DEVLET-ULUS’LARIN HAK VE ÖDEVLERİ
Karl Müller, Görüşler ve Tartışmalar dergisinde, ‘Hukuka Saygılı ve Barışı Koruyan Egemen Devletler Avrupası İçin’ altbaşlığıyla yayımladığı makalesinde Devlet-Uluslar’ın öncelikli ‘hak ve ödevleri’ni ele alıyor (1).
Yazar, özde, biri ‘Avrupa’ya sığınmacı göçü’nü ele alan Alman gazeteci Frederike Beck’in yeni çıkan kitabı (2), öteki Hollandalı Thierry Baudet’nin Ulusal Devlet’e Saldırı (3) başlıklı çalışmasını irdeliyor.
Hemen belirtelim ki, Devlet-Ulus terimiyle (Fransızca Etat-Nation) Ulusal Devlet (Fransızca Etat National) terimlerini birbirleri yerine kullanmadığımız gibi, ikisinin ‘aynı şey’ olmadığını da uzun süredir ileri sürmekteyiz.
Ne ki, gönderme yaptığımız yazarın kullanış biçimine saygı olarak, ‘Ulusal Devlet’ demek zorunda kalabiliriz.
Ve keşke, şu yeryüzünde bir ‘Ulusal Devlet’ olsa da, ondan doyasıya sözetmek olanağımız olsa diye yerinip durmaktayız.
Zaten, Karl Müller’in özetleyeceğimiz makalesinde ‘bu ayırımın’ biraz daha belirgeleşeceğini ummaktayız.
Acaba ‘Devlet-Uluslar’ öncelikli ‘hak ve ödevleri’ni gereği gibi yerine getirmiş ve böylece ‘Ulusal Devlet’ niteliği kazanabilmişler midir; yoksa beşyüzyıllık bir geçmişe sahip olmalarına karşın, tersine bir ‘evrim’ göstererek hem kendi ‘egemenlik’lerini ve hem de kendi ‘halklarının egemenlikleri’ kemiren bir ‘süreç’ mi izlemişlerdir?
Bu bağlamda, Thierry Baudet’nin çalışmasının birinci ve üçüncü bölümlerini öncelikle ele almakta yarar var. Yazar birinci bölümde, ‘Devlet-Ulus’un doğuşu üçüncü bölümde de ‘Devlet-Ulus’un önemi’ni irdelemekte.
Devlet-Ulusların Doğuşu
Batı Avrupa’da Kutsal Roma İmparatorluğu (962-1806) döneminde, Lartince, İtalyanca, Fransızca (O dönemde Romanca); Almanca, Hollandaca, değişik Slavca’lar ve yine değişik Almanca dillerinin bölgesel diller olarak kullanıldığı; Augsbourg Antlaşması (1555)’yla Lutherci ve Kalvinistlerin dinsel açıdan barıştıkları ve Westfalia Antlaşması (1646)’yla da biribirlerine yönetimsel olarak saygı gösterilmesine karar verildiği aşamalardan geçilerek, sekiz yüzyıllık bir ‘karmaşa dönemi’ yaşanmıştır.
Kuşkusuz ‘göreli’ olarak kimi krallık ya da prensliklerin ‘özerkliği’ ya da ‘egemenlikleri’ sözkonusu olsa da, günümüzde kullanılan anlamda ne bir ‘Devlet’ ve ne de dolayısıyla ‘Ulus’tan sözetmek olanaklı değildir.
Bununla birlikte, çoğu tarihçi, ‘Devlet-Ulus’ların başlangıcını 1648 Westfalia Antlaşması’na dayandırırlar.
Çünkü, İstanbul’un Türkler tarafından alınması ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılması (1453), Batı Avrupa halkları için bir ‘kaos’ dönemi olmuş ama önemli bir ‘Egemen Devlet’in kuruluşuna yol açmamıştır.
Bu dönemde, Fransa, Büyük Britanya, Kimi İskandinav ve Doğu-Avrupa ‘Devlet’leri, göreli olarak ‘Devlet-Ulus’ niteliğine doğru evrilseler de, henüz korporatif (lonca düzeni) ve sıradüzenli (hiérarchisé) bir yapıya sahiptirler.
İlk ‘Ulusal Devlet’ girişimi Fransız Devrimi’yle olacak (1789), ancak ‘Devrim’ kendi kurallarını kısa aralıklarla uygulamaya koysa da, halkın eşitlik, özgürlük ve ‘egemenlik’ hakkı ‘kağıt üzerinde’ kalacak ve 18 Brümer (9 Ekim) 1799’da Napolyon’un darbesiyle ‘Burjuva Diktatörlüğü’ne evrilecektir.
‘Diktatörlük’ değil ama ‘Burjuva Demokrasi’leri bile denilse, bu tip ‘Devlet’lerde, ‘egemenlik’ acaba gerçekten halkta mıdır yoksa, kimi devlet büyüklerinin ‘babaannelerinin resmi’ gibi, sadece ‘Meclis’lerin duvarlarına asılı mı durmaktadır?
İşte ‘Devlet-Ulus’ ile ‘Ulusal Devlet’ arasındaki ayırım tam da burada ortaya çıkmaktadır.
Çünkü, hâlâ ‘Demokrasi’, ‘Temsili Demokratik Rejim’ ya da ‘Parlamenter Rejim’ denildiği zaman, akan sularla birlikte çalışan beyinlerin durduğu bir aşamadayız.
Ve o nedenle ‘Devlet-Ulus’ ile ‘Ulusal Devlet’ arasındaki ayrımı kavramak kolay olmamaktadır.
Nasıl ‘Demokrasi’ denildiğinde insanlığın bundan daha iyi bir ‘rejim’ bulamayacağına inanılıyorsa, ‘Ulus Devlet’ de kafalardaki ‘ideal Devlet’ olarak şekillenmektedir.
‘İdeal’ ya da değil, ama önce ‘Devlet’in tanınması gerekiyor.
Sonra ‘Egemenlik’ ve hem ‘Devlet’in egemenliği ve hem de ‘Halk’ın ya da ‘Ulus’un egemenliği ayrı ayrı ele alınmak gerekiyor.
Ve döne döne de olsa, bu konuları yinelemek gerekiyor.
Ta ki Türkiye’de ‘Ulusal Devlet’ diyen dillere acı biber sürüle...
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1)Karl Müller, « Priorité aux droits et devoirs des Etats-nations », Horizons et débats No 19, 6 Eylül 2016
(2) Frederike Beck, L’agenda secret de la migration. Comment des réseaux élitaires avec l’aide de l’UE, de l’ONU, de fondations très fortunées et d’ONG tentent de détruire l’Europe, (2016, Almanca, ISBN 978-3-86445-310-6)
(3) Thierry Baudet, Attaque contre l’Etat national, (2015, en allemand, ISBN 978- 3-86445-222-2).