DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (V)
Yurtseverlikten Ulusalcılığa
‘Ülke’ ile ‘ulus’un biribirleri yerine kullanılabildiğini görmüş bulunuyoruz.
1789 Devrimi dönemi öncesinde ise, ulusalcılıktan sözedilemez. Sözedilebilecek olan ‘yurtseverlik’ (patriotisme)tir.
Ve yine, Jean-Pière Chevenement’la birlikte denilebilir ki; herhangi bir ülke halkının bağımsızlık mücadelesini yürüten ‘Bağımsızlıkçı Ulusal Hareket’ler ile (mouvement indépendandistes ‘nationalistes’), küçültücü anlamda ‘ulusalcılık’ ya da, güzel Türkçemizle denildiği üzere, ‘milliyetçilik’ arasına da bir ayrırım koymak gerekebilir (1).
‘Nefsî müdafa’ durumu dışında, diğer ‘milliyet’lere üstünlük sağlamaya yönelen saldırgan bir ‘Milliyetçilik’ ile ‘Ulusalcılık’ bir tutulamaz da ondan.
Tam da bu nedenle, Birinci Dünya Savaşı döneminde, ‘emperyalist ülkeler’in ‘Milliyetçi’, çok daha yerinde bir deyişle, ‘ekonomik yurtseverlik’ duygularıyla hareket ettikleri ileri sürülebilse bile, onlarin bu tutumları da ‘Ulusalcılık’ kategorisine sokulamaz.
İşte, nasıl ‘Popülizm’ ile ‘Halkçılık’ bir tutulamıyor ve popülizm, kimi yer ve zamanda, halkçılığın bir ‘karikatürü’ olarak ortaya çıkıyor ise; benzer biçimde, ‘Milliyetçilik’ de çoğu yer ve zamanda ‘ulusalcılık’ın bir ‘karikatürü’ olarak ortaya çıkabilmektedir.
Kaldı ki, Milliyetçilik, her türlü ‘rejim’ altında varlığını sürdürebilirken, ‘Ulusalcılık’ ancak ‘evrensel değerler’e yönelik bir ‘Cumhuriyet’ rejimi içinde varolabilir (nationalisme républicain).
Tam da bu nedenle, Türkiye özelinde, Atatürk Milliyetçiliği gibi bir anlayış (deyim- notion) geliştirilmek istenmiştir. Bu, sanıldığının aksine, Mustafa Kemal’in kişiliğiyle ilişkili değil, ama kurduğu ‘Cumhuriyet’ rejimiyle ilgilidir.
Geçen yazıda sözünü ettiğimiz iki ‘Temel’lerden biri Bağımsızlık iken ikincisinin Cumhuriyet olduğunu anımasayalım.
Ulusalcılığın sağı/solu
Jean Jaurès Vakfı Yöneticilerinden Jean-Yves Camus, “Ulus sağcı mıdır solcu mu?” başlıklı yazısında, Ulus’un sağcı ya da solcu tanımlamasının bir anlamı yoktur diyor; yeter ki ‘içkin bir anlayış’la tanımlansın (un conception inclusive). Ancak ‘sağcı’lar, Ulus’u çoğunlukla ‘dışlayıcı bir anlayış’la (une conception exclusive) tanımlamaktadırlar (2).
Bu konuyu açmak durumundayız.
Herşeyden önce, ‘Ulus’un her türlü tanımlanmasının ‘ideolojik’ olacağı açıktır.
Öte yandan, Türk, Fransız, Alman, İngiliz başta olmak üzere, hiçbir ‘ulus’un ‘etnik-köken’ini ‘bilimsel olarak’ kanıtlamak, en azından günümüze değin, mümkün olmamıştır.
O nedenle, ‘Devlet’inin kurucusu olup olmadığı, bilimsel olarak kanıtlanabilir olsun olmasın, etnik-kökenine değil ama tarihsel-kökeni’ne inilmesi zorunluluğu çok eski dönemlere dayanan ‘destan’ (mit)larla doldurulagelmiştir. Kaldı ki, ‘ulusal ruh’ vermek açısından gereklidir de..
İşte ‘ulus’un ‘sağcı’ ve ‘dışlayıcı’ ya da genel olarak denildiği üzere ‘kafatasçı’ ve aynı anlama gelmek üzere ‘tekelci-tekbenci’ tanımlama isteği, ‘destan’ları gerçek, tarihi de yaşanmışlık olarak görmeye götürmektedir.
Yine de, XIXncu yüzyılda Fransa ve XXnci yüzyılın başında Türkiye’deki ‘tutucu sağcılık’ zamanla evrilerek, günümüzde ‘toplusal sözleşmeci’ ve ‘evrensel’ ulus tanımına yaklaşmış bulunmaktadır.
‘Ulus’un ‘solcu’ tanımına gelindiğinde ise, şunlar söylenebilir:
1789 Fransız Devrimi’nden önce de ‘Ulus’ sözcüğü kullanılmakta ama ‘küçük harfle’ yazılan bir sözcük olarak, hristiyan olmayan ‘yahudi ulusu’ (nation juive) için kullanılmaktaydı.
O günün Fransa’sı ise “Geniş toprakları üzerinde Hristiyan nüfusa sahip Fransa krallığı” olarak anılmaktaydı.
Oysa, bugün bile Yunanlılar Fransa’yı ‘Galya’ diye çağırırlar: ‘Gal’ ülkesi ‘Gaulle’ ülkesi anlamında.
Ve yine bugün, 26 Haziran 2016 günü, Galles Ülkesi ‘ulusal futbol takımı’ Kuzey İrlanda ‘ulusal’ takımını yenmiş bulunmaktadır.
XI. Louis döneminde, bugün Kuzey İrlanda’yı yenen Galles Ülkesi, yine bir Fransız hanedanı olmasına karşın, bugünkü Fransa’nın Orléans kentine kadar hüküm sürmekte olup, Fransızlar ancak ‘Ulusal Kahraman’ları Jeanne d’Arc hareketiyle ‘bağımsızlıklarına kavuştular (1429).
İşte bütün bu tarihsel, coğrafî, etnik, ekonomik, politik, psikolojik, sosyolojik, ideolojik karmaşıklık ve ‘gerçeklik’ler karşısında; ‘Dil ayrımı, inanç farklılığı, düşünce ayrılığı, ekonomik varlık ya da yoksulluğu dikkate alınmaksızın’, Devlet’in koyduğu yasalar çerçevesinde ‘herkesin özgür ve eşit yurttaşlar’ olarak kabul edilmesi yeni bir ‘Ulus’ anlayışına yönelecekti. Tarihsel ve toplusal olguların bu yönde bir baskı, bir basınç yaratacağı kesindi.
İşte bu basınç, Fransız halkının ‘ulu’ olmasından değil ama önce Fransa topraklarında günyüzüne çıktığı için, Fransız Devrimi büyük ‘İnsanlık Devrimi’ olarak anılmaktadır.
Sağcılar gibi ‘semboller’e değil ama evrensel denilebilecek bu tür ‘değer’lere dayanan tanımlanmaya da Ulus’un ‘solcu’ tanımlaması denilebilir.
“.(x)...Cumhuriyetini kuran halka ..(x).. Ulusu denir” formülü böylece bulunmuş oldu.
Burada vurgulanması gereken bir iki başlığa değinilmeden olmaz:
- ‘Devlet’ kurulmadan ‘Ulus’ kurulamamaktadır.
- (X) Cumhuriyeti kurulmadan, bir (x) meşrutiyeti, bir (x) krallığı var demektir
- O meşrutiyet, krallık ya da imparatorluk döneminde (x) ulusu yoktur, olamaz; o krallığın, o imparatorluğun (x) uyruğundan sözedilebilir ancak
- Tam da bu nedenle, ‘ulus’, hem ‘modern zamanların’ bir ürünü ve hem de ‘Devlet-Ulus’un bir ürünü olmaktadır
- Sembollerden çok değerelere dayanmaktadır
- Eşit yurttaşlık ilkesi gereğince herhangi bir birey, grup ya da soya ‘ayrıcalık’ tanınmamakta, tersine bunları ortdan kaldırmak amacındadır
Bu başlıklar uzatılabilir ama, bir ‘ulus’un solcu tanımının nasıl oluştuğunu göstermek bakımından bu kadarı yeterlidir diyelim.
Yukarıda ‘Ulus’un sağcı tanımlamasının da bu ‘anlayışa’ yaklaştığından sözetmiştik.
Ancak ve ne var ki; gerek post-modern ‘solcular’ ile ‘ültra-modern’ sağcılar, bu Devlet-Ulus modelinin de ‘aşılabileceği’ ve hatta ‘aşıldığı’ savını ileri sürmekten geri kalmamışlardır.
Bu ‘kültürel görelilik’ temelinde, güya ‘Ulus’u aşıp, gerçekte tarih öncesinin ‘kabileciliği’ ile sınırların olmadığı bir ‘göçebeliği’ uygun gören, sağ ya da sol, post-modern liberal akımların tasarladıkları düzende artık ‘Ulus” şöyle dursun, ‘toplum’dan sözedilemeyeceği de açıktır.
‘Devlet’siz, ‘Ulus’suz, ‘Vatan’sız ‘kültürel varlıklar’ın oluşturmayı tasarladıkları ‘toplum’ ise ‘kültürel’ ya da değil ama bir ‘varlık toplamı’ ya da ‘sürü’ olmaktan öte gidemeyecektir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Tam da bu nedenle, çoğu yerde ‘Ulusalcılık’ ile ‘’Milliyetçilik’i ayırdetmede bu iki terimin ayrı tanımlamalar olarak kullanılmasının yararlı olacağını ileri sürdük.
(2) Jean-Yves Camus, “La Nation est-elle de droite ou de gauche?”, RIS, n°102, pp:87-92