DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI
Yazının alt bașlığı « Devletin ideolojik aygıtları olarak ‘ūniversitelerimiz’ » ve/ya da « ideolojik bir aygıt olarak doç. dr. Yusuf Tekin » olabilir. Çūnkū ‘ūniversitelerimiz” ve o arada bu siyaset doçentinin Star gazetesinde yayımlandıktan sonra memurlar.net sitesinde de yayımlanan « Devletin ideolojik aygıtı olarak Andımız » bașlıklı makalesi bunu fazlasıyla haketmektedir:
Louis Althusser’in ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’ çalıșmasıyla ‘bilim dili’ne giren Fransızca ‘appareil’ sözcūğūnūn Tūrkçe karșılığı ‘aygıt’tır.
Ne var ki, bu sözcūk, ūniversitelerimiz ve ‘entellektūel’llerimiz arasında da, halk arasında kullanıldığı biçimiyle ‘alet, edavat, makina’ anlamında kullanılmaktadır.
Būyūk olasılıkla Althusser’in çevirmeni de bundan ilerisini görmemiș olabilir.
Oysa Althusser’in çalıșmasında sözū edilen ‘Aygıt’, Kant’taki ‘kategori’lerin karșılığı olup, ilk kez Manheim tarafından ‘aygıt’ olarak adlandırılmıștır (1929).
İntellektūelllerimizin ‘intellekt’i ya da genel olarak insan ‘idrak’ının ‘ekipman’ı olduğu kadar, ‘kanı’ ve ‘bilgi’lerimizin kaynağını da dile getirmek için kullanılmıștır.
Kısaca doçent dr. Yusuf Tekin’in ‘bilgi’ ve ‘bilim’ adına söyleyip yazdıklarının yanısıra, sıradan bir Yusuf Tekin olarak aldığı ‘aile terbiyesi’, dinsel inancı’, ‘ahlâkî değerleri’nin tūmū de bu ‘aygıt’ın içindedir.
Yusuf Tekin, kıt bilgisi ve son dönemde dillendirildiği biçimiyle söylendikte, ayırdında olmadan yūkūmlendığı ‘enstrūmanlık’ gūdūsūyle, ‘And’ımızın okunmayacak olmasını bir ‘bireysel özgūrlūk’ olarak değerlendirmektedir.
Hatta ‘yanlıș’ tarih ve politika ‘bilinti’sine ‘bilimsel’ bir ‘hava’ vermek için ‘paradigma’ değișikliğinden vb. sözetmektedir.
Doçent doktorumuz, “ulus devletlerin hali pür melalini”nden yakınırken, bir akadesmisyene yakıșmayan tūmce kurulușuyla yazısını “Demokrasimizin güçlenmesini istiyorsak, temel hak ve hürriyetlerimizin mücadelesini bizzat vermemiz gerekiyor, insan olarak da, vatandaş olarak da.” diyerek sonlandırmakta.
Ve Althusser’in anlatmaya çalıștığı ‘ideolojik aygıt’ların iyi bir ‘enstrūman’ı olmaya gūzel bir örnek olușturmakta.
Ne var ki, yazarımız Althusser’den ‘haberi olmadığı’ gibi, adını andığı ne Renan, ne Foucault ve ne de Hegel’i tanımaktadır.
Sözgelimi “Renan'ın tabiriyle ulus devletler, diyor doçent doktorumuz, bu sembolik evreni devletin ideolojik aygıtları olarak adeta "her gün tekrarlanan zorunlu bir plebisit" biçiminde kullanırlar”.
Oysa, Ernest Renan (1823-1892), ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’ kavramının ileri sūrūlmesinden (1969) tam yūzyıl önce yașamıștır.
Hegel ise “bir adım daha ileri giderek ve eğitimin insanla devlet özdeşleşmesine kadar varan bir süreç olduğunu ifade eder” imiș.
Hegel’in, bu konuda söylediği, insan ‘intellekt’inin, mūdrikesinin, onun ‘toplumsal kalıtının bir parçası olduğu’ ve içinde yașadığı toplumun gelișmesiyle birlikte geliștiğidir.
Bu toplumu, Hegel’in ‘ulus’ olarak değerlendirmesinden yazarımızın modern zamanların ‘devlet-ulus’ların ‘eğitim sistemi’ne ‘sıçraması’nı da herhangi bir ‘diyalektik sıçrama’ ile bağdaștırmanın olanağı yoktur.
Genel olarak felsefe ve giderek çağdaș ‘bilim felsefesi’, insanların ‘bilinç’lerinin içinde yașadıkları ‘maddî yașam koșulları’ tarafından belirlendiği așamasına gelmiștir.
Doçent doktorumuz, ‘Bilgi Sosyolojisi’nin ‘toplumsal çerçeve’, ‘sosyal habitat’ kavramlarını duymuș mudur?
‘And’ımızın ‘toplumsal yapımızdaki yeri’ni hiç değilse bu ‘bağlam’da ele alabilseydi.
Althusser’in ‘ideolojik aygıt’larına dayanarak bir çözūmleme yapabilmek için öncelikle ‘praxis felsefesi’ni bilmek gerekmektedir.
Bu da, değil Yusuf Tekin kardeșimizin ‘boyu’, ‘ideolojik bir aygıt’ olarak ūniversitelerimizin ‘boyu’nu da așan bir konudur.
Habip Hamza Erdem