‘DEMOKRASİMİZ İŞGAL ALTINDA’
Kemal bey Kılıçdaroğlu, CHP Tüzük Kurultayında, partililere ve tüm Türkiye’ye « Demokrasimiz işgal altında » demiş.
Kim işgal etmiş ?
Demokrasimizin ‘neresi’ işgal edilmiş acaba ?
‘Devlet’ işgal edilmiş olmasın sakın?
Onca yıllık ‘yüksek bürokrat’, bilmem kaç yıllık milletvekili, grup başkan vekili ve genel başkan sayın Kemal bey Kılıçdaroğlu ‘Devlet’i henüz tanımamış sanki.
Gayrimeşru bir ‘Anayasa değişikliği’yle, Devlet’in ‘Anayasa’sı yok hükmüne düşürülmüş.
Uygulanmakta olduğu varsayılan ‘kadük anayasa’yı takan yok yani.
Ordu derseniz ‘dağıtılmış’.
‘Komuta Kademesi’ diye bir şey kalmamış.
Yargı derseniz yerlerde sürünüyor.
‘Yüksek Seçim Kurulu’na, Kemal bey Kılıçdaroğlu bile ‘çete’ demişti.
Anayasa Mahkemesi, çay toplar rahatıma bakarım demekte.
Yargıtay ‘yarı açık’ Alaca Karanlık Partisi hakkında, hiçbir ama herhangi bir ‘işlem’ yapmak şöyle dursun, kaşının üstünde gözün var diyemiyor, diyemez.
Geriye bir ‘Yasama’ kalıyor, ki ‘Meclis’ hem sahte oylarla ‘işgal’ edilmiş ve hem de tamamen işlevsiz kalmış durumda.
Bunu CHP’nin milletvekilleri de biliyorlar.
Bir tek Kemal Bey Kılıçdaroğlu bilmiyor sanki.
Bugün Türkiye’nin önündeki en ivedi sorun, bu ‘ucube rejim’in yıkılmasıdır.
Ama ne pahasına olursa olsun yıkılması.
Bir tek saniyesi bile haramdır.
Yani ortada ‘Devlet’ diye birşey kalmamış, bir ‘çete’ Devleti işgal etmiş Devleti’.
Kemal Bey Kılıçdaroğlu ise, gevrek gevrek ‘gözünü sevdiğim Recep bey’, ‘gözlerinden öpeyim Recep bey’, ‘gel televizyonda konuşalım’ falan demekte.
Sonra dönüp tüm Türkiye’ye ‘Demokrasimiz işgal altında’ diyor.
Ee ben bu ‘gözünü sevdiğim’ CHP’li arkadaşlarımıza daha ne diyeyim?
Şu ‘demokrasi’ dediğiniz meret nasıl bir şeydir?
Yenilir mi içilir mi?
Ben söyleyeyim o zaman; ‘demokrasi’ bugün ‘genelgeçer düşünce’ olarak ‘Sandık’ demektir.
‘Genelgeçer düşünce olarak’ dedim, yani ‘egemen ideoloji’ olarak..
Ama ben aynı düşüncede değilim kuşkusuz.
Çünkü ben ‘demokrasi’nin daha derin anlamı üzerinde, onun felsefî boyutları konusunda çok daha farklı düşüncelere sahibim.
Buradan ‘Cumhuriyet’e geçilebilir.
Fransız Devrimi döneminde, ‘Devlet’ demek ‘Cumhuriyet’ demekti.
Mustafa Kemal de benim iki büyük eserim var demişti; biri ‘Cumhuriyet’ diğeri ‘Cumhuriyet Halk Partisi’.
Kemal bey Kılıçdaroğlu, önce ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ni halletti, sıra ‘Cumhuriyet’e geldi demek ki.
Zaten ‘Biz 930’ların partisi değiliz’ diyen de kendileri.
Ya ne olacakmış?
Cumhuriyet ‘Demokrasi’yle taçlandırılacakmış.
Doğrusu ‘Demokratik Cumhuriyet’ kavramı da bir başına derin bir kavramdır.
Kemal Bey Kılıçdaroğlu da, kuşkum yok, bu konuları epeyce incelemiş biridir.
Ancak ve ne var ki ‘Ainesi iştir kişinin’ diye bir sözümüz var.
Sen kalk 450 km yürü; ardından haydi dağılalım arkadaşlar de.
Spor olsun diye mi yürüdünüz beyler diye soran olmadı.
Oysa o yürüyüş, Enis Berberoğlu hangi hapishanede ise onun kapısına kadar sürmeli ve Enis bey alınmadan da dağılınmamalı idi.
Efendim ‘çatışma’ çıkarmış.
Kemal Bey Kılıçdaroğlu yerlerde sürüklenebilirmiş.
Kemal Bey Kılıçdaoğlu arkadaş, Behice Boran’ın nasıl yerlerde sürüklendiğini siz gözlerinizle görmüş birisiniz, değil mi ama?
Onun arkasında binler vardı sizin arkanızda ise milyonlar.
O bir kadın idi, siz bir erkek.
O ‘demokratik cumhuriyet’in kuramını yapıyordu, siz de okuyordunuz, değil mi?
Ee siz bugün Behice Hanım’ın tırnağı bile olamazsınız denilse, çok mu ayıp olur acaba?
Kadınlar günü gibi ‘Salı Günü’ toplantılarında elinizi masaya vurmanız yeterli midir ‘demokrasi’ açısından?
Hani ‘Man Adası’, ‘Zarrap Davası’ falan vardı, ne oldu?
17/25’i kediler mi yedi?
Ve işte ‘Şeker davası’ güncelin tam ortasında.
Alpullu’dan Turhal’a, Burdur’dan Elazığ’a yürümeyi düşünüyor musunuz?
Binlerce traktör ve milyonlarca köylüyle..
Meclis’i de Saray’ı da basmayı aklınızın ucundan geçirebiliyor musunuz?
İşgal öyle değil böyle olur demeyi göze alabiliyor musunuz?
Hayır ‘demokrat’lığınıza toz konar değil mi ama?
‘Sosyal demokrat’lığınıza sığmaz.
Sizin demokrasiniz sizin ‘işgaliniz altında’ demek ki.
Demokrasi diye bellediğiniz o ‘sandık’lar, Devlet’in ‘sanduka’sı olduktan sonra..
Demokrasi ‘sandık’tan önce ‘eylem’ demektir eylem.
Cumhuriyet’in başına geçirilen ‘taç’-maç değil, cumhuriyet uğruna verilen ‘baş’ demektir.
O yola ‘baş koymak’ demektir.
Eğer bir ‘şey’e ‘baş konulmuşsa’, o baş işgal-mişgal tanımaz.
Açın ‘demokrasi tarihi’ni bir daha okuyun isterseniz.
Oysa siz başınızı sandığa kilitlemiş gibisiniz.
CHP’yi küçümsemek için değil, ama olması gerektiği yerde görmek için bunları yazıyorum.
Tutup Meral hanım ya da bir başka ‘Bey’efendiyi eleştirmek bana düşmez.
Ben Mustafa Kemal’in iki büyük eserini koruyup kollamak isterim.
Bunu bir ‘görev’ bilirim üstelik.
Alınan arkadaşlar da alındıklarıyla kalsınlar, n’eyleyim.
Habip Hamza Erdem