Denklem
Son yılların siyasal bunalımları, gün geçtikçe toplumu dar boğazlara sürüklemektedir. Bu bunalımdan kurtulmak için önerilen çözüm yollarını hep birlikte izliyoruz. Olayları, siyasal dedikoduların kısır döngüleri içinde görmeye alışmış olanlarımız için, konu oldukça basittir:
- Demirel Ecevit'e elini uzatsa, Korutürk bütün partileri bir araya toplasa, Bozbeyli anlayışlı davransa, Bayar desteklese gibi avuntularla olasılıklar zincirinin halkaları tamamlanmaktadır.
Oysa, bunalım nedenleri derindedir.
Olayların üzerindeki gelip geçici kaygı bulutlarından sıyrılıp geçerek, nedenlere eğildikçe, sorunların içinde yepyeni odak noktaları belirmekte ve toplumsal değişimin kuralları aydınlık ışıklarla gözler önüne serilmektedir. Her demokrasinin "gerek" ve "yeter" koşulları vardır. Bu koşullar yaratılmadan, sadece biçimsel görünümlerle yetinmek, bedeli çok pahalı ödenecek serüvenlere yol açar.
Önce şu gerçek koşulu tanımlayalım: Batı demokrasilerinde, toplumun bütün sınıf ve tabakalarına söz ve örgütlenme özgürlüğü tanınır. Bu özgürlük demeti, insanlığa, sınıf kavgaları, ihtilaller ve devrimler sonucunda sunulabilmiştir. Özgürlük ve demokrasi bütün insanlığın ortak misafiridir. Fakat bu miras, çağlar boyunca toplumun belirli kesimlerince, aynı toplumun öteki sınıf ve tabakaları için kullandırılmamıştır.
Bu yasak düzeni, demokrasimizde bütün alaturkalığıyla sür-dürülmektedir. Toplumun emekçi kesimlerine söz ve örgütlenme özgürlüğü isteyen herkes:
- Zararlı akımlar... Aşırı cereyanlar... Yıkıcı düşünceler gibi gerçeklerle korkutulmak, sindirilmek ve cezalandırılmak istenmiştir.
Oysa demokrasilerde "zararlı düşünce", "zararsız düşünce" ayrımları yapılmaz. Düşünceler için uygulanacak tek ölçü, yanlışlık ve doğruluktur.
Türkiye'de biçimsel görüntülü hayat yürürlüktedir. Fakat bu çok partili hayat tek parti döneminden kalan ceza yasası ile korunmaktadır. Açıkçası çok partili demokrasimiz, yıllardır tek partili dönemin ceza yasasıyla "gözaltında" tutulmaktadır.
Sadece on beş yıldır, bu ceza yasasının ünlü maddelerini bir darağacı gibi birbirine çatıp başbakanlar, bakanlar, kurmay albaylar ve devrimci gençleri birer birer ipe çekmişiz. Siyasal bunalımlardan kurtulmak için idam hükümleri, hapis cezaları, kelepçeler hiç yarar sağlamamış, toplum yerinden, döne dolaşa yine çıkmaz sokakların eşiklerine getirilmiştir.
Bu çıkmaz sokağın kavşak noktasındayız şimdi.
Türk toplumu ya çağdaş demokrasilerin gereklerine uyarak toplumun bütün sınıf ve tabakalarına söz ve örgütlenme özgürlüğü sağlayacak ya da kurulu düzenin denklemi eskisi gibi, yeni güçlüklerle ve sorunlarla sürdürülecektir. Bu denklem, oldukça kaba görünümüyle gözler önündedir.
Önce bir "iktidar boşluğu" yaratılacak, bu boşlukta kargaşa ortamı oluşturulacak, bu koşullar sağlandıktan sonra otoriter devlet özlemcilerine "yeşil ışık" yakılacaktır.
- Kuvvetli ve inandırıcı hükümet... gerekçesiyle kurulu düzenin haksızlıkları, adaletsizlikleri ve ayrıcalıkları üzerinde yönetimler sürdürülecektir. 14 Ekim seçimlerinden tedirgin olanlar için başka yol kalmamıştır. Bu iktidar boşluğu bilinerek ve istenerek yaratılmaktadır.
Bu boşluğun anlamsız uğultuları içinde, olayların nedenlerini ve sonuçlarını birbirine karıştırmak, güncel sorunları:
- Demirel, Ecevit'e elini uzatsa, Irmak görevini sürdürse, gibi çözümlere bağlamak, olaylara bakış açımızı kısırlaştırır ve bir süre sonra kamuoyunu anlamsız siyasal dedikoduların yanıltıcı yaklaşımı içine sokar. Nedenler, toplumsal gelişimin temellerindedir. Kurulu düzenin topluma sunduğu denklemin, tersyüz edilmesi, Türk halkının bütün sınıf ve tabakalarıyla, özgürlüğe ve demokrasiye sahip çıkmasına bağlıdır. Demokrasinin gerçek güvencesi halkın bilinçli desteğidir.
Bu destek nasıl sağlanır?
Demokrasimizin "güncel gündemi" bu sorunun yanıtında saklıdır. Bu köşeden hep birlikte yaşadığımız olayları gözetleyecek ve yorumlarını yapacağız. Cumhuriyet gazetesinin yarım yüzyıldır aydınlattığı düşünce ortamında bu sorunları sizlerle tartışma özlemiyle:
- Merhaba... diyorum.
Uğur MUMCU / Cumhuriyet, 18 Mart 1975