DEM’İN ‘BÜYÜK İŞLERİ’
DEM’in eş genel başkanlarından Tuncer Bakırhan, sürmekte olan ‘halk hareketi’ için, ‘Biz CHP’nin eylem kitlesi değiliz, bizim daha büyük işlerimiz var’ demiş.
‘Halk hareketi’ni CHP’nin başlattığı doğrudur.
Ancak, başta üniversite gençliği olmak üzere, işçi sendikaları, barolar ve meslek kuruluşları ve genel olarak emekli ve emekçi kesimlerin çoğunluğu bu eylemlere katılmakta değil midirler?
Bu eylemlerin CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu’na destek eylemleri olmayı çoktan aştığı da bir gerçeklik değil midir?
Eylemlerin özünde ‘İslamo Faşist Diktatörlük’ün, seçilmiş belediye başkanları ve basın mensuplarını içeri atıp, kapitalizmin anayasası sayılan ‘mülkiyet hakkı’nı hiçe sayarak muhalif kesimlerin mal varlıklarına el koymasına bir tepki olduğu da bir başka gerçeklik değil midir?
Cumhuriyet’in tüm kurumlarını ele geçirip, Parti Devleti kurarak, başta mülkî idare olmak üzere, Ordu ve Emniyet’i de birer ‘partizan kurum’a dönüştürmüş değil midir?
Hukuk ilkelerine aykırı, daha doğrusu tamamen hukuksuz bir biçimde, her konu ve her alanda ‘keyfî karar’ ve uygulamalarını pervazsız bir biçimde sürdürmekte değil midir?
Bu koşullarda DEM’li Bakırhan’ın bunlardan daha ‘önemli’ ve daha ‘büyük’ işleri ne olabilir?
Yoksa, bu kaos ortamından yararlanarak ‘Kuzey Kürdistan’ gibi oluşumu kurmak için Tiran’dan bir söz mü almışlardır?
Kıt akıllı Devlet Bahçeli’nin bir an önce sahalara dönerek, ‘Malazgirt Kongresi’ne Divan Başkanı olmasını mı beklemektedirler?
‘Kurucu önder Apo’yu da mı dinlememeye karar vermişlerdir?
Apo’nun ‘bağımsızlık’ ya da ‘özerklik’ gibi bir şeyi istemediğini, bizzat kendi ağzından duymamışlar mıdırlar?
Yoksa şeddeli bir biçimde dillendirdikleri ‘Demo-krasi’yle bir başka yönetim biçimini mi anlamaktadırlar?
Anadil ile ‘Resmi Dil’in eşanlamlı olmadığını bile ayırdedemeyen bu ‘Demo-kratik’ partinin, her yer ve zamanda Kürtçe konuşma özgürlüğüyle yetinmediği açıktır.
Bunların ‘özgülük’ten ne anladıkları hep bir ‘muamma’ olarak kalmıştır.
Yani ya gerçekten kendileri de ‘ne’ olduğunu bilmemekte ya da apaçık ‘takiye’ yapmaktadırlar.
Kendi payıma benim ‘Demokrasi’ anlayışım, Jean Jaurès’in de altını çizerek söylediği ‘sosyalizm’ anlayışıyla örtüşmektedir.
Nitekim ben, ‘Burjuva demokrasisi’nin gerçek bir ‘Demokrasi’yi içermediği görüşünde olduğum için, günümüzde temel dayanağın Cumhuriyet olduğu konusunda onlarca yazı yazdım.
Tam da bu nedenle DEM’in demokrasi anlayışının özünde Cumhuriyet karşıtı olduğunu söyleyegeldim.
Oysa Van dahil, DEM’li belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasına tüm içtenliğimle karşı çıkmıştım, çıkacağım.
Ama bakıyorum, DEM’li Bakırhan kendi belediyelerine kayyım atanmasından daha ‘Büyük İşler’in peşinde olduğunu söyleyebiliyor.
‘Toplumsal barış’ gibi, yine ‘muamma’ bir terim kullanıyor DEM’li Bakırhan.
‘Toplumsal barış’ için her şeyden önce ‘İslamo-faşist dikta’nın yıkılması gerek miyor mu?
Yoksa DEM’liler bu islamo-faşit dikta ile ‘iş tutarak’ mı toplumsal barış getireceklerini sanıyorlar?
Ki, öyle görünüyor.
O zaman, bunlar ‘alçaklık ve namussuzluk’la işbirliği yapıyor denilmeyecek midir?
Kaldı ki ‘işbirlikçilik’ zaten ‘alçaklık ve namussuzluk’ demektir.
Türkiye’de yükselen bu ‘halk hareketi’ne alçaklık ve namussuzluk bulaşmasın diyerek noktalayayım.
Çünkü ‘faşizmle işbirliği’, tarihin sayfalarına hep birer ‘kara leke’ olarak geçmiştir.