Güneş sisteminde iki gezegen, ilk bakışta farkedilecek kadar diğerlerinden büyüktür. Jüpiter ve Satürn tam manasıyla birer gaz devidirler. Geçtiğimiz aylarda astronomlar, kaya gezegenlerin, yeryüzündeki hayata yardımcı olduklarını söylediler...
Jüpiter ve Satürnün kütleleri, sırasıyla Dünya kütlesinin 318 ve 35 katı kadardır. Güneş sisteminin yaratılışı sırasında bu iki dev kütlenin çekim kuvveti; mancınık gibi trilyonlarca kuyruklu yıldızı, Güneş sisteminden dışarılara, uzayın derinliklerine fırlatmıştır. Washington Carnegie Enstitüsünden George Wetherhill, uzun yıllar üzerinde çalıştığı araştırması hakkında Berkeley California Üniversitesinde bir konuşma yaptı. Wetherhill, güneş sisteminin yaratılışı sırasında gezegenlerin oluşumunu, bilgisayar simülasyonları kullanarak incelemekteydi. Bu araştırmacı, Jüpiter ve Satürnün, kuyruklu yıldızların hepsini dış uzaya değil, bir kısmını da İç güneş sistemine doğru fırlattığını buldu. Bu sebeple aşağı yukarı her yüz milyon yılda bir, yeryüzünde bir felaket yaşanmaktadır, 65 milyon yıl önce buna benzer bir felaketin, dinozorların ve bazı başka türlerin yeryüzünden silinmesine sebep olduğu sanılmaktadır. Wetherhillin yeni çalışması Jüpiter ve Satürnün, Dünyadaki hayat için oldukça önemli olduğunu ortaya koydu.
Jüpiter ve Satürnün kütleleri başlangıçta dünyanın 15 katı kadardı. Sonradan çekim tesiriyle hidrojen ve helyum gazları bu gezegenlerin atmosferini oluşturdu. Başlangıçta bu iki gezegenin -sadece çekirdek kısımları mevcut olduğu için kütlelerinin küçük olması, kuyruklu yıldızların dışuzaya fırlatılması hadisesinde doğrudan tesirli olmuştur. Eğer bu gezegenler yeteri kadar büyük kütleye sahip değilseler, eliptik yörüngeleri üzerinde, dışuzaydan İçgüneş sistemine yönelen trilyonlarca kuyruklu yıldızı, tekrar dışuzaya fırlatamazlar. Böylece İçgüneş sisteminde, üzerine hayat bahşedilen Dünya gezegeni için, dışuzaydan gelen kuyruklu yıldızlar önemli bir tehlike oluşturacaklardı. Ancak böyle olmadı. Jüpiter ve Satürn gezegenlerinin kaya nüveleri, çevrelerindeki hidrojen ve helyum gazını, kütlesel çekim kuvvetleri sayesinde zamanında çekerek, kendi toplam kütlelerini arttırdılar. Bu gezegenler yeterli büyüklükteki kütleye, yeryüzünde canlıların yaratılmasından önce ulaştılar. Böylece dışuzaydan gelen trilyonlarca kuyruklu yıldızı tekrar dışarıya fırlatarak Dünya adındaki mavi gezegene muhafızlık ettiler.
Öte yandan Jüpiter ve Satürnün, Güneşin Samanyolu galaksisi içindeki yolculuğunda, yıldızlararası boşlukta seyretmekte olan kuyruklu yıldızlara karşı da bir kalkan vazifesi göreceğini öğrenmiş oluyoruz. Eğer kâinatın başka yerlerinde, canlıların yaşadığı bir gezegen varsa; onun da Dünyanınki gibi kuyruklu yıldızlara karşı muhafızlık edecek dev gezegenleri olmalıdır.
Aksi takdirde dinozorların Dünyadan silinmesine sebep olduğu söylenen felaketin benzerleriyle çok daha sık karşılaşan bir gezegende hayat bulmak mümkün olmayacaktır. Dev gezegenlerin, dışuzaya sadece kuyruklu yıldızları fırlattığını söylemek aslında doğru değildir. 70li yıllarda uzaya fırlatılan insansız uzay araçları Pioneer-10. Pioneer-11, Voyager-I ve Voyager-II, aynı fizik prensibi düşünülerek, dev gezegenlerin dev çekim kuvvetleriyle ivmelendirilmişlerdir
Yeryüzü, itinayla muhafaza edilen mavi bir noktacığa benzemektedir. Uçsuz bucaksız uzayda kuyruklu yıldızlar, soğuk gezegenler, cehennem kadar sıcak yıldızlar ve birbirinden göz alıcı gök cisimleri arasında kargosu insan olan mavi bir noktacık...