DEMOKRASİ DERSLERİ
Demokrasi derslerine ‘halk yönetimi’ diye bașlanır.
‘Halkın kendi kendisini yönetimi’ diye devam edilir.
İlk okulda öğretilir genelde.
Orta okul, benim zamanımda öyle deniliyordu, șimdi imam hatip arti dört artı dört;; sonra lise, șimdi imam hatip artı dört artı dört artı dört; üniversite, șimdi imam hatip artı dört artı dört artı dört artı dört artı..
Lisans üstü, doktora; imam hatip dört üzerine artı bilmem kaç..
Ve sonunda öğrenildiği sanılır değil mi ama?
Oysa Eski Yunan’dan buyana bir ‘gıdım’ öğrenilmemiștir.
Çünkü ‘ölçüsü’ yoktur.
‘Gram’ olabilir mi bilemem, ya da ‘çap’?
Bizde ‘yeni yetme televizyon kușları’ bir iki programda öğretmeye kalkıyorlar oysa.
‘Ölçüleri’ beyinlerinin ‘gram’ına eğitimlerinin ‘çap’ına göre..
Demokrasi ya da değil, toplumların ‘kendi kendisini yönetme’sinin bir ‘tarih’i vardır ve ‘ilke’leri evrenseldir.
‘İnsanlık’ bu tarihin neresindedir o ayrı, ancak biz toplum olarak o‘ilke’lerin ‘ne kadar’ından haberdarız acaba?
Șimdi biri kalkıp, Eski Yunan’ demokrasinin ‘ana rahmine düșüș’, ‘1789 Fransız Devrimi’nin de ‘çocukluk așaması’ olduğunu söylerse..
Ve, sözgelimi ben de, Türk Devrimi, en azından ‘Doğu Toplumları’ için demokrasinin ‘emekleme dönemi’dir diyebilirim.
Hani 1917 Rus Devrimi'ni kimileri için ‘allerjik’ olduğundan atlamıș olalım.
Bu ‘genel giriș’i aklımızda tutarak günümüz Turkiye’sine geldiğimizde; İmam Hatip Lisesi’nden sonra bir sucuk firmasında muhasebecilik yaparken ‘demokrasi dersleri’ aldığını söyleyen bir ‘lider’imizin olduğunu düșünelim.
Öyle ki on yılda Türkiye’ye demokrasinin hem de ‘ileri’sini yerleștirdikten sonra çevre ülkelere de ‘ihraç’ etmeye kalksın..
İran, Irak, Suriye gibi ‘Yakın Doğu’ ile eșzamanlı olarak Burindi-Murindi gibi ‘Uzak Doğu’ dahil..
Ne de olsa ‘Dünya Liderliliği’nde ‘eșbașkan’.
Ayrıntıya girmeden ve son on yılda yapılmıș olanları bir yana koyarak, șu son günlerde, yine anayasalara göre ‘demokrasinin olmazsa olmaz ögeleri’nden sayılan siyasal parti liderlerine söylenilenlere bakalım.
‘Gramın ne?’
‘Çapın kaç?’
Ve biri Türkiye’nin en büyük kurumlarından birinde ‘Genel Müdür’lük yapmıș, diğeri kendi mesleğini uygulamada ‘bașarılı’ olmuș olsun.
Kınayalım mı dersiniz?
Demirel’in dediği gibi; ‘Kınasan ne olur kınamazsan ne olur?’.
Bu vatandașa, demokrasi gereği, dört ya da beș yıllığına ülkeyi yönetmek ‘görev’i verilmiș idi.
‘Görev’i bittiği zaman da sucuk firmasındaki muhasebecilik görevine dönecekti.
‘Görev’i süresince herhangi bir ‘vatandaș’a üstün sayılmayacak, ancak ‘görev’ini gereği gibi yapabilmesi için kendisine ‘saygıda kusur’ edilmeyecekti.
Ve kendisine ‘Türkiye halkı’nı yönetmesi için görev verilmiști.
Ama o kalkıp, ‘bana Amerika Orta ve Uzak Doğu’yu yönetme görevi verdi’ dedi mi demedi mi?
Otuzaltı kez dedi.
Demekle kalmadı, her uygulamaya koyduğu kararın Amerika’da alınmıș olduğu ortaya çıktı.
Yerim kalmadığı için kesmek zorundayım.
Pekiyi, hani ‘demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesi’ idi?
Ya bu halk, kendisini yönetmek üzere ‘seçmiș’ olduğunu sandığı yönetcinin Amerikan ‘görevlisi’ olduğunu anlarsa?
İște sorun da burada.
Anlayabilecek mi anlayamayacak mı?
Anladığı zaman, ‘demokrasi’nin ilk dersinden geçmeye hak kazanabilir.
Yoksa sınıfta kalmıș sayılır.
Habip Hamza Erdem