DEVLET ÜZERİNE (XVIII)- ‘HALKÇI EKONOMİ POLİTİK’

DEVLET ÜZERİNE (XVIII)- ‘HALKÇI EKONOMİ POLİTİK’

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Kas 15, 2015 22:27

DEVLET ÜZERİNE (XVIII)- ‘HALKÇI EKONOMİ POLİTİK’
‘Ekonomik Düşünce’nin tarihsel evrimini işleyen kaynaklarda, belki de hiç, yeralmayan düşünürlerden biri de Maxmilien Robespierre’dir.
O, daha çok, Büyük Fransız Devrimi’nin önderlerinden biri ve belki de başlıcası olarak, ‘politik düşünce’leriyle bilinir.
Oysa Robespierre, Devrim yıllarında ve ‘devrimci pratik’ içinde ; politik özgürlük ve ekonomik özgürlük arasındaki ayırımı yaşayarak öğrenen, ve bu iki anlayışın birbirlerine ‘nasıl’ karşıt olarak gelişebileceğini ‘ilk önce’ keşfeden bir eylem adamı ve düşünürdür (1).
Anayasanın Başlangıç İlkeleri
‘Millet Meclisi’ kürsüsünden, “Niye bu yasalar tapınağında toplandık?” diye sorduktan sonra; “kuşkusuz tüm insanlığa ait olan ‘olmazsa olmaz’ hakları, Fransız ulusuna tanımak için..” diye yanıtlıyordu Robespierre.
Ancak, tüm insanlığa ait olan bu ‘insan hakları’nın Rousseau’cu ‘millî irade’ kavramıyla örtüşmesinin önündeki engellerin de, 1789-95 yılları arasındaki deneyime dayanarak, ‘mallar üzerindeki özel mülkiyet hakkı’ndan kaynaklandığını keşfediyordu.
O nedenle, anayasanın başlangıç ilkeleri olarak benimsenecek ‘Evrensel İnsan ve Yurttaş Hakları’ beyannamesinde, ‘mülkiyet hakkı’nın, maddi malları da içerecek biçimde genişletilmesine karşı çıkıyordu.
‘Özel mülkiyet’ vardır ve ‘kişiye özgü’dür ama ‘şey’lere ve hele ‘maddi şeyler’e uygulanamaz.
İnsanların ‘doğal’ ve doğal olduğu için de ‘evrensel’ olan yetenek ve yaratıcılıklarına ‘sınırsız özgürlük’ tanınabilir; ama ‘maddi mallara’ dayanan bir ‘ekonomik özgürlük’ bir ‘güç’ olmaya, özellikle de baskıcı bir güç olmaya yönelebilir.
Kaldı ki, nasıl ‘benim özgürlüğüm’ başkasının özgürlüğünün başladığı ‘sınır’a kadarsa, ‘maddi malları edinme özgürlüğü’ de halkın ‘genel çıkar’ına aykırı olmayacak yere kadar olmalıdır.
Dikkat edilirse ‘kategorik’ bir ‘mülkiyet hakkı’ karşıtlığı yerine, ‘toplumun genel çıkarlar’ıyla uyumu bozmayacak bir ‘sınır’ konulmak istenmektedir.
Ve bu ‘sınır’ anayasanın başlangıç ilkelerinde yer almalıdır.
Ayrıntısı, ülkesine ve bölgesine ve hatta ‘dönemi’ne göre ‘yasa’larla belirlenebilir.
Ancak, maddi malara ilişkin ‘mülkiyet hakkı’ ‘evrensel’ ve imprescriptible değildir. Kutsanamaz.
Kaldı ki, ‘hak’ kavramı, Kant’la birlikte, “bireyler arasındaki dışsal ilişkiler düzenine hasredilmiş” değil midir?
Olmak ya da olmamak
Hemen hemen bütün dillerde ‘olmak’ (Etre- to be) ile ‘sahip olmak’ (Avoir- to have) ayrımı vardır. Ancak ‘var olmak’ (exister), ‘kişiye özgü’ bir özelliğe gönderme yapmasına karşın (propriété privée), onun ‘toplumsal’ niteliğine vurgu yapmaktadır.
Öyle ki, olmak ya da sahip olmak, ancak toplum içinde ‘var olmak’ ya da ‘yaşıyor olmak’la olanaklıdır.
Robespierre’e göre, insanların ‘varlıklarını sürdürebilme’leri için gerekli olan ‘gıda ve barınma gereksinmeleri’ konusu da ‘toplumsal’ bir özellik taşımaktadır.
Ve ‘insan’ın, ilk, doğal ve evrensel ‘hak’kı toplumsal olarak ‘varoluş’ hakkıdır.
Öyle, yuvarlak, ‘yaşam hakkı’ denilip geçilmesi yerine, yaşamak için gerekli ‘geçim araçları’nın ‘toplum’un ‘sorumluluğu’na bırakılmasıdır sözkonusu olan.
Daha önce, değindiğimiz gibi, ‘gıda maddeleri’ni depolayıp, Keynes kafasıyla ‘spekülasyon’ yapmayı, Robespierre ‘katillik’le bir tutmuştu.
Böylece, ‘özel mülkiyet’in, ‘insanlık suçu’ işlemeye değin giden sonuçlarına dikkat çeken Robespierre; bu görüşlerini de, malikanesindeki kitaplara dalarak değil, Paris sokaklarında ‘açlıktan ölen’ insanlar arasında yürürken geliştirmekteydi.
Anımsatmakta yarar olabilir: sözkonusu haklar için de, ‘Yasalar Tapınağı’ olarak gördüğü ‘Millet Meclis’inde görüşlerini dile getirirken; her an Meclis’i basabilecek binlerce ‘hak sahibi’nin hazır beklediğini de biliyordu.
Demek ki, insanlığın en ‘Büyük Devrim’i, söylenildiği gibi, ‘yasama oraganı’nca kararlaştırılacak ve insanlığa ‘armağan edilecek’ti ama, gücünü ‘sokak’tan alacaktı.
Kısası, ‘hak’ verilmiyor ama alınıyordu.
Yeri geldiği için belirtilecek olursa, verilen ya da tanınan bu ‘evrensel insan hakları’nı, daha sonraki dönemlerde ‘gaspedenler’in işledikleri ‘insanlık suçu’nu işleyenler kadar görmezden gelenler de bu ‘suç’un ortakları arasında sayılmaldırlar.
Kıçı açıkların ekonomik programı
Mülkiyet hakkına ilişkin getirilebilecek sınırlar, 5 Eylül 1793 tarihli Parisli kıçı açıklar (sans-culottes)’ın 12 maddelik ‘Ekonomik program’larında belirtilmekteydi.
Örneğin, “Servetin sınırlandırılması”, “Paris’te bir dükkân ya da atelyeden fazlasına sahip olunamaması”, “tüm gıda maddelerinin belirli bir fiyattan fazlasına satılmaması”, “sanayi karları ve işçi ücretlerinin yasayla belirlenmesi”..bunlar arasında sayılabilir.
Ne var ki, bu tür ‘ekonomik önlemler’in, belirli bir döneme ilişkin olarak önerilmesi başka, bunlardan hareket edilerek bir ‘halkçı ekonomi politik’ kuramı kurulması başka şeylerdir.
Nitekim, o dönem halkçıları olan Hébert, J.Roux ve Lecrec de bu konuları dile getiriyorlardı ama Robespierre bunların ‘kuram’ını kurmuştur denilebilir.
Hem de, şimdilerde çokça aranan ‘etik’ bir temele dayandırarak...
Ticaret serbestisi, köle ticaretini de kapsayacak mıdır örneğin?
Ya da ‘egemenlik’ halka aittir denilerek geçiştirilecek midir yoksa onun ‘toplumun ortal malı’ olduğu ‘ilke’ olarak benimsenecek midir?
Robespierre, tarihsel olarak ve zorla edinilmiş ‘ayrıcalıklar’ karşısına ‘insanî doğal hak’kın ‘meşruiyet’ini koymaktadır: ne kölecilik insan haklarıyla bağdaşabilir, ne senyörlük ve ne de monarşi.
Ekonomik politik alanında ise, geçimlik gıda maddelerinin ‘spekülasyon’unun bu sayılanlardan ne farkı vardır?
Mallar üzerindeki mülkiyet, demek ki, ‘özgürlük’ ve onun karşılığı olan ‘eşitlik’ gibi insanî ilkelere tabiî olmak durumundadır.
Robespierre’in, yeterince incelenmemiş yazı ve konuşmalarında, kıçı-açıkların ekonomik programından çok daha kapsamlı bir toplum kuramının ögeleri bulunmaktadır.
Özgürlük, eşitlik ve adalet
Öncelikle, eşitliğin, maddi eşitleme ya da aynı düzeye getirmekle doğrudan bir ilişiği olmadığının altı çizilmelidir.
Eşitlik, özgürlüğün ‘karşılıklı’ olması yani ‘aynı haklara’ sahip olmak demektir.
Madem ki, insana ait birincil şey (bien) [iyilik, güzellik, gönenç ve mutluluk] özgürlük olup, en doğal ve kutsal hak olarak tanınmaktadır ve onun sınırını belirleyen de karşımızdakinin özgürlüğüdür (eşitlik), bu hak mülkiyet için neden uygulanmamaktadır?
Kaldı ki, adaletin mülkün temeli olması da, bundan başkası olmayacaktır. Mülkiyet, sonuçta bir ‘toplumsal kurum’dur, insan toplumunun ‘ortak malı’..
Robespierre, Meclis’teki konuşmasında; “mülkiyet hakkının uygulanmasına yönelik bir dizi madde önermektesiniz ama onun meşruiyetini belirleyen bir tek sözcük kullanmamaktasız, demektedir; böyle olunca, bildirge de ‘insan’lar için değil ama ‘zengin’ler için, istifçiler, borcasılar ve tiranlar için düzenlenmiş olmaktadır” (2).
Ve ardından, İnsan Hakları Bildirgesi’nin ilgili maddeleri için, kendi önersini şöyle sıralamaktadır:
1° Mülkiyet, her yurttaşın, yasayla tanınan miktarda, mal edinme ve kullanma hakkıdır
2° Mülkiyet hakkı, diğer haklarda olduğu gibi, başkalarının haklarına saygı gösterme zorunululuğuyla sınırlıdır
3° Bu hakkın, emniyet, özgürlük, varoluş ve diğer insanların mülkiyet hakkına önceliği yoktur
4° Bu ilkeye aykırı olarak edinilmiş her edim meşru ve ahlakî değildir
Böylece, Robespierre, maddî malların özel mülkiyetini, yasayla belirlenecek bir ‘toplumsal kurum’ olarak tanımlayarak, doğal haklarından ayırmaktadır.
‘Anayasal’ bir hak olarak ‘mülkiyet hakkı’nın varlığı tanınmakta, ama ekonomik özgürlük, kölecilik ve özel mülkiyette sınırsızlığın ‘anayasaya aykırılığı’ belirlenmiş olmaktadır.
Böylece Klasik Ekonomi politiğin kurucularından David Ricardo’dan, onbeş yıl önce, Halkçı Ekonomi Politiğin temelleri atılmış olmaktaydı.
Ne var ki, tüm klasik (burjuva) ekonomi politik, o görkemli modellerine karşın, salt ‘mülkiyet hakkı’nın evrensel ve eternelliği üzerine oturtulduğu için, ne etik ne de ‘ekonomik’ değil, ama doğrudan ‘politik’tir.
Nitekim, Marks da, Robespierre’den yarım yüzyıl sonra kuramını geliştirirken, Büyük Fransız Devrimini, döne döne ve yarım yüzyıl boyunca yeniden inceleme gereği duymuştur.
Bu konular, ‘profesyonel’ akademisyenlerden çok geniş halk kesimlerinin ilgilendiği konular olmak gerekir.
Çünkü, gerçekte, ‘bu öykü onların öyküsüdür’.
Habip Hamza Erdem
__________
(1) Bu konuya Paris VII Üniversitesi öğretim üyelerinden Florence Gauthier’nin değişik yayınlarında değinilmekte olup, en derin çözümlemeleri şu kaynakta bulunmaktadır. Florence Gauthier, Triomphe et Mort du Droit Naturel en Révolution 1789-1795-1802, PUF, Paris, 1992
(2) M.Robespierre, Œuvres complètes, Paris, t.IX, 1950, p.461, cité par F-G, a.g.e., p.75-76
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x