DEVLET ULUS’A KARŞI (VI)
Bir öneceki yazıda, Batı Tipi Modern Devlet’in ‘Yunan Felsefesi’, ‘Hristiyanlık’ ve ‘Roma Hukuku’na dayandığı söylemiştik.
Bu yazıda ise, ‘Modern Devlet’ kavramının, kavramsal oluşumu ve eleştirisini ele almayı sürdüreceğiz.
O arada, bir önceki yazıya genç bir araştırmacı tarafından “Yalnız idealizm ve realizm yerine, Hegel ve Von Mohl'ün "Rechtsaat" (hukuk devleti ya da hak devleti)'ne karşı Bismarck'ın "Machtstaat" (kuvvet devleti) de denilebilir.” uyarısı geldiğini belirtelim.
"Machtstaat" terimi, Almanya’da, kapitalizm öncesi dönemde, Fransa’daki düşünürlerden alınmış “Staatskörper”(Corps d’Etat) teriminden sonra, Hintze tarafından yine Fransızcadaki ‘Egemen Devlet’ (Etat souverain) anlamında kullanılmıştır (1).
Zaten, bu yazı dizimizde, ‘Devlet’ kavramının kavramlaştırılma sürecini ve bu sürecin tarihini ele almaktayız.
Bu aşamada şu söylenmelidir ki, politik terimlerin Almanca’dan çok Fransızca’dan alınması, 18.yy’ın ikinci yarısından itibaren ve özellikle de Prusya kralı Büyük Frederik (1712-1786)’in (ki, ‘Kral’ ünvanını ilk kullanan ‘souverain’ olmuştur), dönemin konuşma ve yazın dili olan ve hatta “Ben ancak atlarımla Almanca konuşabilyorum diyecek” kadar Fransızca’ya düşkünlüğüdür. (2)
Yine Büyük Frederik’in 1752 yılında kaleme aldığı ‘vasiyetnamesi’ olan ‘Politik Düşler (politische Träumereien)’de poltikayı bir ‘sistem’ olarak açıklamaya çabaladığı ileri sürülmektedir.
Bu da, incelediğimiz konu bakımından üzerinde durulması gereken bir ‘olgu’dur.
Çünkü, en azından Alman coğrafyasında ‘Modern Devlet’in oluşum sürecinin başlangıcına denk düşmektedir.
Kuram mı eylem mi?
Kimi zaman içeriğini bilmeden kullanageldiğimiz, kuramın mı eyleme yoksa eylemin mi kurama önceliği sorunu, işte ‘modern devlet’ kavramı bağlamında çok daha anlaşılır bir biçimde ele alınabilir.
Daha derinde ise, bir ‘terim’in hangi bağlamda bir ‘kavram’ oluşturabildiği sorunu yatmaktadır.
Tarihin ‘şema’laştırılması ile ‘toplumsal formasyon’ların şemalaştırılması bütün coğrafyalarda çakışmakta mıdır yoksa ayrılık ve giderek aykırılıklar da göstermekte midir?
Avrupa tarihi, ‘Antikite’/ ‘Orta Çağ’/ ‘Modernite’ üçlemesine göre şemalaştırıldığında, örneğin Fatih Sultan Mehmet Türklerin tarihinde ‘Modernite’nin başlangıcı olarak alınabilecek midir?
İşte ‘Modern Devlet’ terimi de, 18 ve 19.yy Alman coğrafyasında, bir bakıma terimin yakıştırıldiğı ‘olgu’ ortaya çıkmadan önce ‘kuramlaştırılma'ya çalışılmıştır.
O nedenle Fichte’den Hegel’e, Weber’den Schimitt’e, Frederik’ten Hitler’e ‘Devlet’ de ‘modernite’ de farklı adlandırma ve anlamlandırma göstermiştir.
Değil mi ki, dilsel kökeni ne olursa olsun, günümüzde de kullanılan ‘Modern Devlet’ olgusu ya da pratiği ortaya çıkmadan 18.yy’dan itibaren bir ‘Modernité’ terminolojisi tüm Avrupa’da yaygınlaşmaya başladı.
Oysa ‘kuram’, ortaya çıkacak ‘yeni olgu’yu betimlemek ve açıklamak için kurulmakta değil midir?
Bu kuruluşta kendi ‘terminolojisini de yaratacak.
Konuyu kavramak için, demek ki ‘Modern Devlet’ teriminin yanısıra ‘İdeal Devlet’ ve ‘Ideelle Devlet’ terimlerini de ele almak gerekecektir.
Ve belki de, genelde yapıldığı gibi, yine ‘Yunan Site-Devleti’nden başlamak gerekecektir.
Terim ve kavram olarak ‘Modern Devlet’
Bugün bile gelişigüzel olarak kullandığımız ‘Modern Devlet’ terimi, içeriğinden ayrı olarak Eski Yunandaki Kent-Devlet’leriyle Orta-Çağın ‘Despotik Devlet’lerinden ‘kronolojik’ olarak ayrıldığımızı göstermek için kullanılagelmektedir.
Bir ‘politik sistem’ olarak, çok istenirse ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ bile denilebilir.
Bu haliyle ‘ideal tip’ olarak ‘Modern Devlet terimi’, Eski Yunan Kent-Devlet’inin ‘ideal tip’inden farklı olacaktır.
Fakat ‘Anayasa Kuramı’ açısından betimlenen ‘Modernite’ kavramından da uzak kalabilecektir.
Ancak bu ikinci durumda, ‘terimsel’ değil ama ‘kavramsal’ bir ayrılık ve giderek bir aykırılıktan sözedilebilecektir.
Bu durum, ‘Modernite’ kavramının, ‘felsefî’ ve ‘anayasa kuramı’ açısından kesinliğinden gelmemektedir; çünkü zaten o da ‘göreceli’dir, ‘geçici’ yani ‘tarihsel’dir.
Kaldı ki, ‘Modernite’ kavramı kadar yozlaşmaya elverişli (Entartung- déjenération) ve yozlaştırılan bir kavram da az bulunmaktadır.
Benzer biçimde ‘demokrasi’ kavramı da hem Eski Yunan ve hem de Roma Hukuku açısından birbirlerinden çok farklı oldukları kadar belki de ‘modern zamanlar’ın en çok yozlaştırılan kavramı olmuştur.
Buraya kadar anlatılanlar ışığında, ilieri geri kullan ‘Modern Devlet’ ya da ‘İleri Demokrasi’ terimlerinin nasıl da ayırdında olunmadan kullanılabileceği gösterilmiş olmalıdır.
Hele bu, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığıyla birleştirilecek olursa, ilgili ’Devlet’in ne ‘haller’e düşürülebileceği hakkında, şimdiden bir ‘fikir’ edinilebilir.
(Sürecek)
(1) O. Hintze, “Wesen und Wandlung des modernen Staates”. In: Staat und Verfassung. Gesammelte Abhandlungen zur Allgemeinen Verfassunsgeschichte. (hrsg. G. Oesterreich), Göttingen, 1962, 470-496. Anan Sandor Pethi, « La naissance de l’état modern européen et les changements de sa fonction », International Relations Quarterly, Vil.1. No 4 (Hiver 2010/4)
(2) Potsdam civarında bir köylünün değirmenini satın almak isteyen Büyük Frederik’e, köylünün, “satmam bayım, kral da olsanız satmam, diretecek olursanız size “Berlin’de yargıçlar olduğunu anımsatırım” dediği söylenir.