DEMOKRATİK CUMHURİYET (5)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEMOKRATİK CUMHURİYET (5)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Eki 15, 2024 14:39

DEMOKRATİK CUMHURİYET (5)
Demokratik Cumhuriyet’in 1848 Devrimi günlerinde ‘Luxembourg Komisyonu’na katılanlar arasında yer alan, önce Saint-Simoncu sonra Fourierci olan Constantin Pecqueur (1801-1881) ‘Fransız Sosyalizmi’nin kurucularından sayılmaktadır demiştik.
‘Sosyalizm’ teriminin ise 1830’lu yıllarda Pierre Leroux tarafından kendi çıkardığı Le Globe dergisinde dillendirildiğini yazmıştık.
Marx ve Engels dahil, 1848-1918 arasındaki yetmiş yılda sosyalizm konusunda yüzlerce yazar ve düşünür şu ya da bu biçimde ‘sosyalizm’e katkı vermişlerdir.
İşte bunlardan biri de, ‘sosyalist yöntem’in felsefî boyutu (gestation philisophique d’une ‘méthode sosyaliste’) üzerine çalışan Jean Jaurès’tir (1859-1914).
1885 yılında 26 yaşında genç bir Cumhuriyetçi Milletvekili olarak seçilen Jaurès, 1889’da seçilemeyince, asıl mesleği olan felsefe ile eylemci politikacılığını birleştirerek sosyalizmin felsefesi üzerine derin düşünmeye başlayacaktır.
1892 yılında Alman Sosyalizminin Kökenleri Üzerine başlıklı tezi ile [De primis socialismi germanici lineamentis apud Lutherum, Kant, Fichte et Hegel- Des origines du socialisme allemand chez Luther, Kant, Fichte et Hegel] Cumhuriyetçilik’ten Sosyalizm’e geçen Jaurès, aslında Cumhuriyet, Demokrasi, Sosyalizm ve Devrimcilik konusundan, sözcüğün tam anlamıyla bir ‘sentez’ yapmaya çalışacaktır.
Nitekim Jean Jaurès, Devrimci Devrimcilik (Révolutionisme révolutionnaire) kavramının da cisimleşmiş halidir (incarnation) denilebilir.
Türkiye’de pek bilinmeyen Jaurès’in 1902’de kurduğu İnsanlık (l’Humanité) dergisinin günümüzde bile yayınlarına devam ettiğine ve onun 1908 Genç-Türk devrimcileriyle olan yakınlığına daha önce değinmiştik. [Benim Fransız Basınında Genç-Türk Devrimi çalışmanın eklerinde Jaurès’in görüşlerine yer vermiştim]
2002 yılında Bruno Antonini, Jean Jaurès’te Devlet ve Sosyalizm [État et socialisme chez Jean Jaurès, Paris, L'Harmattan, 2004] başlıklı tezini André Tosel’in yönetiminde savunacaktır.
Jaurès’in Cumhuriyetçilikten Sosyalizme geçişi salt politik bir kaygının ötesinde, genelde politik tercihle, tanıma ve felsefe kuramları arasındaki ilişkinin (ya da bağ) kanıtlanmasından (araçsallaştırılması-instrumentaliser) çok, sürekli bir kuramlaştırma çabası ve kavramların netleştirilmesine yönelik olmuştur.
A.Tosel’in deyimiyle, ‘felsefî söylem’in ‘politik söylemle’ bağdaştırılması da denilebilir. [consilier de manière cohérente ce qui relevait du ‘régistre philosophique’ et ce qui renvoyait au ‘registre politique’].
Şimdilik, bu derin felsefî yorumlara dalmak yerine, Jean Jaurès’in Devlet ile Cumhuriyet, Demokrasi ve Sosyalizm arasındaki ilişkileri sürekli bir kuramsal düzeltme ve yeniden formüle etmeye (ajustements théoriques et reformulations) çalıştığını söylemekle yetinelim.
Ancak ve ne var ki, Türkiye’deki ‘sözde Devlet’ ve onun başkanı, bakanı, vali ve kaymakamı ile ‘sözde politik’ Partimsi örgütlenmelerin önderlerinin, ‘Devlet’ ve ‘Millet’ anlayışları, Cumhuriyet ve Demokrasi anlayışları ve giderek sosyalizme bakışlarıyla Jaurès ve benzeri düşünürlerin görüşlerini karşılaştırmak gibi bir yanılgıya düşecek değiliz.
Örnek olsun ‘sözde Meclis’in başkanı Numan Kurtulmuş ile ‘sözde milliyetçi’ Devlet Bahçeli’nin ‘Devlet ve Millet’ anlayışlarının, felsefî, politik, sosyolojik zerre bir anlamı olduğu ileri sürülebilir mi?
Nitekim bu tür lakırdıları ‘siyasî’ diye adlandırarak, zerre entelektüel değeri olmayan ve yine ‘sözde demokrasi’nin olmazsa olmazı olan ‘sidik yarışı’ olarak gördüğümüzü belirtmiş olalım.
Çünkü Türk toplumu ve istenirse Türkiye halkı denilen halkın [Meclisi, Partisi, Yargısı, Ordusu, Kurum ve Kuruluşlarının tümü dahil] ‘bütünüyle’ bir cendereye sıkıştırılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Çiçeği burnunda ‘Nobel’li ekonomistimiz, kaşarlanmış gazeteci Hasan Cemal’in sorusuna, Türkiye’de çıkış için Muhalefet’e güvenmek gerektiğini söyledi.
İktidara yamanmış üç beş ‘kelle’ dışında, yüz elli ‘siyasal parti’ olduğu söyleniyor. Ki bunlar da birer ‘kelle’ olmanın ötesinde bir ‘değer’, bir ‘önder’, bir ‘düşünce sahibi’ değiller.
Yavuz Sağıralioğlu’na mı, Sinan Oğan’a mı, Muharrem İnce’ye mi, Ayhan Bilgen’e mi yoksa sabah yüzünü yıkamadan ‘yeni bir parti kurdum’ diye Yargıtay’a koşan herhangi bir zıpçıtıya mı güvenilecek?
Yoksa zamanında revaçta olan bir parti başkanın oğlu ya da kızı olarak piyasaya çıkan birine mi umutlar bağlanacak?
Şimdi sıkı durun, danışman Memduh Bayraktaroğlu söylüyor, eğer Ekrem İmamoğlu’na yasak gelirse eşi Dilek hanım Türkiye’yi uçurabilirmiş…
Ve ben de başta bunlar olmak üzere, tüm topluma Devlet, Demokrasi, Cumhuriyet ve Sosyalizm anlatmaya çalışıyorum.
Buza mı yazıyorum suya mı, doğrusu ben de bilmiyorum.
Ama (Sürecek)
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1618
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x