Darbeleri okuma kılavuzu -15- / Selcan TAŞÇI

Darbeleri okuma kılavuzu -15- / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Mar 10, 2010 13:32

Darbeleri okuma kılavuzu -15-

12 Eylül, ulus-devleti dönüştürme projesiydi

Darbeciler önce ekonomiyi, sonra da bütün ülkeyi, 24 Ocak kararlarına imza atarak Türkiye’nin nefes almasını bile ABD’li finans merkezlerinin iznine bağlayan Özal’a teslim ettiler.

Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren Başkanlığında oluşan Milli Güvenlik Konseyi’nin, mevcut idarecilerin “devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamış ve lüzumlu tedbirleri almamış” olduğunu gerekçe göstererek gerçekleştirdikleri 12 Eylül darbesinden sonra hükümet, senato ve parlamento feshedildi, siyasi parti faaliyetleri durduruldu, dokunulmazlıklar ve Anayasa yürürlükten kaldırıldı. Sendika faaliyetler sonlandırıldı. Dernekler kapatıldı. AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ’güvence altına!’ alındı. Bunu siyasilere ve basına gelen yasaklar izledi. Suçluluğu kanıtlanmamış olan gençler, kendilerini savunma fırsatı bulamadan, ailelerine dahi haber verilmeksizin “bir sağdan, bir soldan” idam edildi. Cezaevi hücreleri “işkencehane”ye dönmüştü.


Ulus devlet liberalleşiyor

Darbecilerin, yaygın ifade biçimiyle “bir günde kanı durduran” tedbirleri, ilk bakışta bunlar gibi görünüyordu.

Ama aslında Türkiye’de ’başka bir şey’ oluyordu.

Bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyin ekmek karnesini kaybetmek olduğu o ülke gitmiş, bir günde işçi ve memur maaşlarına %70 zam yapılmış, bütün grevlere son verilmiş ve 51 bin işçi iş başı yapmıştı.

En az bunun kadar ilhinç olan diğer gelişme, Türkiye’nin “demokratikleştirilmesi”ne çalışan Avrupa Parlamentosu’nun “darbe”ye tepki göstermemiş hatta Türkiye ile AET arasındaki ilişkileri askıya almayacaklarını açıklamış olmasıydı.

Uluslararası güç odakları “önünü göremeyen” bir ülkeyle ilişki kurarken bir bildikleri olmalıydı...

Darbeciler, ülke ekonomisini, devirdikleri hükümette Başbakanlık Müsteşarı olarak görev yapmış olan Turgut Özal’a teslim ettiler. Bunun NATO’nun patronunun, darbe arifesinde Amerika’ya uçan, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’ya “tavsiye”lerinden biri olduğu iddia ediliyordu. Çünkü Özal, “adamı ipe götürür” dediği tavizleri veren ve 24 Ocak kararlarına imza atarak, emperyalizmle “ulus devletin liberalleştirilmesi” sözleşmesini imzalayan kişiydi.

Darbenin öncelikli misyonunun, devalüasyonu öngören, devletin ekonomideki payını küçülten, tarım ürünleri destekleme alımlarını sınırlandıran, gübre, enerji ve ulaştırma dışındaki sübvansiyonları kaldıran, yabancı sermaye yatırımlarını teşvik eden 24 Ocak kararlarını uygulamak olduğu anlaşılmıştı.

Özal, Dünya Bankası’ndan istediği 300 milyon dolar krediyi alabilmek için, Türkiye’nin ekonomi politikalarında, deyim yerindeyse, nefes alışını bile izne bağlayan, her türlü yatırımı devletin inisiyatifinden çıkaran ve daha önemlisi devletçi politikalara “yeniden dönülmeyeceği” garantisi veren, boyunduruğu ülkenin boynuna geçirmekte sakınca görmemişti.


İçişlerine müdahale

Trajik olan, bugün Türkiye’de, akıl ve mantığını rafa kaldırmayan her devlet adamının “teslimiyet mührü” saydığı 24 Ocak kararlarının, iktidara gelişi bir başka askeri müdahaleye bağlanan AKP’nin kurmayları tarafından, “çıkışın önemli ve cesur bir adımı” sayılarak örnek alınıyor, “dönüştürme miladı” sayılarak yol haritası kabul ediliyor olması.

ABD Dış İlişkiler Komisyonu, bu dönemde Türkiye’ye hibe ettiği 46 milyon doların serbest bırakılması için de bir takım şartlar koşmuştu:

1- Maraş iade edilecek,
2- Referandum ertelenecek,
3- KKTC’de seçim yapılmayacak.

Başta dediğimiz gibi, darbe rejimiyle diyaloğa tereddütsüz yanaşan demokratik AET de yine bu dönemde Türkiye’deki etkisini artırdı. Türkiye’nin Avrupa Komisyonu’na da kabul edildiği 12 Eylül ertesi, Avrupalılar’ın yasa tasarılarının içeriklerine müdahalelerinin ve “aleyhteki Türkiye raporları” ile müdahale yönteminin de ’Türkiye için’ miladıydı.

Yabancıların Türkiye’de mülk edinebileceklerine dair çıkan ve Anayasa Mahkemesi tarafından defalarca iptal edilen kanunun küçük değişikliklerle ısrarla Meclis’e getirilmesi bu baskının sonuçlarından sadece biriydi.

Özal döneminde Avrupa’ya verilen önemli tavizlerden biri de “kültürel kimlikleri tanıma” adı altında etnik operasyonların önünün açılması oldu.


Şükran mektubu gönderdi iddiası

Sabah Gazetesi, 16 Eylül 1991 tarihinde, Turgut Özal’ın 1983 seçimlerini kazanmasının ardından, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne yazdığı iddia edilen “şükran mektubu”nu yayımladı. Gazeteci Egemen Bostancı, George Bush’a hitaben yazıldığı iddia edilen mektubu kendisine ulaştıran kişinin emekli Orgeneral Turgut Sunalp olduğunu açıkladı. Turgut Özal ise kamuoyundan tepki almasına yol açan mektubu yalanladı.


Turgut Özal’ın eyalet sistemi, Öcalan’ı sevindirdi

“Tabuları yıkma” iddiasındaki Özal, idari sistemde “köklü değişiklik”lere gidileceğini duyurduktan hemen sonra, 4 Ekim 1983’te ilk adımını atarak Türkiye’yi 8 bölge valiliğine böldü!

O gün Özal eliyle uygulanamayan eyalet projesi, günümüzde “Yeni Osmanlıcılık” havucuyla yutturulmaya çalışılıyor.

Özal’ın eyalet açılımına en büyük destek, bugün “demokratik cumhuriyet” açılımında AKP ile aynı çizgide buluşan terör örgütü başı Öcalan’dan geldi:

“Bizi en iyi anlayan Özal’dır” diyen cani, “Hatta eminim, bize biraz da sempatiyle bakıyor. Bizimle ilgili çok düşünüyor. Bu belli. Belki aramayı bile düşünüyordur. Eğer bizim sorunlarımızla ilgili bir çözüm bulacaksa Özal bulacak. Kürt olduğunu söylüyor. Federasyondan söz ediyor. Konuyu en iyi Özal izliyor” diyerek, 12 Eylül’ün Türk devletinin başına geçirdiği kişiye duyduğu güveni ifade etti.

Kendi partisinin milletvekillerini bile, deyim yerindeyse ayakta uyutarak, son anda eklediği madde ile ‘Kürtçe konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan’ 2932 sayılı kanunu yürürlükten kaldıran Özal Cumhurbaşkanlığı döneminde de Öcalan’ı sevindiren adımlarını atmayı sürdürdü ve Başbakan Süleyman Demirel ile yaptığı haftalık olağan görüşmeye, olağanüstü bir teklifle geldi: “TRT Kütçe yayın yapsın!”


Herkes görevini yapıyor

O günün “tabu yıkıcı” bir diğer ismi, yine bugün AKP Hükümetinin “sözcüsü” olan Cemil Çiçek’ti. Çiçek 1989 yılında Güneydoğu’da “devlet görünütüsü verilmeden” radikal önlemler alınmasını önerdi. O radikal önlemler, bugün AKP’nin açılamayan açılım paketiyle vaat edilenlerdi.

“Ordunun bölgedeki fiili etkinliğine son verilmesi, Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması, Genelkurmay Başkanı ve Komutanları görevden alma yetkisinin TBMM’de olması, bölge meclisleri” gibi önerilerin tartışılmaya başlandığı günlerde, medyada yeniden sahadaki yerini
almaya başlıyordu:

TSK operasyonlarının en yoğun olduğu dönemde, Mehmet Ali Birand Bekaa’ya giderek Öcalan ile röportaj yaptı. İstanbul DGM Savcılığı 16 Haziran 1988’te, bu röportajın Milliyet Gazetesi’ndeki yayımını durdurdu.


NATO ordusu ancak “uygulayıcı” olabilir

A.Metin Akpınar, Odatv.com’da dün yayına giren yazısında “12 Eylül darbesi, Gladio’nun yarattığı çatışma ortamında gerçekleşti. “ABD desteklemedikçe TSK darbe yapar mı?” sorusuna hemen herkes, “hayır” yanıtını veriyor. Ama şu anda ABD destekli bir darbe yürürlükte olduğuna göre, asıl sorulması gereken soru şu: Yapılmakta olan ABD destekli darbeye TSK karşı çıkabilir mi?” diye soruyordu.

12 Eylül ertesinde yaşananlar, ABD destekli darbelerde, NATO ordusunun işlevinin “karşı çıkmak” değil “uygulayıcısı olmak” olduğunu öğretti.

1990’da bugün Irak işgalinde olduğu, uluslararası hukuka aldırmadan Kuveyt işgalini başlatan ABD, Irak’taki sivillerin de bulunduğu hedefleri bombalarken İncirlik’i kullandı.

TSK önce, Irak’ta bizim olmayan bir savaşın, hatta işgalin içine sokuldu, sonra da Somali’de “açlık” bahane edilerek yapılan operasyonda “kullanıldı”.

ABD’nin körfez işgalinden sonra topraklarını Çekiç Güç’e açan Türkiye’nin, PKK’yla mücadelesinde karşısında bu yeni “misafirleri”ni bulması için çok zaman geçmesi gerekmeyecekti.

Bir yandan, Irak’tan Türkiye’ye göç eden ve kısa bir süre sonra Türkiye’ye “değil PKK’lı, kedi bile teslim etmeyeceğini” söyleyen peşmergeleri, koruması altına alan Türkiye, diğer yandan ise, savaş nedeniyle Güneydoğu’dan batı bölgelerine başlayan göçü kontrollü hale getiremediği, gerekli sosyo-ekonomik politikaları üretemediği için, terör örgütünün metropollerdeki barınma zeminini kendi elleriyle yaratmış olacaktı.


Selcan TAŞÇI, YENİÇAĞ, 9 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Darbeleri Okuma Kılavuzu - Selcan TAŞÇI

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x