Deniz Feneri ve Tayyip Erdogan'in Cabalairi telasi uzerine Makaleler Asagida....
Arslan Bulut
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5093
DENİZ FENERİ; Erdoğan, oyunu minder dışına taşımaya çalışıyor!
Hani altta kalan güreşçi, üstteki rakibi çırpma yapıp iki-üç puan daha kazanmasın diye oyunu minder dışına taşırır ya, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Almanyadaki Deniz Feneri davasında adının geçtiğini yazan gazetelerin sahibi olan Aydın Doğana Sen de benden Hilton meselesinde yardım istemiştin. Sen bir yazarsan ben de bir açıklama yaparım. Bizi izlemeye devam edin dedi.
Oysa konuyu ilk açıklayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal oldu. Hem de NTVde!
Peki Erdoğan niçin Aydın Doğana ve onun maaşlı köşe yazarları na saldırıyor? Bunu söylerken kendisinin maaşlı köşe yazarları olmadığını da anlatıyor!
Çarpıtma, tehdit, şantaj, meslek mensuplarına saygısızlık, ne ararsan var!
* * *
Tayyip Bey, sizin rakibiniz Deniz Baykaldır, onunla güreşe niçin girmiyorsunuz da, bir çeşit hakem konumunda olması gereken medyanın önemli bir temsilcisini hedef alıyorsunuz?
Aydın Doğan, sizden Hilton otelini yıkıp yeniden yapmak için imar izni istemiş, siz de vermemişsiniz?
İyi de burada suçu işleyen yine sizsiniz! Siz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mısınız, yoksa Başbakan mı? İmar izinleri size bağlı ki Aydın Doğan konuyu size kadar taşıyor!
Aydın Doğanın gazeteleri eleştirirse imar izni vermeyeceksin, eleştirmeden bir süre beklerse, konuyu elinde bir koz olarak tutacaksın! Hem de ne zaman? 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce! Böylece, adamın elini kolunu bağlayacaksın!
Muhafazakâr demokrasi böyle bir şey galiba; Rakibime iftira bile atabilirsin ama bana en küçük bir eleştiri getirirsen, taleplerini yerine getirmeyeceğim gibi bunları kamuoyuna açıklarım, adamlarımı üzerine saldırtırım!
Bütün bunlar görevi kötüye kullanmaktır Sayın Erdoğan!
* * *
Maaşlı köşe yazarı yokmuş! Peki yandaş medyada yazan-konuşanların maaşını kim veriyor? Erdoğan ve arkadaşlarının verdiği ihaleler, devlet bankası kredileri ve ilanları-reklâmları ile devlet veriyor maaşlarını, millet veriyor! Onların maaşı gökten mi iniyor yoksa?
Maaşlarının nereden geldiğini bildikleri için de bu düzeni bozacak Deniz Baykal gibi, Aydın Doğan gibi güçlü adamlara sebepli-sebepsiz saldırıyorlar!
Ne gazeteciliktir yaptıkları ne de İslâmcılık! Düpedüz Almanyadaki Deniz Feneri hırsızlarını savunuyorlar!
Almanyada Deniz Feneri sahtekârlığı ortaya çıkmış mı, çıkmış? Tutuklu sanıklardan biri, parayı Türkiye Başbakanına vermek üzere aldığını itiraf etmiş mi! Etmiş!
Parayı alıp tsunamiden zarar görenlere ilettiyseniz mesele yok, Allah razı olsun! Ama parayı almadıysanız, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının adı kullanılarak para toplanmış ve cebe atılmış oluyor! Bu durumun netleşmesi, ortaya çıkarılması gerekmez mi?
Hem niçin kızıyorsunuz, niçin telaş ediyorsunuz?
Yoksa bu Almanyadaki Deniz Feneri meselesinin ardında, AKPyi ve kurduğu yandaş medyayı bağlayan çok daha önemli bağlantılar mı var?
Size daha kimse suçlu demeden, niçin kızıyorsunuz?
Demek ki Deniz Feneri meselesi, gerçekten çok önemli!
* * *
Bu bir boks maçı ise Tayyip Erdoğanın kaşı açılmıştır, kanamayı durdurmak için yapılan pansuman yetersizdir. Raund arası da yoktur.
Aydın Doğana milletin önünde, Sen hafta içinde geri adım at ben de hafta sonu geri adım atayım pazarlığı öneriyor Tayyip Bey!
Böyle bir öneri yapmak da suçtur!
Selcan Tasci--Medya Polemik
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5088
Çok muhabbet tez ayrılık getirdi
Deniz Feneri haberlerini AKPye çamur atmak sayan Başbakan hedef gösterdi; tetikçiler saldırdı
Almanyada başlayan Deniz Feneri e.V. davası Türkiyeye sıçrayınca ortalık karıştı. İddianamede yer alan, Türk hükümetinin Almanyada dernek yöneticilerinin tutukluluğunu engelleme girişimlerinde bulunduğu ve derneğin topladığı paranın Türkiye Başbakanına verilmek üzerealındığı bilgileri Erdoğanı çok kızdırdı. Aydın Doğan (öfkenin muhatabı) Başbakanın şantaj yaptığını öne sürdü.
Yandaş medya Erdoğanın bal gibi hedef gösteririm sözünden cesaret alıp Doğan Grubuna saldırırken Doğanın yazarları Erdoğanı kendi silahıyla; mağdur edebiyatıyla vurmaya çalıştı. Yolsuzlukları hatırlatıp, peki ahlaksız kim dedi? Kavgayı dışarıdan izleyen gazeteler ise konjonktürel çıkarları doğrultusunda taraf oldu. Oysa bu kavganın haklısı yok! Herkes ektiğini biçiyor. Daha bir ay önce Başbakanla baş başa görüştüm diye kasım kasım kasılıp, duruşuna bakışına methiyeler düzenler hakarete uğruyorsa bunun başka izahı olmaz.
Belki baş başa geçirdikleri saatlerde iktidara mecbur işadamı değil, her şartta soru sorabilen gazeteci tavrı sergileselerdi, bugünkü yaraları böyle derin olmazdı.
Peki Doğan Grubunun iktidarlarla iş takibi sicili Erdoğanın hedef göstermesini haklı çıkarır mı? Asla!
Bu restleşmenin tek iyi yanı var: medya-siyaset çıkar ilişkisindeki kirli çamaşırları ortaya dökmeye aday olması.
Bu ipliğini pazara çıkarma işleminin medyanın yandaş olan geniş bölümünü kapsayamayacak olması ise hazin.
Ne yapalım, onların karanlığına ışık tutacak bir deniz feneri belirdi. Teselli armağanı olsun.
Doğan Holding İcra Kurulu Üyesi, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök Erdoğanın, belgeli iddiaları dile getiren CHP lideri Baykal ve konuşmasını canlı yayımlayan NTVye değil de Doğan Grubuna saldırmasını kurtla kuzu hikâyesine benzetti:
Hani akarsuyun alt tarafında su içen kuzuya, Suyumu kirletme diyen kurdun hikáyesi. Kuzu, Ben akan suyun alt tarafındayım, senin suyunu nasıl kirletirim diye sorunca kurt ne cevap veriyordu: Ben seni yemeye karar verdim. Gerisi bahane...
Başbakan herhalde basın özgürlüğünü yemeye karar verdi ki, sıra bahane aramaya kalmış.
Keşke basının özgür olması gerektiği, önemli ihaleler öncesi körler-sağırlar birbirini ağırlar tadında röportajlar icat ederken de aklınızın bir köşesinde bulunsaydı Sayın Özkök.
++++++
Savcılığı bıraktı, bekçiliğe başladı
Almanyadaki Deniz Feneri ile ilgili duruşma haberlerini Erdoğanın denetimindeki medya verebiliyor mu?
Hayır!
Dinci medya bunları yayınlamaya cesaret edemiyor; çünkü iktidarla göbek bağları var. 1950lerde böyle gazetelere besleme basın denirdi.
Deniz Fenerinin gerçeği ne?
Kanal 7...
Bu kanala kim kol-kanat gerdi; hangi yenilikçi, Erbakanı ikna etti?
Erdoğan, başkanlığı döneminde Büyükşehir Belediyesinin TV kanalını yandaşları olan Kanal 7cilere vermedi mi? Altlarına araziyi kimlerin tahsis ettiği unutuldu mu?
Zekeriya Kahraman ve Zahid Akman baştan beri kimin yanındaydı?
Erdoğanın yanında AKPnin ışığına yönelmediler mi?
Aksaçlılara ihanet edilmedi mi? İlk dönemde Kanal 7nin Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten, daha sonra FPye Genel Başkan olunca ayrılan Recai Kutan (yerine Zekeriya Kahraman getirildi) bugün bu konuda neler düşünüyor acaba?
Bir başka gerçeklerin de ortaya çıkması beklenebilir.
Mübarek ramazanda Tayyip Bey gene sinirlenebilir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, bu grubun (Kanal 7) şirketlerine İstanbul Meslek Edindirme Kursları (İSMEK) üzerinden verdiği trilyonluk ihaleler!
Gazeteciliğin gereği olarak haliyle bu haberler daha da gündemde ağırlığını sürdürecek.
Tabii işbirlikçilerin adları ortaya çıktıkça tartışmalar daha da büyüyecektir.
Ve Deniz Fenerinin Almanya ile Türkiye arasında yürüttüğü bütün yasadışı para işlemlerinde adres AKPye ve Erdoğanın yakınlarına doğru yöneldikçe bizler daha çok hedef olacağız.
Hani ABcilerin demokratik ve özgür basını?
Erdoğan, bu karanlık ilişkiler sisteminin açığa çıkmasından mı korkuyor?
Deniz Feneri dönüp dolaşıp AKPyi aydınlatıyor.
Sahi Başbakan, bir yakının söylediği gibi Kocaeli Garnizon Komutanının Kandıra Cezaevinde iki paşayı ziyareti nedeniyle mi kendisini tutamadı da bu anlamsız sözleri sarf etti?
Erivanı gündemden düşürmek için mi?
Bir söz vardır; keser döner, sap döner, Bağdattan hesap döner.
* Yalçın Bayer /Hürriyet
++++++
Paşa paşa yatar mısın Zahid Bey?
Bu arkadaşlar Karagümrük değil de Kasımpaşa ekolünden yetiştikleri için şiir gibi yaşama ihtimalleri düşük olabilir
Adı Almanyadaki yolsuzluk iddiasıyla gündemden düşmeyen Deniz Feneri Derneği, Kanal 7 ekranlarında aynı isimle bir yardım programı yapıyordu.
Bu programın yakışıklı sunucusu Uğur Arslan bir de Karagümrük Yanıyor başlıklı bir şiir albümü çıkarmış, ününe ün katmıştı...
Albümle aynı ismi taşıyan şiirinde şöye diyordu Arslan:
Karagümrük yanıyor polis beni arıyor. Karagümrük yanıyor herkes benden biliyor. Ben suçsuzum diyorum kimse beni duymuyor.
Şiirin kahramanı olan delikanlı, önce suçunu inkâr ediyor ama sonra Karagümrük raconu aklına geliyor olmalı ki her şeyi itiraf ediyor:
Şimdi hepiniz merak ediyorsunuz di mi Hakim Bey?
Yaptı mı yapmadı mı diye... Yaptım. Şimdi Hakim Bey: Cezam neyse çekerim. 7 yıl değil 70 yıl bile olsa paşa paşa yatarım. Karagümrüğü yakarım, sonra girer paşa paşa yatarım Hakim Bey...
Paşa paşa yatarım!
Almanyadaki Deniz Fenerinin yolsuzluk davasıyla ilgili her haberi okuduğumda aklıma bu şiir geliyor... Özellikle de RTÜK Başkanı Zahid Akman!
Günlerdir bu davayla ilgisinin olmadığını söyledi. Yasa dışı toplanan yardımların Türkiyeye getirilmesinde kuryelik etmediğini... Almanyaya girişinin yasaklanmadığını açıkladı... Bu haberleri yazanları da dava açmakla tehdit etti... Ama dün hakkında Alman mahkemelerinin verdiği gözaltı kararının belgesi ortaya çıktı!
Bakalım Akman ve iddianamede adı geçen diğer çooook mühim şahsiyetler de şiirdeki Karagümrüklü delikanlı kadar yürekli çıkacaklar mı?
Bakalım onlar da...
Girer paşa paşa yatarım Hakim Bey... Paşa paşa yatarım!
Diyebilecekler mi?
Gerçek hayatla şiir, bakalım bir kez olsun örtüşecek mi?
* Mustafa Mutlu /Vatan
++++++
BİR TAVSİYE
Tuncayı transfer edin
Kapatma davasında Başsavcıyı yerden yere vuran... Ergenekon iddianamesini vesile edip muhalefeti sindirmeye çalışan karşı mahalle medyası yine faaliyete geçti. Diyorlar ki, İtirafçı muteber değil.
Mesele buysa, rica etsinler Ergenekon Savcısından...
Mülteci haham Tuncay Güneyin ifadesine başvurulsun. Deniz Feneri ile ilgili en sağlam (!) bilgiler/belgeler temin edilsin. MİT üzerinden geçirilip Ergenekon dosyasına konulsun. Ergenekon ve Deniz Feneri davaları birleştirilip İstanbulda görülsün, Almanlar avucunu yalasın.
* Enis Berberoğlu / Hürriyet
++++++
Okyanus feneri lazım bunlara...
Yılmaz Özdil Deniz Feneri Derneği merkezli dolandırıcılık iddiaları yorumlanırken kullanılan ifadeleri eleştirmiş. Dolandıran suçlu da, dolandırılanın hiç mi suçu yok diye soruyor.
Derneğin Dindar insanlarımızı kandırarak..., Temiz duyguları kandırarak..., Hassas yürekleri kandırarak..., Vicdanlı insanlarımızı kandırarak..., Saf Anadolu insanını kandırarak... topladığı bağışları menfaate dönüştürmesi kınanıyor ya...
Para kaptıranlara bu kadar yanmayın diyor Özdil. Bu dünyada her türlü katakulliye rıza gösterip, öbür dünyayı makbuz karşılığı satın almaya kalkan... Kaç euroysa ödeyip, cennette tapu kapmaya çalışan Şark kurnazı olarak tanımlıyor Deniz Feneri mağdurlarını.
Bu kadarı çok acımasızca olabilir. Gerçekten iki garibana yardım eli uzattığını düşünen saf insanlarımız vardır aralarında. Ama Özdilin aşağıdaki isyanına hak vermemek de zor: Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanyadaki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa vicdan sahibi Anadolu insanı... Bırakın dolandırsınlar kardeşim!
Sevaptır.
++++++
Günün Sözü
İhalelere fesat karıştırmak saçı bitmedik yetimlerin hakkını yemek demektir. Allah zalimleri sevmez.
* Mehmet Şevket Eygi
++++++
MİNİ YORUM
3 puanı aldık, gerisi laf (!)
Ermenistan gezisinin sonucu, 2010a uzanan ilk maçtan 3 puanla ayrılmamız oldu. Gerisi laf... Gazetelere bakarsanız makus talihimizi yendik(!) Soykırım anıtının ışıkları söndürüldü, pek duygulu bir sarı gelin resitali sunuldu. İkili görüşmede sözde soykırım anılmadı vb. Ya diğer Ermenistan: İstiklal marşımız ıslıklandı. Gül protestocular arasında yol aldı. Maçı kurşun geçirmez kabinde izledi. Ahmet Cevatın Çırpınırdı Karadenizine Ermeni tavernacılar el koydu... Toprak bütünlüğümüz ve soykırımcı olmadığımız vurgulanamayacaksa o görüşme neden yapıldı? 3 puanı biz aldık, daha fazlasını isteme hakkını onlara bıraktık. Gerisi hikâye.
* Selcan Taşçı
HASAN DEMIR, Yenicag
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=5089
Almanya Frankfurt Eyalet Mahkemesi savcıları Deniz Feneri Derneği ve Kanal 7 hakkında, Dolandırıcılık yaptınız ve Kara para akladınız suçlamalarıyla bir iddianame hazırlıyor. Alman adaleti, bağış olarak toplanan 41.6 milyon euronun en az 11.7 milyon euroluk kısmının Türkiyeden birilerinin cebine gittiğinden şüpheleniyor ve savcılık iddianamesinde Türkiyeden tanıdık pek çok simânın adı geçiyor.
Bu Türkiye için ne kadar acı, ne kadar yüz kızartıcı bir durum öyle değil mi! Ciddi bir devlet ve hükûmet böyle bir durumda herhalde ilk iş olarak Alman makamlarıyla işbirliği yollarını arar ve iddia edilen dolandırıcılık ve kara para aklama suçlarının Türkiye ayağının peşine düşer. Gelin görün ki bu işler buralarda başka türlü oluyor. Türkiyeyi yönetenler suçlamaların Türkiye ayağının peşine düşecekleri yerde o suçlamaları gazete ve televizyonlarıyla toplumla paylaşanların peşine düşüyor. Sen bunu nasıl yazar, sen bunu nasıl yayımlarsın, ispatlayamazsan şerefsizsin diyen bir büyüğümüz var bizim.
Almanyada Türkiye ile ilgili yer yerinden oynayacak ve Türk gazeteleri bunu haber yapınca suç olacak, öyle mi!
Rabbim sonumuzu hayreylesin...
Türkiyeyi yönetenler ve hatta liseyi bile yeni bitirmiş çocuklarının servetleri bugün babadan sanayici Sinan Aygün gibilerin servetlerini 30a, 40a katladı ve bütün bu servetler AKP iktidar olduktan sonra kurulan şirketlerle elde edilmesine, yolsuzluk ve kara para aklama iddiaları Türkiye sınırlarını aşıp Almanyalarda mahkeme koridorlarına düşmesine rağmen bunların peşine düşen bir tek Allahın savcısı, devletin görevlisi ve hükümetin memuru yok, ama bu tür olayları gazete ve televizyonlara yansıtanlara aba altından sopa göstermeler, bir nevî, Seni de Cem Uzan gibi yapmazsam, gazetelerinin başına Starın başına geleni getirmezsem efelenmeleri gırla gidiyor...
Sonra da çıkıp:
- Kimseye yetim hakkı yedirmem!
Deniyor, başka bir şey denmiyor...
Acaba birileri gerçekten yetim hakkı yemediğini mi zannediyor...
Yemekten maksat boğazdan gıda olarak geçen se, Belki! diyeceğim ama aslında onun bile belkisi şüpheli görünüyor..
Çünkü şayet siyasetin finansmanı için verilen ihaleler ve imar değişikliklerinden oranları belli komisyonlar alındı, bu komisyonlar bir havuzda toplandı, havuzda toplanan milyar dolarlarla bir parti kuruldu, seçimler finanse edildi ve o parti bu imkânlarla iktidar oldu ve böyle bir yolla milletvekili, bakan ve daha başka şeyler olunduysa, sonra da, o milletvekili ve o bakan maaşlarıyla evdeki sofraya zeytin-peynir ve bir tas sıcak çorba götürülüp, Yetim hakkı yemiyorum zannediliyorsa, bu neye benzer biliyor musunuz!
Bu benzese benzese...
Meselâ...
Rüşvetle yahut yol keserek elde edilen servetle tespih-seccade ve gülyağı satıp hac organizasyonu yaparak Helal para kazanıyorum zannetmeye benzer...
Söylediğimiz gibi bütün bunlar meselâ dır..
Şayet böyle biri, Kimseye yetim hakkı yedirmem diyorsa, bizim onun, Kimseye yetim hakkı yedirmem demesinden anladığımız..
Kimseye yedirmem, ben yerim! dir...