DENİZ FENERİ; ERDOGAN, oyunu minder dışına taşımaya çalışıyo

DENİZ FENERİ; ERDOGAN, oyunu minder dışına taşımaya çalışıyo

İletigönderen hirbo06 » Pzt Eyl 08, 2008 15:11

Deniz Feneri ve Tayyip Erdogan'in Cabalairi telasi uzerine Makaleler Asagida....


Arslan Bulut
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5093


DENİZ FENERİ; Erdoğan, oyunu minder dışına taşımaya çalışıyor!

Hani altta kalan güreşçi, üstteki rakibi çırpma yapıp iki-üç puan daha kazanmasın diye oyunu minder dışına taşırır ya, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Almanya’daki Deniz Feneri davasında adının geçtiğini yazan gazetelerin sahibi olan Aydın Doğan’a “Sen de benden Hilton meselesinde yardım istemiştin. Sen bir yazarsan ben de bir açıklama yaparım. Bizi izlemeye devam edin” dedi.
Oysa konuyu ilk açıklayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal oldu. Hem de NTV’de!
Peki Erdoğan niçin Aydın Doğan’a ve onun “maaşlı köşe yazarları” na saldırıyor? Bunu söylerken kendisinin maaşlı köşe yazarları olmadığını da anlatıyor!
Çarpıtma, tehdit, şantaj, meslek mensuplarına saygısızlık, ne ararsan var!


* * *

Tayyip Bey, sizin rakibiniz Deniz Baykal’dır, onunla güreşe niçin girmiyorsunuz da, bir çeşit hakem konumunda olması gereken medyanın önemli bir temsilcisini hedef alıyorsunuz?
Aydın Doğan, sizden Hilton otelini yıkıp yeniden yapmak için imar izni istemiş, siz de vermemişsiniz?
İyi de burada suçu işleyen yine sizsiniz! Siz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mısınız, yoksa Başbakan mı? İmar izinleri size bağlı ki Aydın Doğan konuyu size kadar taşıyor!
Aydın Doğan’ın gazeteleri eleştirirse imar izni vermeyeceksin, eleştirmeden bir süre beklerse, konuyu elinde bir koz olarak tutacaksın! Hem de ne zaman? 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce! Böylece, adamın elini kolunu bağlayacaksın!
“Muhafazakâr demokrasi” böyle bir şey galiba; “Rakibime iftira bile atabilirsin ama bana en küçük bir eleştiri getirirsen, taleplerini yerine getirmeyeceğim gibi bunları kamuoyuna açıklarım, adamlarımı üzerine saldırtırım!”
Bütün bunlar görevi kötüye kullanmaktır Sayın Erdoğan!

* * *

Maaşlı köşe yazarı yokmuş! Peki yandaş medyada yazan-konuşanların maaşını kim veriyor? Erdoğan ve arkadaşlarının verdiği ihaleler, devlet bankası kredileri ve ilanları-reklâmları ile devlet veriyor maaşlarını, millet veriyor! Onların maaşı gökten mi iniyor yoksa?
Maaşlarının nereden geldiğini bildikleri için de bu düzeni bozacak Deniz Baykal gibi, Aydın Doğan gibi güçlü adamlara sebepli-sebepsiz saldırıyorlar!
Ne gazeteciliktir yaptıkları ne de İslâmcılık! Düpedüz Almanya’daki Deniz Feneri hırsızlarını savunuyorlar!
Almanya’da Deniz Feneri sahtekârlığı ortaya çıkmış mı, çıkmış? Tutuklu sanıklardan biri, parayı Türkiye Başbakanı’na vermek üzere aldığını itiraf etmiş mi! Etmiş!
Parayı alıp tsunamiden zarar görenlere ilettiyseniz mesele yok, Allah razı olsun! Ama parayı almadıysanız, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın adı kullanılarak para toplanmış ve cebe atılmış oluyor! Bu durumun netleşmesi, ortaya çıkarılması gerekmez mi?
Hem niçin kızıyorsunuz, niçin telaş ediyorsunuz?
Yoksa bu Almanya’daki Deniz Feneri meselesinin ardında, AKP’yi ve kurduğu yandaş medyayı bağlayan çok daha önemli bağlantılar mı var?
Size daha kimse suçlu demeden, niçin kızıyorsunuz?
Demek ki Deniz Feneri meselesi, gerçekten çok önemli!

* * *


Bu bir boks maçı ise Tayyip Erdoğan’ın kaşı açılmıştır, kanamayı durdurmak için yapılan pansuman yetersizdir. Raund arası da yoktur.
Aydın Doğan’a milletin önünde, “Sen hafta içinde geri adım at ben de hafta sonu geri adım atayım” pazarlığı öneriyor Tayyip Bey!
Böyle bir öneri yapmak da suçtur!

Selcan Tasci--Medya Polemik
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5088

Çok muhabbet tez ayrılık getirdi

Deniz Feneri haberlerini “AKP’ye çamur atmak” sayan Başbakan hedef gösterdi; tetikçiler saldırdı

Almanya’da başlayan Deniz Feneri e.V. davası Türkiye’ye sıçrayınca ortalık karıştı. İddianamede yer alan, ’Türk hükümetinin Almanya’da dernek yöneticilerinin tutukluluğunu engelleme girişimlerinde bulunduğu’ ve derneğin topladığı paranın ’Türkiye Başbakanı’na verilmek üzere’alındığı’ bilgileri Erdoğan’ı çok kızdırdı. Aydın Doğan (öfkenin muhatabı) Başbakan’ın “şantaj” yaptığını öne sürdü.
Yandaş medya Erdoğan’ın “bal gibi hedef gösteririm” sözünden cesaret alıp Doğan Grubu’na saldırırken Doğan’ın yazarları Erdoğan’ı kendi silahıyla; ‘mağdur edebiyatı’yla vurmaya çalıştı. Yolsuzlukları hatırlatıp, “peki ahlaksız kim” dedi? Kavgayı dışarıdan izleyen gazeteler ise ‘konjonktürel çıkarları’ doğrultusunda ‘taraf’ oldu. Oysa bu kavganın ‘haklı’sı yok! Herkes ektiğini biçiyor. Daha bir ay önce ‘Başbakan’la baş başa görüştüm’ diye kasım kasım kasılıp, duruşuna bakışına methiyeler düzenler hakarete uğruyorsa bunun başka izahı olmaz.
Belki baş başa geçirdikleri saatlerde ‘iktidara mecbur işadamı’ değil, her şartta ‘soru sorabilen gazeteci’ tavrı sergileselerdi, bugünkü yaraları böyle derin olmazdı.
Peki Doğan Grubu’nun ‘iktidarlarla iş takibi sicili’ Erdoğan’ın ‘hedef gösterme’sini haklı çıkarır mı? Asla!
Bu restleşmenin tek iyi yanı var: ‘medya-siyaset çıkar ilişkisi’ndeki kirli çamaşırları ortaya dökmeye aday olması.
Bu ‘ipliğini pazara çıkarma’ işleminin medyanın yandaş olan geniş bölümünü kapsayamayacak olması ise hazin.
Ne yapalım, onların karanlığına ışık tutacak bir ‘deniz feneri’ belirdi. Teselli armağanı olsun.
Doğan Holding İcra Kurulu Üyesi, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök Erdoğan’ın, ’belgeli’ iddiaları dile getiren CHP lideri Baykal ve konuşmasını canlı yayımlayan NTV’ye değil de Doğan Grubu’na saldırmasını kurtla kuzu hikâyesine benzetti:
“Hani akarsuyun alt tarafında su içen kuzuya, ”Suyumu kirletme“ diyen kurdun hikáyesi. Kuzu, ”Ben akan suyun alt tarafındayım, senin suyunu nasıl kirletirim“ diye sorunca kurt ne cevap veriyordu: ”Ben seni yemeye karar verdim. Gerisi bahane... “
Başbakan herhalde basın özgürlüğünü yemeye karar verdi ki, sıra bahane aramaya kalmış.”
Keşke basının özgür olması gerektiği, önemli ihaleler öncesi ‘körler-sağırlar birbirini ağırlar’ tadında röportajlar icat ederken de aklınızın bir köşesinde bulunsaydı Sayın Özkök.


++++++


Savcılığı bıraktı, bekçiliğe başladı
Almanya’daki Deniz Feneri ile ilgili duruşma haberlerini Erdoğan’ın denetimindeki medya verebiliyor mu?
Hayır!
’Dinci medya’ bunları yayınlamaya cesaret edemiyor; çünkü iktidarla göbek bağları var. 1950’lerde böyle gazetelere ’besleme basın’ denirdi.
Deniz Feneri’nin gerçeği ne?
Kanal 7...
Bu kanala kim kol-kanat gerdi; hangi ’yenilikçi’, Erbakan’ı ikna etti?
Erdoğan, başkanlığı döneminde Büyükşehir Belediyesi’nin TV kanalını yandaşları olan Kanal 7’cilere vermedi mi? Altlarına araziyi kimlerin tahsis ettiği unutuldu mu?
Zekeriya Kahraman ve Zahid Akman baştan beri kimin yanındaydı?
Erdoğan’ın yanında AKP’nin ’ışığı’na yönelmediler mi?
’Aksaçlılar’a ihanet edilmedi mi? İlk dönemde Kanal 7’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten, daha sonra FP’ye Genel Başkan olunca ayrılan Recai Kutan (yerine Zekeriya Kahraman getirildi) bugün bu konuda neler düşünüyor acaba?
Bir başka gerçeklerin de ortaya çıkması beklenebilir.
Mübarek ramazanda Tayyip Bey gene sinirlenebilir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, bu grubun (Kanal 7) şirketlerine İstanbul Meslek Edindirme Kursları (İSMEK) üzerinden verdiği trilyonluk ihaleler!
Gazeteciliğin gereği olarak haliyle bu haberler daha da gündemde ağırlığını sürdürecek.
Tabii ’işbirlikçiler’in adları ortaya çıktıkça tartışmalar daha da büyüyecektir.
Ve Deniz Feneri’nin Almanya ile Türkiye arasında yürüttüğü bütün yasadışı para işlemlerinde adres AKP’ye ve Erdoğan’ın yakınlarına doğru yöneldikçe bizler daha çok hedef olacağız.
Hani AB’cilerin ’demokratik ve özgür’ basını?
Erdoğan, bu ’karanlık ilişkiler sistemi’nin açığa çıkmasından mı korkuyor?
Deniz Feneri dönüp dolaşıp AKP’yi aydınlatıyor.
Sahi Başbakan, bir yakının söylediği gibi Kocaeli Garnizon Komutanı’nın Kandıra Cezaevi’nde iki paşayı ziyareti nedeniyle mi kendisini tutamadı da bu anlamsız sözleri sarf etti?
Erivan’ı gündemden düşürmek için mi?
Bir söz vardır; keser döner, sap döner, Bağdat’tan hesap döner.
* Yalçın Bayer /Hürriyet


++++++



Paşa paşa yatar mısın Zahid Bey?
Bu arkadaşlar Karagümrük değil de Kasımpaşa ekolünden yetiştikleri için ‘şiir gibi yaşama’ ihtimalleri düşük olabilir
Adı Almanya’daki yolsuzluk iddiasıyla gündemden düşmeyen Deniz Feneri Derneği, Kanal 7 ekranlarında aynı isimle bir yardım programı yapıyordu.
Bu programın yakışıklı sunucusu Uğur Arslan bir de “Karagümrük Yanıyor” başlıklı bir şiir albümü çıkarmış, ününe ün katmıştı...
Albümle aynı ismi taşıyan şiirinde şöye diyordu Arslan:
“Karagümrük yanıyor polis beni arıyor. Karagümrük yanıyor herkes benden biliyor. Ben suçsuzum diyorum kimse beni duymuyor. ”
Şiirin kahramanı olan delikanlı, önce suçunu inkâr ediyor ama sonra Karagümrük raconu aklına geliyor olmalı ki her şeyi itiraf ediyor:
“Şimdi hepiniz merak ediyorsunuz di mi Hakim Bey?
Yaptı mı yapmadı mı diye... Yaptım. Şimdi Hakim Bey: Cezam neyse çekerim. 7 yıl değil 70 yıl bile olsa paşa paşa yatarım. Karagümrüğü yakarım, sonra girer paşa paşa yatarım Hakim Bey...
Paşa paşa yatarım!”
Almanya’daki Deniz Feneri’nin yolsuzluk davasıyla ilgili her haberi okuduğumda aklıma bu şiir geliyor... Özellikle de RTÜK Başkanı Zahid Akman!
Günlerdir bu davayla ilgisinin olmadığını söyledi. Yasa dışı toplanan yardımların Türkiye’ye getirilmesinde kuryelik etmediğini... Almanya’ya girişinin yasaklanmadığını açıkladı... Bu haberleri yazanları da dava açmakla tehdit etti... Ama dün hakkında Alman mahkemelerinin verdiği gözaltı kararının belgesi ortaya çıktı!
Bakalım Akman ve iddianamede adı geçen diğer çooook mühim şahsiyetler de şiirdeki Karagümrüklü delikanlı kadar yürekli çıkacaklar mı?
Bakalım onlar da...
“Girer paşa paşa yatarım Hakim Bey... Paşa paşa yatarım!”
Diyebilecekler mi?
Gerçek hayatla şiir, bakalım bir kez olsun örtüşecek mi?
* Mustafa Mutlu /Vatan


++++++



BİR TAVSİYE
Tuncay’ı transfer edin
Kapatma davasında Başsavcı’yı yerden yere vuran... Ergenekon iddianamesini vesile edip muhalefeti sindirmeye çalışan karşı mahalle medyası yine faaliyete geçti. Diyorlar ki, “İtirafçı muteber değil”.
Mesele buysa, rica etsinler Ergenekon Savcısı’ndan...
Mülteci haham Tuncay Güney’in ifadesine başvurulsun. Deniz Feneri ile ilgili en sağlam (!) bilgiler/belgeler temin edilsin. MİT üzerinden geçirilip Ergenekon dosyasına konulsun. Ergenekon ve Deniz Feneri davaları birleştirilip İstanbul’da görülsün, Almanlar avucunu yalasın.
* Enis Berberoğlu / Hürriyet


++++++



Okyanus feneri lazım bunlara...
Yılmaz Özdil Deniz Feneri Derneği merkezli dolandırıcılık iddiaları yorumlanırken kullanılan ifadeleri eleştirmiş. ’Dolandıran suçlu da, dolandırılanın hiç mi suçu yok’ diye soruyor.
Derneğin “Dindar insanlarımızı kandırarak...”, “Temiz duyguları kandırarak...”, “Hassas yürekleri kandırarak...”, “Vicdanlı insanlarımızı kandırarak...”, “Saf Anadolu insanını kandırarak...” topladığı bağışları menfaate dönüştürmesi kınanıyor ya...
“Para kaptıranlar”a bu kadar yanmayın’ diyor Özdil. “Bu dünyada her türlü katakulliye rıza gösterip, öbür dünyayı makbuz karşılığı satın almaya kalkan... Kaç euroysa ödeyip, cennette tapu kapmaya çalışan Şark kurnazı” olarak tanımlıyor Deniz Feneri mağdurlarını.
Bu kadarı çok acımasızca olabilir. Gerçekten iki garibana yardım eli uzattığını düşünen “saf” insanlarımız vardır aralarında. Ama Özdil’in aşağıdaki isyanına hak vermemek de zor: “Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanya’daki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa ” vicdan sahibi “ Anadolu insanı... Bırakın dolandırsınlar kardeşim!
Sevaptır.”


++++++



Günün Sözü
İhalelere fesat karıştırmak saçı bitmedik yetimlerin hakkını yemek demektir. Allah zalimleri sevmez.
* Mehmet Şevket Eygi


++++++


MİNİ YORUM
3 puanı aldık, gerisi laf (!)
Ermenistan gezisinin sonucu, 2010’a uzanan ilk maçtan 3 puanla ayrılmamız oldu. Gerisi laf... Gazetelere bakarsanız makus talihimizi yendik(!) Soykırım anıtının ışıkları söndürüldü, pek duygulu bir ‘sarı gelin’ resitali sunuldu. İkili görüşmede sözde soykırım anılmadı vb. Ya diğer Ermenistan: İstiklal marşımız ıslıklandı. Gül protestocular arasında yol aldı. Maçı kurşun geçirmez kabinde izledi. Ahmet Cevat’ın Çırpınırdı Karadeniz’ine Ermeni tavernacılar el koydu... Toprak bütünlüğümüz ve soykırımcı olmadığımız vurgulanamayacaksa o görüşme neden yapıldı? 3 puanı biz aldık, daha fazlasını isteme hakkını onlara bıraktık. Gerisi hikâye.
* Selcan Taşçı


HASAN DEMIR, Yenicag
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5089

Almanya Frankfurt Eyalet Mahkemesi savcıları Deniz Feneri Derneği ve Kanal 7 hakkında, “Dolandırıcılık yaptınız” ve “Kara para akladınız” suçlamalarıyla bir iddianame hazırlıyor. Alman adaleti, bağış olarak toplanan 41.6 milyon euro’nun en az 11.7 milyon euro’luk kısmının Türkiye’den birilerinin cebine gittiğinden şüpheleniyor ve savcılık iddianamesinde Türkiye’den tanıdık pek çok simânın adı geçiyor.
Bu Türkiye için ne kadar acı, ne kadar yüz kızartıcı bir durum öyle değil mi! Ciddi bir devlet ve hükûmet böyle bir durumda herhalde ilk iş olarak Alman makamlarıyla işbirliği yollarını arar ve iddia edilen dolandırıcılık ve kara para aklama suçlarının Türkiye ayağının peşine düşer. Gelin görün ki bu işler buralarda başka türlü oluyor. Türkiye’yi yönetenler suçlamaların Türkiye ayağının peşine düşecekleri yerde o suçlamaları gazete ve televizyonlarıyla toplumla paylaşanların peşine düşüyor. “Sen bunu nasıl yazar, sen bunu nasıl yayımlarsın, ispatlayamazsan şerefsizsin” diyen bir büyüğümüz var bizim.
Almanya’da Türkiye ile ilgili yer yerinden oynayacak ve Türk gazeteleri bunu haber yapınca suç olacak, öyle mi!
Rabbim sonumuzu hayreylesin...
Türkiye’yi yönetenler ve hatta liseyi bile yeni bitirmiş çocuklarının servetleri bugün babadan sanayici Sinan Aygün gibilerin servetlerini 30’a, 40’a katladı ve bütün bu servetler AKP iktidar olduktan sonra kurulan şirketlerle elde edilmesine, yolsuzluk ve kara para aklama iddiaları Türkiye sınırlarını aşıp Almanyalarda mahkeme koridorlarına düşmesine rağmen bunların peşine düşen bir tek Allah’ın savcısı, devletin görevlisi ve hükümetin memuru yok, ama bu tür olayları gazete ve televizyonlara yansıtanlara aba altından sopa göstermeler, bir nevî, “Seni de Cem Uzan gibi yapmazsam, gazetelerinin başına Star’ın başına geleni getirmezsem” efelenmeleri gırla gidiyor...
Sonra da çıkıp:
“- Kimseye yetim hakkı yedirmem!”
Deniyor, başka bir şey denmiyor...
Acaba birileri gerçekten yetim hakkı yemediğini mi zannediyor...
Yemekten maksat “boğazdan gıda olarak geçen” se, “Belki!” diyeceğim ama aslında onun bile “belkisi” şüpheli görünüyor..
Çünkü şayet “siyasetin finansmanı” için verilen ihaleler ve imar değişikliklerinden oranları belli komisyonlar alındı, bu komisyonlar bir havuzda toplandı, havuzda toplanan milyar dolarlarla bir parti kuruldu, seçimler finanse edildi ve o parti bu imkânlarla iktidar oldu ve böyle bir yolla milletvekili, bakan ve daha başka şeyler olunduysa, sonra da, o milletvekili ve o bakan maaşlarıyla evdeki sofraya zeytin-peynir ve bir tas sıcak çorba götürülüp, “Yetim hakkı yemiyorum” zannediliyorsa, bu neye benzer biliyor musunuz!
Bu benzese benzese...
Meselâ...
Rüşvetle yahut yol keserek elde edilen servetle tespih-seccade ve gülyağı satıp hac organizasyonu yaparak “Helal para kazanıyorum” zannetmeye benzer...
Söylediğimiz gibi bütün bunlar “mesel┠dır..
Şayet böyle biri, “Kimseye yetim hakkı yedirmem” diyorsa, bizim onun, “Kimseye yetim hakkı yedirmem” demesinden anladığımız..
“Kimseye yedirmem, ben yerim!” dir...
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x