DEVLET ÜZERİNE (5)
Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devlet’in Kökeninde, tarihin her özgül döneminde (caractéristique), Devletin yönetici sınıfın ayrıcalıklı ‘araç’ı olduğunu söylerken, böyle olmayan dönemlerin varlığına mı işaret ediyordu acaba?
Nitekim de Jassay de, İngiltere’de burjuvazinin ‘Devlet görev’leri için her zaman öyle çok istekli olmadıklarını yazıyor.
Kaldı ki, günümüzde burjuvazi için ‘milletvekili ya da bakan olmak’ ayıplanacak bir iş olmuştur. Hele bürokrat olmayı kesinlikle kendilerine yedirmezler. Onlar ancak ‘Devlet adam’larına destek olurlar.
Her şeyden önce, Bir ‘Devlet Kuramı’ için, Marx ne dedi, Engels ne dedi ya da Lenin yaptı diyerek, ‘Marksist Devlet Kuramı’ üzerine ‘ahkâm kesmek’ yerine, herbirinin ‘kendi dönemi’ndeki gözlemleriyle bugünkü ‘gözlem kulemiz’den görebildiklerimizi karşılaştırmamız gerektiğini belirtelim.
O zaman, önce ‘Genç Marx’tan ‘Olgun Marx’a giden süreçten başlanabilir.
Araç ve Aygıt
Hep söylegeldiğimiz, Devlet’in de Ulusun da birer ‘tarihsel kategori’ olarak ele alınması gerektiğidir. Kendine özgü bir ‘sistem’ ya da ‘alt sistemler’ bütünü.. Ancak bu ‘sistem’, Mannheim’ci anlamda, insan zekasının değişmez örgüsü gibi bir ‘aygıt’ olup, yeldeğirmeni türü bir ‘mekanizma’ ya da ‘araç’ değildir.
Öyle direksiyonuna geçilip, istenilen yöne götürülebilecek bir kamyon ya da otobüs de değildir.
Eğer ille de bir ‘çark’a benzetilecekse, bu olsa olsa ‘feleğin çarkı’na benzetilebilir.
O nedenle, ‘Devlet aklı’ türü bir deyim kullanılacaksa eğer, bu, ne ‘sucuk muhasebeciliği’yle ve ne de ‘hesap uzmanlığı’yla elde edilebilecek bir ‘akıl’ olamaz.
İşte Rousseau’nun ‘ortak istenç’ diye adlandırdığı o ‘akıl’ ya da ‘ruh’ (esprit), Hegel’de hem Devlet’e ve hem de Ulus’a atfedilmektedir.
Tam da bu nedenle, eğer Devlet ya da Ulus’un ‘öz’leri tanınmak isteniyorsa, zorunlu olarak onların ‘tarih’lerine bakılacaktır.(*)
O çok bilinen ‘Önsöz’de, « Devlet biçimlerinden başka bir şey olmayan hukuksal ilişkiler, diyor Marx, sözde insan esprisinin genel evrimiyle açıklanabilirler ancak”.
İşte, en ileri Marx düşmanı, Karl Popper’in bile ‘bilime en büyük katkı’ olarak değerlendirdiği bu tümcedeki ‘sözde’ sözcüğü, tarihin ‘ayakları üstüne’ oturtulmasından başka birşey değildir. Ancak Popper, tümcenin ‘sözde’ kısmıyla pek ilgilenmeyecektir.
O zaman, tarihsel süreç içinde, ‘Devlet biçimleri’nin ‘evrimi’ incelenmeden ‘Devlet’in özü’ de kavranamayacak demektir. Şu koşulla ki, Hegel’e göre ‘görüş ve düşüncelerimizi’ belirleyen ‘gelenek’ ve ‘ulusal çıkar’lar iken Marx’ta bu ‘sınıfsal çıkar’lara dayandırılacaktır.
İlk bakışta ‘gelenek’ ve ‘ulusal çıkarlar’ çok daha ‘sempatik’ görünmesine karşın, bunların götürülüp ‘Prusya Monarşisi’nin çıkarlarına bağlanmasına, Alman uyruğuna dahil olmayan uyruklarca benimsenmesi ise oldukça zor görünmektedir.
Makine ve mekanik
Devlet’i salt bir ‘araç’, bir ‘makina’ gibi değerlendirmenin ötesinde, işleyişindeki ‘mekanik’lik konusu da tartışma konusu olmuştur. Sınıfsal ya da ulusal, ‘çıkarlar’, doğrudan ya da ‘mekanik’ bir biçimde, ‘Makine’nin ‘evrimi’ni yönlendirmekteler midir acaba?
Napolyon Bonapart’la ‘Dev bir Makina’ya dönüşen ‘Devlet aygıtı’, kırk yıl sonra Louis Bonaparte döneminde ‘dejenere’ olmuş, Büyük Devrim’den seksen yıl sonra ise ‘yok olma’ noktasına gelmiştir.
İşte Marx’ı ölümünden bir kaç yıl önce ‘Fransa’da Sınıf Savaşı’nı yeniden incelemeye zorlayan, o seksen yıllık dönemdeki gelişmeler olmuştur.
Kaldı ki, o arada, Avrupa’daki mücadelenin yavaşlaması üzerine, Rusya ve Avrupa dışındaki bölgelerde, köylü ile toprak ağaları arasındaki mücadeleyi de incelemiştir.
Yani, Marx’ın ‘Devlet kuramı’, sanıldığı ve sunulduğu biçimiyle, tez-antitez-sentez gibi sıradan bir diyalektik akılyürütmeyle varılan bir ‘çıkarım’ olmanın ötesinde, her somut gelişmenin dikkate alındığı bir ‘bilimsel kuram’dır.
Dolayısıyla, bu kurama ‘mekanik’lik yüklemek, kuramı iyi incelememekle birdir.
Devam edeceğiz (**)
Habip Hamza Erdem
(*) Burada, önemli olan geçmiş değil ‘günümüz’dür diyenler olacaktır. Ya da ‘Zamanın Ruhu’ programları yapanlar da çıkabilir. Oysa Hegel’e göre « Ruh’un ne geçmişi ve ne de geleceği vardır, o bugüne aittir ; geçmişin tüm aşamalarını içermekle birlikte onu aşmıştır ». Ama ne yazık ki, geleceği de yoktur. O zaman bizim ‘Zamanın Ruhu’cularının da ‘tarih’i Dr Recep monarşisiyle sonlandırmak istedikleri gibi sonuca varılabilir.
(**) Kimi ‘çokbilmiş’lerimizin, bilmediklerini bilmedikleri gibi, öğrenmeye de gereksinmeleri olmayabilir. ‘İdeolojiler’ öldüğü için de, beyinlerini tınaza yatırabilirler. Ki genetiği bozuk ‘düşünceler’ çok daha kolay filizlenebile.. Dr Recep Monarşisi’nin iskeletini çıkarmaya yönelik bu yazı dizisi biter mi bilemem, ama sürebildiği kadar sürecek.