DARBECİ DEĞİL, DEVRİMCİYİZ!
Toplumsal ve siyasal devrimlerin yüzü hep ileriye dönüktür. Devrimcilerin de öyle…
Karşı devrimlerin, darbelerin ve karşı devrimcilerin yüzü ise hep geriye dönüktür.
Toplumsal-siyasal devrimler ile karşı devrimler-darbeler; devrimciler ile karşı devrimciler arasındaki en temel, en belirleyici fark budur.
Yani, devrimler ve devrimciler ilericidir; karşı devrimler-darbeler ve karşı devrimciler ise gericidir.
Devrimler, ülkeyi ve toplumu özgürleştirir, ortaçağ gericiliğinden kurtarır… Karşı devrimler ve darbeler köleleştirir, ortaçağ gericiliğini yüceltir…
***
Bunu, Cumhuriyet tarihimizin devrimci dönemi olan 1923-1945 arası dönemiyle; 1945’ten günümüze dek olan karşı devrimci dönemi arasındaki farkta çok açık ve net olarak görebiliriz.
1923-1945 arasındaki Kemalist Devrim döneminde, ileriye dönük çok önemli siyasal ve toplumsal dönüşümler gerçekleştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu devrimci dönemde, feodal üretim ilişkilerine son vermek, toprak ağalığı, aşiret, tarikat, cemaat, ümmet, saltanat, halifelik gibi geri feodal kalıntıları tasfiye etmek amacıyla toplumu ilerleten büyük devrimci atılımlar gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemde, Osmanlı Saltanatına son verilmiş, Halifelik kaldırılmıştır… Bağımsızlığımız ve egemenliğimiz için, sömürgeleşen Osmanlı döneminde yabancıların eline geçen varlıklarımız millileştirilerek, yeniden ülkemize kazandırılmıştır… Kapitülasyonlarla yabancı şirketlere tanınan ayrıcalıklara son verilmiştir… Bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi ipotek altına alan dış borçlanmalardan uzak durulmuştur… Sovyetler Birliği’nden alınan yardım ve borçlar ise ülkemizin sanayileşmesinde kullanılmıştır; Sümerbank’lar, Etibank’lar, Karabük Demir Çelik Fabrikaları böyle kurulmuştur… Cumhuriyetin ’’Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’’ yurttaşını yaratmak için eski yazı kaldırılmış, yeni yazı kabul edilmiş, tekkeler kapatılmış, Medrese öğretimine son verilmiş, aydınlanmacı bilim öğretimine geçilmiştir… Kur’an ve ezan Türkçeleştirilmiştir… Köy çocuklarının üretime dönük bilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirmek için Köy Enstitüleri kurulmuştur… Feodal ümmet anlayışının yerini millet; ümmetçiliğin yerini milliyetçilik almıştır… Kemalist cumhuriyetin kuruluş ilkeleri olarak, milliyetçiliğin yanı sıra, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik ve cumhuriyetçilik gibi yüzü ileriye dönük çağdaş ilkeler benimsenmiştir. Dış politikada, bölge merkezli dostluk politikalarından ve bağımsızlıkçılıktan kesinlikle ödün verilmemiştir… Mazlum ulusların emperyalist devletler karşısındaki tüm ulusal kurtuluş savaşları desteklenmiştir…
***
Toprak Reformu da, bu devrimci dönemin, toprak ağalığını tasfiye etmek için gerçekleştirmeye çalıştığı büyük hedeflerden biriydi.
Kemalist Devrim’in büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk, bu büyük hedefi pek çok kez dile getirmiştir.
İşte o sözlerden birkaç örnek:
“Doğu illerimizin bir kısmında oluşturulan genel müfettişlik faydalı olmuştur. (…) Yeni faaliyet devrimizde, gerek bu yörede, gerek memleketin diğer kısımlarında toprağı olmayan çiftçilere toprak sağlamak meselesiyle önem vererek meşgul olacaksınız. Hükümetin şimdiye kadar bu yolda devam eden gayretini, tedbirlerimizle, daha çok arttırma konusunda başarılarınızı temenni ederim” (1 Kasım 1928’de TBMM’nin 3. dönem 2. toplantı yılını açarken yaptığı konuşma)
“Çiftçiye arazi vermek de hükümetin ara vermeden takip etmesi gereken bir iştir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak sağlamak memleketin üretimini zenginleştirebilecek başlıca çarelerdendir” (1 Kasım 1929’da TBMM’nin 3. dönem 3. toplantı yılını açarken yaptığı konuşma)
“Toprak Kanunu’nun bir neticeye varmasını Meclis’in himmetinden beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması, behemehâl lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve imarı bu esastandır” (1 Kasım 1936’da 5. dönem 2. toplantı yılını açarken yaptığı konuşma)
“Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lazımdır” (1 Kasım 1937’de TBMM’yi açış konuşması) (*)
***
Bu doğrultuda 1925 yılından 1934 yılına dek, topraksız köylüye, 6.787.234 dönüm tarla, 157.422 dönüm bağ, 169.659 dönüm bahçe dağıtılmıştır…
Kemalist Devrim’in, diğer tüm devrimci atılımları gibi, topraksız köylüyü toprak sahibi yapmayı, büyük toprak ağalarının toplumsal ve siyasal baskılarından kurtarmayı, toprak ağalığını tasfiye etmeyi amaçlayan Toprak Reformu çabaları da, ülkemizdeki geri feodal kalıntılar tarafından hep engellenmek istenmiştir.
Bu arada şu önemli noktayı da vurgulamadan geçmeyelim, eğer toprak ağalığının toplumsal ve siyasal etkisini ortadan kaldıracak, topraksız köylüyü toprak sahibi yapacak olan bu devrimci atılımlar başarıya ulaşabilmiş olsaydı, bugün Doğu ve Güneydoğu’muzda ABD emperyalizminin kaşıyarak kanattığı, başımızı ağrıtan çoğu sorunun kitlesel bir soruna dönüşmesini o günden engellemiş olacaktık…
***
Günümüzde ABD ve AB fonlarıyla beslenerek Cumhuriyeti kuran Kemalist kadrolara ’’statükocu, otoriter, diktatör, değişime karşı, darbeci, cuntacı’’ gibi yakıştırmalar yapanların; ’’değişimin ve demokrasinin öncüsü’’ olarak gösterdiği Demokrat Parti’yi kuranların, CHP ile yollarını ayırmalarının nedeni bile bu değerlendirmelerin koca bir yalan olduğunu anlamamıza yeter aslında.
Demokrat Parti’yi kuran Adnan Menderes ve arkadaşlarının CHP’den ayrılmalarının nedeni, 11 Haziran 1945’te TBMM’de kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’dur. Hazırlıkları Atatürk döneminde başlayan bu yasanın amacı, adından da anlaşılacağı üzere çiftçiyi topraklandırmak, toprak ağalığını bitirmektir… Bu yasa Meclis’te kabul edilmesine karşın, uygulanması Meclis’te Adnan Menderes’in de aralarında olduğu büyük toprak sahipleri tarafından engellenmiştir…
Bu yasanın Meclis’te kabul edilmesi öncesinde yaşananları, Meclis’in 4 Haziran 1945 tarihli oturumunda, Başbakan Şükrü Saraçoğlu, şu sözlerle anlatmıştır:
“Toprak sahibi arkadaşlardan 7–8 kişi Başbakanlığa geldi. Adnan Menderes ve Emin Sazak da aralarında idi. Hepsini dinledim, hepsi birbirinden ayrı şeyler istedi. Bunların hepsine peki demiş olsam orta yerde Toprak Kanunu kalır mı diye sordum. Kalmaz, dediler. Aralarında ufak bir tartışma oldu. Hazırlıksız gelmelerinin bu sonucu yarattığını söylediler ve özellikle Adnan Menderes son bir gayretle işçilere toprak vermemek ve verdirmemek için elden gelen gayreti sarf etti”
Kendisi de büyük bir toprak ağası olan Adnan Menderes; bu yasanın kabul edilmesinin ardından, Emin Sazak, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’la birlikte, CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kurmuştur…
***
İşte böylesine gerici ve halk düşmanı bir tepkiyle kurulmuştur ‘Demokrat’ Parti…
Yani gerçek bir demokrasinin en temel koşulu olan feodal kalıntıların tasfiye edilmesine karşı çıkarak, aşiret, tarikat, cemaat gibi geri feodal kalıntılara yaslanarak, Saidi Nursi’ye, Hilafet’e övgüler düzerek, topraksız köylülerin toprak sahibi olmasına direnerek, toprak ağalığına sıkı sıkıya sahip çıkarak çıkmıştır karşı devrim yoluna…
Tüm karşı devrimciler gibi hep geriye bağlı kalmıştır, hep geri olanı yaşatmaya, geliştirmeye çalışmıştır…
İşbaşına geldiği ilk günden başlayarak, Kemalist Devrim ne yapmışsa tersini yapmıştır… Kemalist Devrim’in tüm ilkelerini çiğnemiş, devrimin tüm kazanımlarını birer birer ortadan kaldırmaya uğraşmıştır… ABD emperyalizminin çıkarları için Mehmetçiğimizi Kore’ye savaşa göndermiştir… Buna karşı çıkan yurtsever aydınları cezaevine yollamıştır… Ülkemizi NATO’ya sokmuştur… Topraklarımızı, bugün başımıza bela olan Amerikan üslerine açmıştır… Büyük şairimiz Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan atmıştır… Emperyalist şirketlerin çıkarı için Petrol Yasası, Maden Yasası çıkarmıştır… Bağımsızlık savaşı veren mazlum uluslar karşısında emperyalistleri desteklemiştir... Basını baskı altına almış, kendi ‘besleme basınına’ her türlü kolaylıkları sağlarken, muhalif gazete ve dergileri basan matbaaları bile kapattırmıştır… Vatan Cephesi kurmuş, herkesi kurduğu bu gerici cepheye katılmaya zorlamıştır… Üniversiteler ve yargı üzerinde terör estirmiştir… Tahkikat Komisyonu kurarak yargı darbesi yapmıştır… Tahkikat Komisyonu adını verdiği bu faşist mahkemelerle, tüm muhaliflere gözdağı vermiştir…
27 Mayıs Devrimi işte bu karşı devrimci partiyi yıkmıştır…
***
27 Mayıs Devrimi, kesinlikle 12 Mart ve 12 Eylül gibi bir darbe değildir. Ülkemizi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokmaya çalışmıştır … 12 Mart müdahalesi ve 12 Eylül darbesinin tam tersine, işçi-emekçi halkımıza, aydınlarımıza geniş demokratik hak ve özgürlükler getirmiştir… Gerçek bir demokrasi için, ülkemize, yargı bağımsızlığını güvence altına alan demokratik kurumlar kazandırmıştır…
Ama bu devrimci süreç, ne yazık ki ABD emperyalizmi ile işbirliği içindeki karanlık güçlerin estirdiği terör ortamlarıyla, 12 Mart ve 12 Eylül Amerikancı faşist darbeleriyle birkaç hamlede boğulmuştur…
Devrimcilerle karşı devrimciler arasında kökleri yüzyıllara uzanan bu hesaplaşmada; ülkemizin toplumsal ve siyasal ilerlemesinden yana olan devrimci güçleri; ülkemizi karşı devrimcilerden, ortaçağ gericiliğinden ve emperyalizmin boyunduruğundan eninde sonunda mutlaka kurtaracaklardır.
Şu kesinlikle bilinmelidir ki, asla darbeci değil, devrimciyiz.
27 Mayıs da asla bir darbe değil, devrimdir.
Bu bilinç ve anlayışla, 27 Mayıs Devrimi’nin 51’inci yıldönümü, ülkemizin tüm aydınlık güçlerine kutlu olsun!
İrfan Tuna - 24 Mayıs 2011 - Güncel Meydan
----------------------------------
(*) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.I: TBM Meclisinde ve CHP Kurultaylarında (1919-1938); Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1945, s. 342, 347, 348)