DEVE BAŞINI ÇADIRA SOKARSA…
Dr. Noyan UMRUK
Meraklı bir gazeteci, çölde karşılaştığı Bedevi'ye sorar:
“İşler nasıl gidiyor, başınızdaki adamlardan memnun musunuz ?”
Bedevi “Bak sana bir hikâye anlatayım” der. Başlar anlatmaya:
“Bedevi aşiret reisi devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde kervanı ile yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren
tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde telaşla kanat çırpmaktadırlar. Çölün mutlak sessizliği, gittikçe yoğunlaşır…
Reis, bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu anlamıştır.
Pek kıymetli çift hörgüçlü devesini çökertir, üstünden iner. Adamlarına, heybesindeki sağlam bir kazığı kızgın kumlara çaktırır. Devesini sıkıca bu kazığa bağlatır.
Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde indirttiği
reis çadırını alelacele kurdurup, içine girer ve kapı örtüsünü de her iliğinden düğümler.
Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.
Çadır havalanacakmış gibi sallanmaya başlar; rüzgârın oluşturduğu
kum sağanağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır.
Bir kez devenin başını çadıra sokturdunuz mu…
Kum taneleri deveye de kamçı gibi vurmaktadır.
Deve homurdanır: “Efendi, bana bir şey olursa bu uçsuz bucaksız çölün ortasında sen de bensiz kalırsın. İzin ver en azından başımı çadıra sokayım.”
Bedevi devesinin dileğini kabul eder. Kapıyı bağlayan birkaç düğümü açar. Deve delikten başını içeri sokar…
Durmak bir yana, fırtına giderek gemi azıya almaktadır.
Deve tekrar söylenir: “Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur
ve şu an çok acıyor. İzin ver de, boynumu da çadıra sokayım.”
Biraz ikirciklenmeyle beraber bu isteğe de 'Pekiyi' der reis “Gel bakalım çadıra ortak oldun neredeyse…”
Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha kararlı bir sesle diklenir:
'Efendi, hörgücümü de çadıra sokacağım, yer aç!”
Reis bunu da kızgın kızgın söylenerek, kerhen kabul eder.
Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, çadırda, artık kımıldanacak yer kalmamıştır.
Bu durumda reisten önce, deve : “Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Hadi, sen yallah dışarı!” demez mi… İşte o zaman kıyamet kopar…
Kıyamet kopmuştur…Kopmuştur da…
Kıyamet kopmuş, reis celallenmiştir… Can havliyle aşireti ayağa kaldırıp, bu fırsattan istifade tüm sorun çıkaran develeri hallettirmeye başlamış, dünya aleme ne yaman adem olduğunu gösterivermiştir.
Lakin ortada nerede ise kervanı yürütecek deve kalmamış, kervan perişan olmuş, ahali ürümüş, aklı başında bedeviler üzülmüş, lakin kervan büzülmüştür…”