DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (XI)

DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (XI)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Tem 04, 2016 22:10

DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (XI)
“Kurmak” için önce “Yıkmak” gerekir
Ad-dawla al-islamiyya ya da ‘Da-eş’in neden önce Irak’ta kurulduğunu anlayabilmek için, Irak’ın son otuz-otuzbeş yıllık yakın tarihine bakmak gerekiyor.
1980-1988 Iran-Irak savaşı;
1990-2003 tarihleri arasında ‘sıkı’ bir ‘uluslararası ambargo;
1991 Kuveyt savaşı ve Irak’ın ekonomik altyapısının Koalisyon güçlerince tamamen darmadağın edilmesi;
2003-2013 yılları arasında, ‘ekonomik ve politik’ iktidarın elden elde dolaştırılması.
Bu koşullarda, Irak diye bir ‘Devlet’in varlığından sözetmek kuşkusuz güç olacak ve De-eş değil ama istenirse bir Ma-eş ‘Devleti’ bile ‘kurulabilecekti.
Demek ki, Ad-dawla al-islamiyya adlı bir ‘terörist örgüt’ için neredeyse ‘dikensiz bir gül bahçesi’ hazırlanmış olmaktaydı.
Yani Da-eş’i ABD ya da Batılı güçler kurmasa da, Irak topraklarında eli silah tutan herhangi bir örgüt kolaylıkla bir ‘egemenlik alanı’ yaratabilecekti.
Nitekim, Kuzey’deki Kürt aşiretleri de, ileri-geri ‘Devlet’ olduklarını ileri sürebilecek ve ülkenin Arap ve Kürtlerle ‘eşit kurucu ögesi’ olan Türkmenleri yok sayabileceklerdi.
İşte bu koşullarda, ve o arada Suriye’de de ‘muhalif gruplar’ın silahlı mücadelesi yaygınlaşmış olduğu için, 29 Haziran 2014 tarihinde, Ebubekir El Bağdadi (İbrahim Avad İbrahim El Bedri) İki ülke topraklarını da kapsayan ‘Halifelik’ini ilan etti.
Sözkonusu alan İngiltere büyüklüğünde bir yüzölçümü ve 10 milyon kadar insanı kapsamaktaydı.
Oysa, Suriye’deki ‘Muhalefet’ 2011 Mart ayında başladığında, henüz silaha sarılmamıştı. Ancak altı ay içinde, yani 2011 sonbaharında, Amerika bölgeden ‘vurucu gücü’nü çekerken, başta Körfez Ülkleri ve Türkiye olmak üzere, ‘dış yardımlar’ sonucunda Suriye de ‘kanlı çatışmalar’a sürüklenmiş oluyordu. Kaldı ki, Bağdat yönetimi (Nuri al Maliki) de, sünni savaşçılardan (Al-Kaide’ye bağlı cihadistler) kurtulmak için onların Suriye’ye geçmesini özendiriyor ve destekliyordu.
Juppé-Wrighte Planı
Skeys-Picot’dan 95 yıl sonra, bu kez Fransız Dış İşleri Bakanı Alain Juppé ile Amerikan Robin Wright arasında, Libya’dan sonra Irak ve Suriye’nin parçalanması ve bu iki ülke topraklarında, bir Şiî, bir Sunni ve bir Kürt Devleti kurulması kararlaştırılıyordu.
Bu ‘antlaşma’ açık olup, neredeyse otuz yıllık bir ‘proje’nin ürünüydü ve ayrıntıları iki yıl sonra New York Times gazetesinde yayımlanacaktı. Ancak Türkiye’de dönemin başbakanı ve o dönemin Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ne Amerikalılar, ne Fransızlar, ne de Arap ‘sözde’ Devletleriyle yaptıkları anlaşmaları Türk kamuoyuna açıklamıyorlardı. Bir ‘küp’ün içinde saklanan ‘sır’lara bir yenisi eklenmiş oluyordu, o kadar.
Oysa, Alain Juppé, olmayacağını çok iyi bildiği halde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine ve ‘Kürt sorunu’nun çözümünde Fransa’nın destek olacağını; Katar’ın Doğu Anadolu’da yapacağı yatırımları finanse edeceğini söylüyordu (Mart 2011).

O arada, El Kaide’nin ‘para babası’ olan Yasin El Kadı ABD ve İngiltere’de ‘terörist listesi’nden çıkarılıyor (Eylül 2010) ve Türkiye’de hakkında işlem yapılmayacağı konusunda ‘Bakanlar Kurulu Kararı’ yayımlanıyordu (Ekim 2012).
Türkiye elini çabuk tutup, 15 Eylül 2011 tarihinde, İstanbul’da, Suriye Rejimine muhalefet eden otuz gruba ait 400 kişilik bir ‘Suriye Ulusal Konseyi’ (SUK) kuruyor, SUK bir ay sonra Suriye’deki ‘Devrimci Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyon’una katılıyordu (DMGUK).
Türkiye böylece, Tunus’ta başlayan ‘Arap Baharı’na taraf olup, kendi komşuları dahil, yirmiden fazla ülkenin ‘rejimlerinin ve sınırlarının değiştirilmesi’ne katkı sunuyordu.
Kaldı ki, o dönemin başbakanı, bu ululslararası projenin ‘Eşbaşkanı’ olduğunu açıkça söylemekten çekinmiyordu.
Gâvur olsa yapmaz!
Fransız Dış İşleri Bakanı Alain Juppé’nin, bu girişimlerini duyan ve onun son ‘İnsan Hakları Konsey’inda yaptığı konuşmaya gönderme yapan Suriyeli Katolik bir papaz, Alain Juppé’ye ‘açık mektup’ yazarak aşağıdaki konulara dikkat çekiyordu.
1°-Sayın bakan, bir üniversite profesörü ve Fransa gibi bir ülkenin Dış İşleri Bakanı olarak, bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ‘meşru’luğuna, sadece ve ancak, o ülke halkının karar veriyor olduğunu bilmezlikten gelmemelisiniz.
2°- Suriye, egemen bir ülke ve Birleşmiş Milletlerin ‘kurucu üyesi’dir
3° Batılı’lar olarak sizlerin Amerikalarda, Afrikalarda yaptıklarınız şöyle dursun, son yıllarda Afganistan, Irak, Pakistan ve Libya’da yaptıklarınızın, ‘insan hakları’yla bir ilgisinin olmadığı açıktır
4° Sayın Bakan, Suriye üzerinde oynan oyunun son iki aylık gelişmelerini değerlendiren Pentagon danışmanı Michèle Flournoy’un açıklamaları, ülkemiz hakkında ne düşündüğünüzü apaçık ortaya koymaktadır. [Michèle Flournoy, Center for Strategic and International Studies (CSIS)’te başdanışman iken, 2009’da Kurt Campell ile birlikte Center for a New American Security (CNAS)’i kurup başkanlığını yürütmüştür. Obama döneminde Pentagon’da en yüksek makama gelen kadın olarak ünlenen Michèle Flournoy, Robert Gates ve sonra Leon Panetta’nın yardımcısı olarak çalıştı.]
5°- Bu Michèle Flournoy öylesine pragmatik ve akılcıdır ki, bir kaç ay içinde Cumhurbaşkanı Esad’ın devrileceğine tüm dünyayı inandırmış bulunmaktadır. [O nedenle olsa gerek, Türkiye’de kimi politikacılar Şam’da namaz kılmak üzere abdest almaya başlamışlardır bile].
6°- Michèle Flournoy’a göre, Suriye’nin böylece İran ve Hizbullah’la ilişkisi kesilecek ve İsrail’le barış anlaşması imzalanacaktır. Demek ki, Esad’ı devrimeye yönelik tüm çabalar, bölgede İsrail’in ‘güvenliği’ ve gönenci içindir. Koskoca Fransa’nın bu ‘İsrail oyunu’na alet olması, sizce doğru mudur?
7° -Siyonizmin bir aleti olmadığınızı düşünebiliyor musunuz?
8°- Göründüğü kadarıyla Batı yerinde durmaktadır ama artık ‘Batı’ olup olmadığı tartışmalıdır.
9°- Ve Avrupa, Amerikan Treninde bir vagon olmanın ötesine geçememektedir. Avrupa artık ‘egemen’ olmak yerine, Amerikan yönetiminin bir oğlan (Valet)’ı konumuna düşmüştür. [Valet, yani iskambildeki oğlan. Joker de denilebilir, Bacak da; ve her üç anlamı da bugünkü Avrupa’ya yakışmaktadır].
10°- Her şeye karşın, katolik bir Suriyeli olarak, müslüman kardeşlerimizle birlikte Suriye Cumhuriyeti’mizi canımız pahasına savunacağımızı tüm dünyanın bilmesini isterim.
İşte Suriyeli katolik papaz, katolik Fransa’nın o dönemdeki Dış İşleri Bakanı’na böyle yazıyordu.
Ne var ki, aradan beş yıl geçtikten sonra, onca melanete karşın, papaz ve Esad’ın Suriye’deki görevlerini sürdürdükleri görülmektedir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x