kapatma hakkını, "Kürtlere özgürlük" verilsin diyen milletvekillerine karşı tedbir alınmasını, ordunun İç Hizmet Kanunu 35. maddesinin gerekliliğini, yıpratılacaksa ordunun değil sivil iktidarın yıpratılması gerektiğini ve hatta Perinçek'i savunduğu yazıları sunuyoruz...

Şaka değil, gerçek. Şaka olan; 12 Eylül darbesinin zeminin hazırlanmasında kalemi ile bizzat rol alan bu tefçinin "demokrat" olarak ciddiye alınması ve milleti salak yerine koymasına izin verilmesidir.


Ecevit iktidarında sıkıyönetim uygulamasına karşı çıkanları eleştiriyor:

    Halbuki DİSK ve bazı demokratik(!) kuruluşlar isyan bayrağını açtı bile. Tedbirler paketine karşı "demokratik platform" oluşturuldu. Şimdi de sıkıyönetim aleyhine direniş hazırlanıyor.

    Silah nezaretinde duvarlardan silinen yazıların yerine, sıkıyönetim komutanlarına kafa tutarcasına bir gün geçmeden yenileri yazılmış: Tek yol devrim

    Ecevit; "sıkıyönetime rağmen demokrasi çerçevesinde kalınacaktır" şeklinde konuşmuş.

    Ama demokrasinin suistimali önlenecektir. Komunizm kanunlarımıza ve Anayasamıza göre suçtur. Dernekler amaçları dışına çıkamaz, siyasi faaliyette bulunamazlar, işçi sendikaları siyasi grev yapamazlar. Genel grev, DGM'lerdeki gibi "genel yas" ilanı yasaktır. TÖB-DER; Eğitim Kurultayı toplayıp, "herkese kendi dilinde eğitim" kararı alamaz. 1 Mayıs'ta meydanlarda, Marx'ın, Lenin'in resimleri taşınamaz. İGD toplantılarında yaşasın Sovyetler Birliği diğe bağrılamaz.

    Nitekim, komutanlar bir bir, bu yönde bazı kararlar almaktadır.

    (Sıkıyönetim Kime Karşı; 3 Ocak 1979)


EMASYA'ya karşı çıkan Ilıcak; darbelerin "yasal" zeminini oluşturan İç Hizmet Kanunu 35. Maddesinin işletilmemesinden şikayetçi

    1978'de bin kişi ölmüş, mezhep ve ırk çatışmaları Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü tehdit eder boyutlara erişmiştir. Ecevit çapında bir Başbakanın gemiyi selamete çıkaramayacağı ise iyice anlaşılmıştır. Buna rağmen İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" hükmü işletilmemektedir.

    (Demokrasi Yolunda...; 16 Ocak 1979)


12 Mart darbesinin faydalarından sözedip, Ecevit hükümetini süngü ile korkutuyor

    12 Mart ülkenin ihtiyaç duyduğu bir çok yasal düzenlemeyi getirmiştir. Ama koalisyonlar ve Anayasa'nın güçsüz bıraktığı iktidarlar, mevcut kanunları maalesef uygulayamıyor. Şimdi Muhsin Batur, bir başka noktaya parmak basıyor: "Devlet ve icrayı kuvvetlendirecek bir Anayasa değişikliği gereklidir" diyor.

    Aklın gösterdiği bu yolun bulunması için, yeni bir müdahaleye lüzum kalmamasını dileriz. Siyasi partiler, bir kere de, süngü ile dürtülmeden gerçeği görebilsinler.

    (Süngü ve Demokrasi; 12 Mayıs 1979)


TÜSİAD'ın Ecevit hükümetine verdiği sivil muhtırayı ve askerlerden aldığı meşruiyeti savunuyor

    TÜSİAD'ın bildirisi kanunlara ve kuruluş amacına uygundur. Üstelik Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan izin de alınmıştır. Buna rağmen, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diye düşünen, açılan bu siyasi polemiğin menfaatlerini bozabileceği endişesini taşıyan bazı "işini bilir işadamları"nın ani bir çekingenlik ve pişmanlık içine düşmeleri ihtimali mevcuttur.

    (TUSİAD; 16 Mayıs 1979)


Bugün; 163. maddeyi geri mi getirmek istiyorsunuz diyerek özgürlükçü kesilen Ilıcak'ın; TCK'nın sivil özgürlükleri kısıtlayacak şekilde değiştirilmesini savunduğu onlarca yazısından bir parça. "Darbe karşıtı" Ilıcak'ın askeri vesayeti meşrulaştırdığı cümlelere dikkat

    O zaman memleket şartlarına uygun yeni kanunlar hazırlayalım. Bakın Fransa'da bir anarşik topluluğun içinde bulunan kişiler, polisin şahitliğine dayanarak, suçüstü mahkemelerinde yargılanıyor ve hapse atılıyorlar. 23 Mart'ta otonomistler adı altında, Paris sokaklarında dehşet saçanlar, vitrinleri kırıp yağma edenlerin bir bölümü, 1 ila 2 yıl arasında değişen cezalara, iki ay gibi kısa bir sürede çarptırıldılar.

    Ecevit hükümeti hala şiddet eylemleri ile ilgili bazı yasal tedbirleri parlamentodan geçiremedi.

    Her türlü fikir temsil edilsin diye batıyı örnek gösterenlere, demokrasinin kalelerinden biri olan Fransa'daki kanunları hatırlatırız. Devlet ancak kendisini koruyan tedbirleri aldıktan sonra, hürriyetin sınırlarını genişletebilir. Af rüzgarlarının anarşistleri sokağa döktüğü, kanunların, eylemlcilerin yakaasına süratle yapışılmasını engellediği, Danıştay ile icra arasındaki rekabetin, yönetimi zaafa uğrattığı bir ülkede, elbette sivil idare her zaman askerden yardım istemek zorunda kalacaktır.

    Bir, iki, üç... Ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir..

    (Anarşi, Sıkıyönetim, Hükümet; 17 Haziran 1979)


"Özgürlükçü" Ilıcak; Türk Ceza Kanunu'ndan 141 ve 142'nin kaldırılmasına karşı çıkıyor

    23 Mayıs'ta, İstanbul Sıkıyönetim Savcısı, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesinin 1 ve 3. bentlerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüş, mahkeme heyeti de iddiayı ciddi bularak, dosyayı Anayasa mahkemesi'ne sevketmişti.

    ...

    141. ve 142. maddeleri, faşist olarak nitelendirenler, bu hükümlerin Atatürk devrinde Türk Ceza Yasası'na girdiğini unutuyorlar mı?

    (141-142; 29 Haziran 1979)


"Açılım" taraftarı Ilıcak geç sıkıyönetim ilanından ve "Kürtlere özgürlük"ten rahatsız

    Hükümetin, hadiselerin üzerine bütün gücüyle yürümediği şüphesi yaygındır. Vatandaş, kendi kendine sorar durur :

    - Neden Diyarbakır, Tunceli, Adıyaman, Hakkari, Mardin, Siirt gibi bazı doğu illerinde gecikilerek sıkıyönetim ilan edilmiştir?
    - Neden ancak 26 Nisan'da sıkıyönetim kapsamı içine bölücülük girmiştir?
    - Neden 22 Aralık 1977'de Cumhuriyet Senatosu'nda, "Kürtlere özgürlük verilsin" diyen bir Niyazi Ünsal'a karşı Halk Partisi tedbir almamıştır.
    - Neden bölücülük propagandası suç sayılmasın, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesinin 3. fıkrası iptal edilsin diye Anayasa Mahkemesi'ne müracaat eden İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi üyeleri hala görevlerinde kalmaktadır?

    (Org. Evren'in Demeci; 28 Ağustos 1979)


Bugün "düşünce özgürlüğü" pazarlayan Ilıcak, "zehirli fikirler" olabileceğini savunuyor

    Şiddet olaylarının emekleme döneminde, hareketlere masum bir görünüm kazandırmaya çalışanların mesuliyeti büyüktür. Terörizm kupkuru bir çölde birdenbire fışkıran bir kaynağa değil, itinayla bakıp büyütülen bir bitkiye benzer. Fidan ancak müsait bir toprak bulursa serpilebilir. 1968'lerde geniş müsamaha, genç dimağlara aşılanan fikirler, bugünkü terörizm kaynağını teşkil ediyor.

    Kimine göre; "düşüncenin zararlısı, faydalısı olmaz, sadece doğrusu yanlışı vardır"

    Türkiye'nin bütünlüğü tehlikedeyken, Cumhurbaşkanından Genelkurmay Başkanı'na kadar herkes İran'daki gelişmeleri endişeyle takip ederken biri çıkıp da, "Etnik-metnik" başlıklı bir makalede, "ülkemizde Kürtlere iş vermiyorlar" yazarsa, o fikri zararlı o şahsı da en büyük kışkırtıcı ilan etmemek mümkün mü?
    ...
    Bir; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı'nın kararlı vaziyet alışlarına bakın, bir de safa sarhoşu kalemlerin akıttığı zehirlere

    (Zehirli Fikirler; 5 Eylül 1979)


"Hoyratça" çözümleri savunmaya başlayan bir Ilıcak...bu hoyratça çözüm ne olsa gerek?

    Ecevit; Demirel'i bunalım istemekle suçluyor. Halbuki Türkiye zaten sürekli bir bunalım içinde. Hükümet buhranının mevcut duruma ilavesi, umursamazlığı, uyuşukluğu giderdiği ölçüde faydalıdır. Acı veren, fakat öldürmeyen bir yarayı tedavi etmek için gayret sarfetmeyenler, öldürücü darbe karşısında mutlaka harekete geçeceklerdir.

    Buhran büyüyüp yara derinleştikçe, gözler açılacaktır. Bozulan bir çiçeği bazen hoyratça diğer bir saksıya nakletmek, onu canlandırır, çünkü işe yaramayan kökler kopar, sağlamları kalır ve topraktan suyu daha rahat emebilirler.

    (Demokrasi Pınarı; 20 Eylül 1979)


Bugün Perinçek'in hapsine dair tek laf etmeyen Ilıcak Perinçek'in hapsini eleştiriyor. NATO için en yakın tehdit Sovyetler ve Perinçek, Sovyet'lere karşı Çin kampında olduğu için olmasın...

    Perinçek'in Mamak cezaevine gönderilmesinden sonra, solcu gazetelerde boşuna bir tepki, "güleryüzlü sıkıyönetime" karşı küçük bir sitem aradık. 1 Mayıs'ı takip eden günlerde, Behice Boran veya Baştürk'ün tutuklanmasını eleştiren kalemler nerede şimdi?

    Efendim; Perinçek Çin yanlısı olduğu için varsın cezasını çeksin. Ama Sovyet aleyhtarlığının (anti-Sovyetizmin) bilimsel sosyalizme ters düştüğünü her fırsatta tekrarlayan bir Behice Boran'ın, bu gayrimilli yazarlar, elbette üzerine titreyeceklerdir. Onlar, muhalifler ezilecek, "Demokratik devrim" gerçekleşecekse, "Ara rejim bir an evvel gelsin yerleşsin" isterler

    (Sıkıyönetim; 6 Ekim 1979)


"Darbe karşıtı" Ilıcak; 12 Mart'ı bakın nasıl pazarlıyor

    Anarşinin, siyasi tartışmaların, her gün tekrarlanan darbe söylentilerinin yanısıra, Demirel ailesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları da iktidarı yıpratmaktadır.

    Bir müdahalenin objektif şartları hazırdır... Silahlı kuvvetler içinde iki eğilim çarpışmış, 12 Mart'ta yüksek rütbeli komutanlar "Devrimci" kanadı ezerek, Demirel idaresine son vermişlerdir.

    Her iki seferde de ordu, hükümeti bunalımı değil, devlet bunalımı varken müdahale etmiştir. 1974'te Ecevit başbakanlığı bırakınca, Türkiye belki de tarihinin en uzun hükümet bunalımını yaşadı. Ama bir ara rejim gelmedi.

    (Devlet Buhranı ve Ara Rejim; 11 Ekim 1979)


"Düşünce özgürlükçüsü" Ilıcak bakın nasıl neler diyor...o zaman "Açılım" yalakalığı moda değil...

    Türkiye'nin şartları başkadır. Herşeyden önce, yukarıdaki örneklerin aksine, Türk ordusu 1071'de Anadolu topraklarına girerken, orada yaşayan bir halkı sömürgeleştirmemiştir. Anadolu'nun her karışı atalarımızın kanıyla yoğrulmuştur.

    Batının ileri ülkeleri, güçlerini birleştirerek daha kuvvetli olabilmek için Büyük Avrupa'ya doğru yönelirken, Türkiye'yi halklara bölmek istemek, bu yolda propaganda yapmak, memleketi kana bular, Türk milletini zaafa uğratır.

    Düşünce özgürlüğü sonsuz değildir. Memleket menfaatleri ile sınırlıdır.

    Denize baştan aşağı dalalım derken, boğulma ihtimalini gözden kaçırmayalım.

    (Bölücülüğe Ecevit'ten Gelen Tepki; 13 Ekim 1979)


Ilıcak'ın siyasi vesayetten yana değil askeri vesayetten yana olduğu günler

    Kırmızı ışık, bütün kuvveti ve kudretiyle terörizm noktasında yanmalı, darbeler, devletin kişiliğine karşı suç işleyenlerin, silah kullanıp can ve mal güvenliğini tehdit edenlerin sırtına, bütün şiddeti ile inmeli.

    Bırakalım ikinci sınıf meselelerle hükümet uğraşsın, halkta antipati doğacaksa, o üzerine çeksin. Yıpranacaksa, ordu değil, siyasi iktidar yıprasın. Zira iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama Silahlı Kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir.

    (Silahlı Kuvvetlerin Kırmızı Işığı, 8 Aralık 1979)


O zamanlar moda suç kavramını genişletmek, Ilıcak'ta modayı yakından takip ediyor. Bugün ordu niye iç tehditle uğraşıyor diyen Ilıcak, MİT'in sadece dış tehdide yöneltilmeye çalışılmasına şikayetçi

    Devlet gücünün ardında, dimdik kararlı bir cephe oluşuyor. Gaflet gün geçtikçe dağılıyor. O büyük gaflet değil miydi ki, Milli İstihbarat Teşkilatımıza kontrgerilla damgasını vurarak tesirsiz hale getiren, onu sadece dış tehlikelere yöneltmek isteyen. İşte bu gaflet uykusu sırasında, Türkiye yeraltından işgal edilmiştir. Olayların üzerine, eylem vuku bulmadan gidebilmek için, geniş ve müessir bir istihbarat gereklidir. Bataklık ancak MİT'in faal ve cesur çalışmaları sayesinde kurtulabilir. Aksi takdirde sadece sivrisineklere fitil sıkmakla bir ömür tükenecektir.

    Alınacak bir başka önemli tedbir, toplu suç kavramını geliştirmek olmalıdır. Suç işleyen bir topluluk içinde bulunanlar, derhal mahkemelere sevkedilmeli ve cezalandırılmalı.
    ...
    Tütengil'in cenazesinde tutuklanan gençler, ne olacak? Yeniden suç işlemeleri, huzur kaçırmaları için hemen salı mı verilecekler?

    ...
    Ama alarm zilleri çalarken, hadiselere sadece sosyal açıdan el atmak, eylemleri "insanca yaklaşımlarla" durdurmaya çalışmak, bize vakit kaybettirir.

    (Türkiye Yeraltından İşgal Edilmiştir; 11 Aralık 1979)


Derneklere karşı valiler... Sizce sivil toplumcu Ilıcak hangisinden yana...

    Ancak; Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kalındığı takdirde, demokratik haklara saygı gösterilir.

    "Irkçı, şoven, asimilasyoncu eğitime son verilsin ve halklara kendi dilinde eğitim yapılsın" fikrini müdafaa eden TÖB-DER yasa dışıdır.

    Siyasetle uğraşan eyleme katılan bütün öğrenci dernekleri yasa dışıdır.

    Buna mukabil, valinin lüzum gördüğü dernekleri faaliyetten alıkoyması kanunidir. Bölücülük ve komünizm propagandası yapanları yargılamak kanunidir. Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurmak tamamen kanunidir; üstelik Anayasa'nın 136. maddesinin gereğidir.

    (CHP Dışındaki Sol; 13 Aralık 1979)


Açık İstihbarat, 29 Ocak 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen mavi ışık » Cmt Oca 30, 2010 20:32

Ben dün gece haberturk deki basın odası programını izlemekten büyük utanç duydum, öfkelendim, üzüldüm,seyrettim fikir edinmek için değil, yazar bozuntularının fikirlerini ihtiyacım yok, gerekli bilgi neyse araştırır öğrenirim, sadece genel olarak neler söylendiğini bilmek açısından, bilgisizliğin,saldırmanın, iftira etmenin,yaftalamanın, saygısızlığın ne durumda olduğunu görmek içindi.
Ben nereye ulaşacağımı bilmiyorum ama böyle sunucusun da saygısız ve yanlı olan programlara eski ordu mensuplarının katılmasını asla tasvip etmiyorum,biliyorum aylardır günlerdir ağır hakaretler iftiralar dolu konuşmalara bir açıklık getirmek doğrusunu halka anlatmak istiyorlar tüm iyi niyetleriyle ama ekrana çıkmasınlar, gün öyle günkü ezilip gidiyorlar kaşar(!)lar karşısında çünkü iş bilgi anlamı değil seviyesizliğin en alt düzeyi günü. Yönetenlerin en tepesinden başlayın aşağı doğru ,verilen demeçlere bakın kurulan cümlelere bakın, Türkiye böylesi bir seviyesizliği basitliği yaşamadı daha.
Ekrana çıkmasınlar, hainler kendi çalıp kendileri oynasın,BİR KERE KONUŞSUNLAR TAM KONUŞSUNLAR OTURTTURSUNLAR YERLERİNE, HERKES HADDİNİ YERİNİ BİLSİN
Kullanıcı küçük betizi
mavi ışık
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Cmt Eki 17, 2009 17:14

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen República de Cuba » Cmt Oca 30, 2010 21:07

Bukalemun.. İşine gelince orduyu kullan.. İşine gelmeyince paçavra gibi at..
"Gerçekçi ol, İmkansızı iste!" -Ernesto Che Guevara
Kullanıcı küçük betizi
República de Cuba
Üye
Üye
 
İletiler: 2
Kayıt: Cmt Oca 30, 2010 3:40
Konum: Bursa

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen kanaryam12 » Pzr Oca 31, 2010 0:18

Nazlı Ilıcak bir piyondur.Onun gibi kişiliksiz birinin nasıl sabah gibi ülkenin saygın grublarından birine tepeden inme yazar olarak gelebilmiştir.Çok basit.Ona ne denirse onu yazıyor.O günlerde darbe şakşakçılığı bugünlerde ise ordu düşmanlığı.Amaç çok basit.Amerikalı ağa babalarına yaranmak :twisted:
Geceleri gülmek yasaksa bize, yasaksa bize gülmek şehirlerce; geceleri de değiştiririz, şehirleri de !!!

Ernesto Che GUEVARA
Kullanıcı küçük betizi
kanaryam12
Üye
Üye
 
İletiler: 11
Kayıt: Cum Oca 29, 2010 0:36

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen Başkomutan » Cum Şub 05, 2010 21:30

Seçkin ve nazlı
“HER devrin kadını olabilmek hiç de kolay değil"


[img]http://www.kuvayimilliye.net/pic.php?id=3076[/img]

“HER devrin kadını olabilmek hiç de kolay değil” diyor Ceyhun Balcı. 12 Mart cuntacılarıyla yanak yanağa dans et, kontrgerilla ile işbirliği yap, 12 Eylül darbecilerini destekle fakat generallerden beklediğin avantaları alamayınca “demokrat” kesil. Ardından din ticaretine soyun. Ve sonra medyada her devrin kadını olarak nazlı nazlı dolaş. Ceyhun Balcı’nın dediği gibi kolay olmasa gerek:

“Darbeci ile darbeci, demokratla demokrat olmak; basında promosyon savaşları kızıştığında en üst perdeden ses çıkartmak, yetinmeyip bu yolda insanları kandırabilmek, dolandırabilmek! Tüm bu süreçlerin sonunda hiçbir şey olmamış gibi halkın huzurunda olmayı sürdürebilmek! Herhalde ‘dünden bugüne tercüman’ olmaktadır hep yaptığı gibi.

Tanrı eksikliğini göstermesin; her sözü, her saptaması başlı başına bir olay! Yine, gündeme oturması gereken bir önemli bilgi paylaşmış geçen akşam özgürlüğümüzün simgesi saymamız gereken televizyon kanallarından birinde! Oysa bizler bu konuyu hiç mi hiç bilmemekteydik. Her ne kadar Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan’ın Başbakanın uçağını füze saldırısı ile düşürme girişimi içinde olduğunu duymuş olsak da bu kadarından haberdar değildik. Meğer başka marifetleri de varmış rahmetli Türkan Saylan’ın ve elbette derneğin! Yoksul kızlarımıza odaklanıp onları okutmak, topluma kazandırmak etkinliğinin ardında başka işler yapmaktaymışlar! Basınımızın bu seçkin ve nazlı hanımefendisinin verdiği bilgiye göre; ÇYDD yoksul kızlarımızı okutup, topluma kazandırma kisvesi ardında bu kızları denizci subaylarımızla buluşturmaktaymış! Bu seçkin ve nazlı hanımefendiden böyle bir alıntı yapmak bile tiksindirici ve mide bulandırıcı.

Yazılacak ve söyleneceklerin hızla tükendiği günümüzde, böylesi iğrençliklerin sergilendiği ortamda bulunmak her geçen gün ağır gelir oldu bana! Bu iğrençliğin kaynağıyla aynı dili paylaşıyor olmak, aynı havayı soluyor, aynı sudan içiyor olmak bile rahatsızlık konusu değil midir aklı başındaki yurttaşlar için! İster ayrımcılık, ister kin ve nefret, isterseniz önü alınamayan öç alma duygularının öne çıkışı diyelim; bu ruh haline sahip insanlarla paylaştığımız bu yurtta birlik ve dirlik içinde yaşamak olanaklı olabilecek midir?”

Deniz Som
Cumhuriyet
kuvayimilliye



Ilıcak Sonunda Türbana Büründü

AKP'nin yılmaz savunucusu Nazlı Ilıcak sonunda türban taktı.
Sabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak Umre'ye gitti. Ilıcak yolculuk sırasında oğluyla çekindiği fotoğrafı twitter'da paylaştı..
Son günlerde Vatan Gazetesi yazarı Ruhat Mengi ile sert bir polemiğe giren Nazlı Ilıcak umreye gitti.

Gazeteci Nazlı Ilıcak, işadamı oğlu Mehmet Ali Ilıcak'la birlikte Umre'ye gitti. İşte Ilıcak'ın Twitter'dan yayınladığı fotoğraf..

İnternetteki en popüler sosyal ağlardan biri olan Twitter'ın sıkı bir kullanıcısı olan Nazlı Hanım, Umre'den çektiği fotoğrafları Twitter üzerinden takipçileriyle paylaşıyor.

Resim

internetajans
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen bozkurtlar diyari » Cum Şub 05, 2010 21:32

Cok ""serefli"" bir aile milletin paralarini calip yurt disina kactiydi.
Halkin televizyonlarinida dagitmamisti bu ""serefli"" annenin ""serefli""
oglu.

Kamer GENC bu serefli aileyi madara ediyor... :kikirik:

Helal sana Vekilim helal !!!

TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen yigitler » Cum Şub 05, 2010 21:33

Boyle "Her devrin gazetcileri"'nden cok var. Mesela Hasan Cemal, Cengiz Candar ve Taha Akyol, iktidarda kim olursa olsun ona ille de yalakalik yapacaklar, o kadar umurgasiz kisilerdir bunlar. Ve de her TV kanalda igrenc suratlarini durmadan goruyoruz!
Kullanıcı küçük betizi
yigitler
Üye
Üye
 
İletiler: 600
Kayıt: Pzr Ara 07, 2008 21:41

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Haz 12, 2010 19:43

12 Eylül Cuntası Darbe Tefçisi Ilıcak'ı Nasıl Korudu?

Ekranın müdavim isimlerinden biri Nazlı Ilıcak. Aynı anda iki TV kanalında o çok değerli fikirlerine danışılırken görmeniz içten bile değil.

Suratındaki o müstehzi gülümseme ile kendisini demokrat olarak pazarlamayı başarabilen bu zat aslında 12 Eylül darbesinin öncesinde ve sonrasında darbenin tefçiliğini yapmış bir isim.

Kendisinin nasıl bir darbe tefçisi olduğunu;

"Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmeler" başlıklı yazımızda ayrıntılandırmıştık.

Kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasından, "ordunun değil sivil iktidarın yıpratılması gerektiğine" kadar onlarca inciyi gerdanlık yapıp dolaşan Ilıcak ekranlarda kendini büyük demokrat olarak pazarlamaya devam ediyor.

En son; Türkiye'nin en otosansürlü programı, Yiğit Bulut'un "Sansürsüz" programında da karşısında Osman Pamukoğlu gibi kendine hayranlıktan kendisi ile dalga geçildiğinin farkında olmayan birisini bulunca coştukça coştu ve o bildik demokrasi klişelerini sıralayıp durdu.

Aralarda da; atılan maillerin sayısını oy zanneden Pamukoğlu ile dalgasını geçmeyi ihmal etmedi.

Halbuki Darbe Tefçisi Ilıcak açıkca milletle dalga geçiyor ve yalan söylüyor.

12 Eylül sonrasındaki yazıları hatırlatılınca; o dönemin şartları altında elinden gelenin en iyisini yaptığını ve baskı ortamında mücadele verdiğini iddia ediyor.

Kimse 12 Eylül öncesi askeri darbeye selam çakan yazılarını hatırlatmıyor. Ve kimse bu darbe tefçisinin bırakın 12 Eylül sonrası mücadele yapmayı; 12 Eylül cuntası ile nasıl işbirliği yaptığını ve tezgahını nasıl döndürdüğünü bilmiyor..

İşte hikayesi...

12 Eylül darbesi sonrası İstanbul'daki sıkıyönetim çalışmaları çerçevesinde İstanbul çevresindeki kömür ocakları da ele alınır.

İstanbul'u o günlerde dumana boğan ucuz kömür buralarda çıkartılmaktadır ve İstanbul'un dibinde çıkarılıp, yine İstanbul'a satılan bu kömür ocakları sahiplerini fahiş karlarla beslemektedir.

Bu maden ocaklarının sahipleri arasında dönemin ünlü mafya babaları ile birlikte Nazlı Ilıcak ve kocası da vardır.

İstanbul'daki sıkıyönetim sorumluları bu ocakların süresi geçmiş arama ruhsatı ile verilen izinlerin ötesinde usulsüz faaliyet sürdürdüklerini tespit eder. Ilıcak'ın kömür ocağı kaçak çalışmaktadır.

Bunun üzerine ocaklarla ilgili işlemler başlatılır fakat her seferinde bu ekibin çalışmaları üst düzeyden yapılan müdahalelerle engellenir.
Müdahale edenler arasında cuntanın üst düzey generalleri ve hatta İstanbul valisi bile vardır.

Sürekli çalışmaları engellenen sıkıyönetim sorumluları çalışmalarını derinleştirerek, Sanayi Bakanlığı ile yapılan yazışmalar sonrasında Ilıcakların da aralarında bulunduğu ocakları kapatmak için dosyalarını iyice sağlamlaştırırlar.

Çalışmaları sürekli engellenen sıkıyönetim yetkilileri dosyayı yaz başında son bir kez üst kademelere onay için sunar.

Cunta yönetiminden son bir "rica" gelir.

"Bu kapatma işlemini Eylül'e kadar erteleyin"

"Rica" formatındaki bu emre de uymak dışında çare olmadığından ocakları kapatma işlemi Eylül'e kadar askıya alınır. Cunta bir kez daha Ilıcak lehine devreye girmiştir.

Sonra mı ne olur?

Ocakların kapatılacağı Eylül'den bir ay önce; İstanbul'da bu çalışmaları yapan ekip dağıtılır ve bu Doğu'ya sürgüne gönderilir.

12 Eylül cuntasının müdahalesi ile Ilıcak'ın kaçak çalışan kömür ocağı kurtulur.

İşte bugün bu Ilıcak; 12 Eylül öncesindeki ve sonrasındaki yazılarından utanmadan, sanki 12 Eylül cuntasına karşı mücadele vermiş bir özgürlük savaşçısı edası ile ekran ekran dolaşarak ahkam kesmeye devam ediyor.

Karşısına çıkarılan Osman Pamukoğlu gibi isimlerle dalga geçiyor; yalanlarının ve geçmişinin suratına çarpılmayacağının rahatlığı ile bol keseden atıp tutuyor.

Halbuki darbe tefçisi Ilıcak bırakın 12 Eylül cuntası ile mücadele etmeyi; bizzat bu cuntanın koruması altında çalışmış ve faaliyetlerini sürdürmüş bir isimdir.

Karşısına gerçekler değil; gerçeklerden kopuk hayalperestler çıkarıldığı için de, kendini yalan yanlış pazarlama faaliyetlerine devam edebilmektedir.


Açık İstihbarat, 10 Haziran 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Darbe Tefçisi Ilıcak'ın 12 Eylül Öncesi Yazılarından Seçmele

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 24, 2010 15:57

Nazlı ILICAK ve 12 Eylül


Bakalım günümüzün demokrasi neferi (!), darbe karşıtı yazarı (!), MHP ve ülkücü düşmanı Nazlı Ilıcak 12 Eylül darbesi hakkında, o günlerde neler demiş.


[img]http://www.haberiniz.com/images/stories/Yeni_Resimler/Guncel/nazli_ilicak2.jpg[/img]


— Nazlı ILICAK, 27 Temmuz 1980-



"Türkiye' de demokrasi, demagoji ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve Hürriyet arasındaki denge, birincisi aleyhine bozulmuştur, bir otorite Boşluğu doğmuştur. Bu boşluğu doldurdular.



— Nazlı ILICAK, 14 Eylül 1980-



"12 Eylül bir darbe değildir diyen orgeneral Kenan Evren'e tamamıyla katılıyoruz. 12 Eylül ne bir darbedir, ne de bir ihtilal. Zira "darbe" de, beğenilmeyen yönetim devrildikten sonra, şahsen iktidara geçip hükümet etme hırsı galiptir ve kalıcı olma Vasfi ağır basmaktadır. Hâlbuki 12 Eylül’de geriye donuk bir tasvib mevcuttur. "



— Nazlı ILICAK, 18 Eylül 1980-



Bir kaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs mensup olduğumuz demokrat parti camiasına karsıydı. Hâlbuki 12 Eylül' de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yaptıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur. Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son sansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekâtının basarî ile neticelenmesidir.



—Nazlı ILICAK, 16 Eylül 1980-



12 Eylül’ün gerekçesi haklidir; 12 Eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür.



— Nazlı ILICAK, 17 Ekim 1980-



13 ilde sıkıyönetim yürürlüğü girdi. Huzura susamış milletimiz Yürekten sesleniyor: Merhaba asker



— Nazlı ILICAK; Tercüman, 12 Eylül 1981-



Huzur, 1 yaşında



haberiniz.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x