Şehirlerin tam bir rant düzeni içinde büyümesi, inşaat sektörünün her adımda rüşvetle yürümesi ve denetimsizlik, sadece iktidarların değil, ülke halkının da sorumluluğundadır... Hayır, iktidara yönelmiş öfkeyi hafifletmeye çalışmıyorum, herkes vicdanını temizlemek için müteahhitlere yükleniyor ondan bahsediyorum... En kolayı bu çünkü! Onlar bu binaları yaparken, rüşvet karşılığı denetim raporu verenler uzaydan mı geldi?
Veya tam bir keşmekeş içinde büyüyen sektörün, siyaseti ve medyayı da finanse ettiği unutulabilir mi? Siyasetin, hem para toplamak hem oy almak için imar afları ile yüzbinlerce binayı akladığı unutulabilir mi?
"SLOTmedia"nın hazırladığı Türkiye'nin imar affı haritasına göre deprem bölgesinde toplam yapı kayıt belgesi sayısı 294.166, imar affından elde edilen toplam gelir ise 1.632.600.703,82 TL.
Türkiye'de toplam 3.152.094 yapı kayıt belgesi bulunuyor. İmar affından elde edilen toplam gelir ise 25.551.412.633,10 TL.
Başka söze gerek var mı?
***
Bu düzen tam bir al gülüm ver gülüm sistemi içinde yürümüştür. Dolayısıyla böyle bir düzeni kuranların, devleti de kendi ideolojisine göre yapılandırdıktan ve hemen her yetkili makama ehliyetsiz ve liyakatsiz insanlar doldurduktan sonra depremin hemen ardından arama kurtarma ve diğer yardım faaliyetlerini yüzüne gözüne bulaştırması normal değil mi? Böyle bir zihniyetten başka ne beklenebilir?
Koordinasyon bozukluğunu söyleyenlere hakaret etmek de suçluluğun yansımasıdır...
***
Bakınız bir arama-kurtarma ekibinin başında bulunan Merve Özkorkmaz, kendi Twitter hesabından durumu nasıl anlattı:
"Gaziantep Havalimanı'na iniş yaptık, otobüslere sevk edilip Gaziantep afet merkezine yönlendirildik. Afet merkezini bulmamız 2,5 saat sürdü çünkü boşaltılan ve taşınan 2 farklı adrese gittik ve kimse faal AFAD binasının nerede olduğunu bilmiyordu! Üçüncü adreste binaya vardık ve bir saat otobüste sevk edileceğimiz yeri bekledik. Gaziantep'in İslahiye ilçesine yönlendirildik.
Yolda trafik vardı, yakınlarına ulaşmaya çalışanlar ve şehirden kaçmaya çalışanlar yolu tıkamıştı ve yoldaki yarıklardan pek çok araç geçemiyordu. Bir saatlik ana yolu dört saatte geçtik ve İslahiye'ye saptık, bu sefer de köprünün yıkılmış olduğunu gördük. Açık görünen tarafından risk alarak geçtik ve kriz merkezine depremden 14 saat sonra vardık. Yol boyunca bir şey yapamamanın verdiği azap ile gözümüzü kırpamadık. Afet merkezine vardığımızda 1 polis arabası, bir tank, 1 mobil tır kapalı bir şekilde bekliyordu. Tuvaletler taşmıştı. İçecek su, yatacak yer, sarılacak battaniye yoktu. Polis benden, ben askerden, kriz merkezi jandarmadan su istiyordu, kimsede içecek su yoktu. Elektik vardı bir tek jeneratör sayesinde. Biz komut almaya hazır beklerken bize, 'uyuyun, sabah görev alırsınız' dediler.
Herkes birbirinin suratına boş boş bakıyordu, Sabah aç, susuz, uykusuz, tuvaletini yapamamış bir şekilde alana sevk edildik. Atandığımız enkazda bir inşaat ustası ve birlikte çalıştığı inşaat işçileri 5 kişiyi kazma kürekle çıkarmışlardı, geriye insan gücünün yetmediği çatı ve katları kontrollü kaldırarak altındaki 20 kişiyi çıkarmak kalmıştı."
***
Özkorkmaz, "İlk ekipler, helikopter ve malzeme ile direk alana, kriz merkezine bile değil mahallelere sevk edilebilirdi. AFAD'ın içinden çıkamadığı envanteri biz bu süreçte çok kısa zamanda oluşturabilir, ihtiyaç duyulan makine ve teçhizat konusunda bilgilendirme yapabilirdik. Yetkilendirme yapılmadı, sorumluluk alınmadı." diye devam ediyor...
Fotoğraf çok net değil mi?