DEVLET ÜZERİNE (XVII)- AVRUPAÎ BÖLGECİLİK

DEVLET ÜZERİNE (XVII)- AVRUPAÎ BÖLGECİLİK

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Prş Kas 12, 2015 0:14

DEVLET ÜZERİNE (XVII)- AVRUPAÎ BÖLGECİLİK
Televizyonda bir tarih öğretmeni, ‘Fransa anayasası’nda ‘aykırılık’ın bir ‘insan hakkı’ olarak tanındığını söyledi.
Bu değerli öğretmenimizin, Türkçe’deki ‘Dik başlılık’ ile ‘Başı diklik’ arasındaki ayırımı bildiğini varsayalım.
‘Aykırılık’ ise, 1789’dan buyana dillendirilen ‘baskıya direnme hakkı’yla karıştırılıyor olabilir.
Gerçekte, ‘Fransız demokrasisi’nin üç temel ögesi şöyle sıralanabilir :
- Yasa önünde eşitlik, yani kendi erdem ve yeteneklerine bakılmaksızın, ya da bunlara dayanarak bir ‘ayırım’ yapılmaksızın, yasa önünde herkesin eşit olması
- Her yurttaşın kendi ‘özgün irade’leri üzerinde bir ‘genel irade’nin varlığını kabul etmesi ve bu ‘aşkın’ iradeyi oluşturan öge olmaktan mutuluk duyması
- Devlet’in egemenliği : Yani ilk iki ilkenin ‘güvenliği’ni sağlayacak bir ‘güç’ün varlığının kabul edilmesi. Bu ilke, Fransız anayasalarında ‘hukukun üstünlüğü’ (sécurité juridique) biçiminde de yorumlanmaktadır.
Gerçekten de, burada hukuksal ‘güvenlik’ (sécurité), ‘emniyet ve asayiş’ (sûreté)in sağlanması kadar ve belki de ondan çok, 1789’un ‘İlkeleri’nden özgürlük, mülkiyet ve baskıya karşı direnme gibi, doğal ve imprescriptible ‘insan hakları’ndan biri olarak görülmektedir (1).
İşte tam da burada, Cumhuriyet’in ‘bir ve bölünmezliği’ kendisini dayatmaktadır. Çünkü, ‘genel irade’ye varabilmek için ‘tüm yerel (territoire) aykırılıklar’ın ortadan kaldırılmış olması gerekmektedir.
Demek ki, bireysel ve bölgesel ‘aykırılık’ların bir ‘hak’ olarak görülmesi, Fransa anayasaları ve dolayısıyla bu anayasaların ‘başlangıç ilkeleri’ olan 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları beyannamesinde değil ama bir başka ‘İnsan Hakları’ (1948) ‘beyannamesinde dile getiriliyor olabilir, ki ‘insanı insanlıktan çıkaran haklar beyannamesi’ olarak da adlandırılabilir.
Bu ‘sözde’ insan hakları da sadece Fransa’da değil, ama önce Avrupa genelinde ve sonra da tüm ‘yerküre’de uygulamaya konulmak istenmektedir.
Avrupa Birliği ve Bölgecilik
Öncelikle belirtilmesi gereken, Avrupa Birliği’ni ‘kuran irade’nin, Avrupalı halkların iradesi olmayıp ‘uluslararası teknokratlar’ın ‘iradesi’ olduğudur.
Yapılmak istenen ne varsa, denildiği üzere, aşağıdan yukarı değil ama yukarıdan aşağı bir anlayışla yapılmakta ; ve o arada ‘hak’, ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’ vb terimlerin yanısıra ‘uyduruk İngilizce’den yeni ve ‘anlamsız’ terimler satışa sunulmaktadır. Ve ne yazıktır ki, yine çokça kullanılan bir deyişle, geniş bir ‘alıcı kitlesi’ bulmaktadır.
Sözgelimi ‘Bölgecilik’, duygusal anlamıyla hiç de ‘zararlı’ bir anlayış değildir. Elazığ’lı yerdeşlerimi diğer ‘iller’e oranla daha bir tutarım. Hele bölge küçüldükçe, diyelim Keban ya da Ağınlıları Karakoçanlılara oranla daha yakın duyumsarım.
Erzurumluya oranla Tuncelili, Mardinliye oranla Diyarbakırlı daha ‘yakın’ gibi gelir bana.
Buna kimi düşünürler ‘yerel yurtseverlik’ (patriotisme terrien) diyorlar. Bir de ‘yönetsel yurtseverlik’ (patriotisme administratif) var ki, köken olarak, St Thomas d’Aquin’e uzanan ; aile, kent, Devlet sıradüzenine doğru genişleyen bir ‘yuvarlar yuvarı’ (sphère de sphère) olarak düşünülebilir.
Her ‘yuvar’ bir ‘dünya’dır kendi içinde.
Yöneticiler de, ‘baba’, ‘vali baba’ ve ‘Süleyman Demirel’ olarak gidecek demektir. Ne var ki, ben babamı ‘Vali’den de ‘Süleyman Demirel’den de önde tutmak durumunda kalacak olursam ; ‘yuvar’ kendi içinde kapanacak ve hiçbir zaman benim ‘Vali’ ya da ‘Süleymen Demirel’in ‘yerini almam’ sözkonusu olamayacaktır.
Çok daha önemlisi, Cumhuriyet’in ‘genel iradesi’ gerçekleşmeyecek, ‘ulus’ kavramına ulaşılamayacak demektir.
Bu koşullarda olsa olsa, ‘yerel yurtseverlik’ ‘mikro milliyetçilik’ olacak, Devlet salt ‘asayiş’ işlevini sürdürmekle sınırlandırılacak ve ‘bireycilik’ tavan yapacaktır.
İşte, kabaca, Avrupa Birliği’nin öngördüğü ve kural ve yasalarını koyduğu ‘bölgecilik’ anlayışı budur.
Devlet’i ve o arada Ulus’u da ‘müzeye kaldırma projesi’.
1992 Mastrich Sözleşmesi, tüm Avrupa’yı Almanya (Deutschland)’nın ‘land’ları gibi, ‘bölünenilir egemenlikler’ (souveraineté divisible), şirketten yeryuvara uzanan ‘iyi yönetim (gouvernace), uluslararası teknokrasi ve finansmanla destek (subsidiarité) ve tümünün olusturduğu bir örümcek ‘ağ’ıyla (réseaux) sarıp sarmalamıştır.
2015 yılı içinde, bu ağa ‘takılan’ Yunanistan’ın ‘hal’i henüz utulmamış olsa gerektir.
Bu konuyu burada keserken, denilebilir ki; her ne kadar yeni ve çoğu biribiri yerine kullanılabilen ‘uydurma terimlerle piyasaya sunulan ve sununun istemi yarattığı yasasına uygun olarak, alıcı bulan ‘Avrupa Birliği’ düşü ve ‘kuram’ının özü budur.
İşte gelişigüzel kullanılan ‘aykırılık’lar, ‘farkındalık’lar, ‘öteki-berikiler’, pozitif-negatif ‘ayrımcılıklar’, vb gibi hergün yenisi piyasaya sürülen ‘hak’ların ‘doğal insan hakları’ ile ilgisi yoktur.
Şöyle de denilebilir; özgürlük ve özgürlükle adalet arasında yer alan eşitlik dışında, doğal, insana özgü, insandan sökülüp atılamayacak, eternel ve evrensel ‘insan hakkı’yoktur.
Ve dikkat edilirse ‘mülkiyet hakkı’ bu haklar arasında yer almamasına karşın, bu hakları ‘güvence’ altında tutabilecek ‘güvenlik hakkı’na ‘gereksinme’ vardır.
İşte salt ‘asayiş’ değil ama sözkonusu hakları ‘güvence’ altında tutabilecek bir ‘aygıt’, ya da ‘Devlet’e gerkesinme vardır. Şu koşulla ki, Devlet’in de ‘insan doğası’na uygun bir ‘yapısı’ ola..
Stratejik Bölgecilik ve Tampon Bölgeler
Neresinden bakılırsa bakılsın, (decentralisation) ademi-merkeziyetçilik, otonomi, yerinden yönetim, gouvernance, özyönetim, federasyon, länder mander türü çuvalla sözcük ve terim, ‘politika bilimcileri’nin ‘boş zamanlarını değerlendirme’ nesneleri olup, ‘insanlık’ uğruna herhangi bir ‘katkı’larından sözetmek zordur.
‘Güzel sözcükler’le ‘kötü şeyler’i dillendirme yanılgısına düşmemek için; sözcükleri ‘ayakları üzerine oturtmak’ gerektiğinin altını çizelim.
Ayakların toprağa basmasına coğrafya, ‘deneyim’e dayanmasına da tarih denilecek olursa, ‘jeo-strateji’ terimine ulaşılabilir.
‘Jeo-strateji’ bakımından da, ABD, Almanya ve İspanya dışında, Avrupa’nın hangi bölgesinde ‘özerklik’ ya da ‘otonomi’ daha çok istenmiştir diye bakıldığında; kuzeyden güneye Belçika, Lüksemburg, Fransa’nın Alzas-Loren bölgesi , İşviçre hattını görmekteyiz.
Bu hat, tarihsel olarak Ren nehrinin ‘iki yakası’ arasındaki ‘çatışma’ bölgesi olup; bu topraklarda kurulan ‘devlet’, yaşayan ‘halk’ ve onların tarihsel ‘deneyim’leri ancak ‘kendi özgüllükleri’ içinde anlaşılabilir. Buradan ‘evrensel hipotez’ler üretmek başarısızlığı baştan kabul etmek demek olur.
Sözkonusu bölge, eğer çok istenirse, gerçek bir ‘tampon bölge’ niteliğindedir denilebilir.
Kuşkusuz, Belçika’da Valon ve Flaman’lar, Alzas-Loren’de Fransız ve Almanlar, İsviçre’de Alman, Fransız ve İtalyanların ‘özgül’ durumları, kültürel ve geleneksel (coutumier) olarak incelenebilir.
Ancak onların ‘politik deneyimleri’, yeraldıkları ‘tampon bölge’nin ‘stratejik’ özellikleri dikkate alınmadan anlaşılmaz. Ya da ‘eksik anlaşılır.
Avrupalının Avrupa dışındaki ve Türkiye’yi ilgilendiren iki ‘tampon bölgesi’si olarak da, Kafkasya ve Mezopotamya gösterilebilir.
Demek ki, bu son iki bölge halkları üzerine ileri sürülebilecek, ekonomik, politik, ideolojik, kültürel ve geleneksel (coutumier) ‘tez’ler de, AB’nin ‘Bölgecilik’ anlayışının ekonomik, politik, kültürel ve geleneksel ‘hipotez’lerinin ‘yansıması’ olmasa bile, onların baskı ve güdümünde kalacak demektir.
Türkiye’den Belçika’ya, Lüksemburg’a, Alzas-Loren bölgesine ve hatta İsviçre’ye yapılan her gönderme, içinde AB ‘virüs’ü taşımakta olup, bu virus Devlet-Ulus’u ortadan kaldırayım derken AB’yi ortadan kaldıracakmış gibi görünmektedir.
Habip Hamza Erdem
__________
(1)www.conseil-constitutionnel.fr%2Fconseil-constitutionnel%2Froot%2Fbank_mm%2Fpdf%2FConseil%2Fsecjur.pdf&usg=AFQjCNGo1sYMx9EuK4NVXu9DTDBt1gcyrA&sig2=VjyIM2umXA0pIYOrI_oU_A&bvm=bv.106923889,d.d2s
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x