SONRA SAÇIMIZI BAŞIMIZI YOLMANIN HİÇ BİR ANLAMI YOK!
Dr. Noyan UMRUK
Ülke bunca hukuksuzluk, yolsuzluk, ahlaksızlık sarmalında çırpınırken, yüz yıldır oluşturmaya çalıştığımız hukuk devleti ve demokrasi çökerken, Cumhuriyet tarihimizin en kritik ve hayati seçim sürecine giriyoruz… Ufukta olağan üstü gelişmeler, erken seçim de gözükmüyor değil…(1)
2013-2015 dönemi tam bir “to be or not to be” var olup olmama dönemeci…
Çevremde birçok insan bu süreçte de “ülkenin makûs talihi” yenilemezse “vatandaşlıktan istifa edeceğini”, ülke sorunlarına duyduğu ilgiyi kesip, küsüp, köşesine çekileceğini söylüyor…
Bu seçim sisteminin neresi demokratik…
Bir asrı geçen demokrasi deneyimimizde maalesef seçim ve siyasal partiler yasaları dâhil demokratik bir seçim sistemi oluşturamadık.
En ilkel kavimlerde bile eğer seçim yapılacaksa, %10 barajla demokratik seçim olur mu?
2002 Genel Seçimlerinde bağımsızlar ve seçime katılan 16 Partinin
%10 barajına takılıp meclise yansımayan oy toplamı : 14.546.460 (Baraj Partisi)
AKP nin aldığı oy ................................................... ..10.848.704
CHP nin aldığı oy........................................ ............ . 6.114.843
AKP Geçerli oyların % 34.43 ü, toplam seçmenin sadece % 25'inin oyları ile 550 milletvekilinin 363 ünü yani meclisin % 66'sını ele geçirmiş, %25 = %66 olmuş, Baraj partisi 100’ün üstünde milletvekilliğini büyük oranda en yüksek oy alan partiye hediye etmiş…
Çare, muhalifseniz oyunuzu seçim bölgenizde iktidar karşıtı en güçlü partiye ya da adaya vermek… Korkunç adaletsizliğe karşı ittifak…
Bir de Oy Kullanmayanlar Partisi var.
Geçersiz ve kullanılmayan oy toplamı ana muhalefet partisi oylarını aşıyor… 2002’de 9.897.008, 2011’de 8. 891.374.
Çare, iktidarın seçmenini sandığa götürmekteki tartışılmaz maharetini, muhalefet partilerinin de gösterebilmesi…
Bindirilmiş mükerrer oylar ve etkin kimlik kontrolü…
Mezarlarındakileri dahi rahat bırakmayıp "ölülere de oy kullandırılması" önerildiğine göre, yürütme organına bağlı bir kurumun (Nüfus Gn. Md.lüğü) seçmen listelerini hazırlaması temel bir sorun.
Çare ciddi(on line) kimlik kontrolü ve parmak boyası yönteminin kullanılması. AKP iktidarında ilk seçimlerde parmak boyası kullanıldı. Ne zaman ki tüm kurumlar denetim altına alındı; o zaman parmak boyası kaldırıldı…
SEÇSİS’in güvenilirliği…
Bu sistemin müdahalelere açık olduğunu üretici firma da kabul etti. Sistemi ABD, AB ve hatta Yunanistan dahil bizden başka kullanan ülke kalmadığı söyleniyor... Nitekim 2000 yılında Clinton sonrası Demokrat başkan adayı AlGore’un, Cumhuriyetçi aday oğul Bush'tan daha fazla oy olmasına rağmen, ABD'de “kazanılan eyalet sayısını esas alan” sistem nedeniyle seçimi kaybetmesi ciddi tartışmalara yol açtı. Florida’da oyların yeniden sayımı falan denilirken, Al Gore'un yenilgiyi kendiliğinden(!) kabul etmesiyle iş bitirildi!
Aslında, günümüzde manipüle edilemeyecek bir sistem kalmadığı da söylenebilir. Önemli olan sistemin operatörleri…
Çare doğrudan çıplak gözle ciddi bir denetim… Sandık başı seçim görevlilerince
ıslak imzalı sandık sonuç tutanaklarının seçim bölgelerinde toplanıp, sayım sonuçlarının partilerin ilçe, il ve genel merkezlerine süratle bildirilmesini sağlayacak ciddi bir organizasyonla Y.S.K. resmi sonuçlarını test edebilmek. Nitekim seçim başladı… İşte size bir örnek:
01.02.2014/EGENİN SESİ-İzmir Çınarlı’da AKP’ye ‘Evet’ mührü basılmış hazır oy pusulalarıyla dolu bir araç yakalanırken, İstanbul'da da bir kişi AKP'nin dağıttığı örnek oy pusulasını zarfa koymak isterken suçüstü yakalandı
Sonuç:
*Balığın baştan koktuğu yolsuzluk, hukuksuzluk, “komplo” ve “paralel devlet” iddiaları ile şaşkına dönüp, adeta abandone olduğumuz,
*Yargı, bürokrasi, güvenlik ve istihbarat güçleri arasında ve içinde “Cemaat” ya da “AKP” mensubiyetinden doğan amansız bir mücadelenin sürdürüldüğü,
*Muhalefetin nefes alabileceği, sesini duyurabileceği her deliğin İnternet, MİT, HSYK vb. torbadan çıkan envaı çeşit yasa ve uygulamalarla süratle tıkandığı bu süreçte, muhalefet aktörlerinin işbirliğini içeren ciddi ve ses getiren organizasyon ve programlarla yıllardır oluşan dip dalgalarını, kitlelerde umut, heyecan ve coşku seline dönüştürmesi gerekmiyor mu?(2) Tribünleri ayağa kaldırmak için illa bir Drogba mı lazım?
Sevgi ve saygılarımla...
AYDINLIK G, 02.03.2014
(1)Erdoğan’ı gönderme senaryoları: Yazıldığı gibi gidiyor [Rafet Ballı]
Cuma, 28 Şubat 2014 07:43
(*Rafet Ballı dostum objektif ve değerli bir kulis gazetecisidir.)
Rafet Ballı
Aydınlık, 28 Şubat 2014
İslamcı kaynağımla telefonlaştık. Randevu için.
Eylül senaryoları: Tayyip’siz AKP, AKP’siz Türkiye.
Erdoğan sonrası senaryolar: Dinlediklerimi özetlersem..
Hesap edilmiş. İki “veda partisi” öngörülüyor.
Bir: Tercihli yol.. Bir tür “saray darbesi”...
Halk hareketi devrede olabilir. Fakat, esas “kendileri”nin göndermesi.
Mesela, “kaset” ve “dosya” savaşlarıyla... Süreç kontrollerinde olsun diye.
Gelelim hükümet senaryolarına.
“Erdoğan’ı gönderme operasyonu”.
Kırıp dökmeden gerçekleşirse...
Halk hareketi güçlü bir dalga yaratamazsa...
AKP tek başına hükümet olacak beklentisi var. Gül-Cemaat cenahında.
Seçim sonrası için de, şimdi de...
Tespitleri: “CHP ve MHP’nin seçim kazanma yeteneği yok...”
Fakat... Türkiye’nin ihtiyacı bir “onarım hükümeti”... Onlara göre.
Yani: Bir AKP-CHP koalisyonu... Geçiş dönemi için.
Yeni bir dönemin açıldığının farkındalar...
Şunu çok net tespit ediyorlar:
Yeni dönemde yükselen dinamik güç Ulusalcılık.
Onlara göre... Toplumun yüzde 25-30’u Ulusalcı dalganın etrafında.
Ulusalcılığın merkezi neresi? Ya da neresi olmalı?
Henüz bir adres tarif etmiyorlar. CHP ya da İşçi Partisi diye.
Etmek istemiyorlar belki de.
Tercihleri? Elbette CHP.
Kontrollü bir yeni dönem için. “Rövanşist olmayan.”
Kazanımlarına fazla dokunmayan.
İç ve dış sistemi zorlamayan...
(2)CHP veErdoğan’ı indirme planı
Rafet Ballı
Aydınlık, 27 Şubat 2014
Önceki akşamdan duyuruldu.
CHP kitlesel basın açıklaması yapacak. İstanbul/Taksim’de.
Yaygın algı: CHP sahaya iniyor.
Günümü ona göre planlıyorum.
Dokunmam lazım:
17 Aralık süreci 71. gününde.
CHP ilk kez sokağa inecek.
***
Açıklama 12.00’de.
Saatinden önce geliyorum.
Meydan: Beton.
İnsan trafiği: Rutin.
Tek farklılık: Polis sayısı artırılmış.
***
Yanlarına yaklaşıyorum.
Standart donanımlı:
Baret, kalkan, gaz maskesi.
Ve çok sayıda gaz tüfeği.
Demek: Gazlı bir görev emri almışlar.
***
Önlerinde bir grup polis şefi.
Konuşmayı deniyorum:
Açıklamaya izin var mı?
Biri: Verildi.
Diğeri: Kolumdan iterek uzaklaştırıyor.
Gergin ve sinirliler.
Algı: Yeni “Gezi korkusu”.
Tepelerden aşağıya yansıyan.
***
CHP otobüsü İstiklal’den meydana çıkışta.
Fransız Konsolosluğu önünde.
Brüt 2-3 bin kişi.
Konsolosluk önünü bile tam dolduramıyor.
Bir kısmı günlük trafik.
100 kadar da gazeteci.
Manzara.
Erkekler: Durgun.
Kadınlar: Gayretli.
Gezi gençliği: Gelmemiş.
Polisler boşuna gerilmişler.
***
Mustafa Sarıgül’ün otobüsü giriyor.
Yanında İl Başkanı: Oğuz Kaan Salıcı.
70-80 kişi otobüse doğru koşuyor.
Anons:
“Sarıgül geliyor!”
“Adalet için! Özgürlük için! Dürüstlük için!”
Şaka gibi.
***
Açıklama başlıyor.
Genel hırsızlık edebiyatı.
Caddenin günlük trafiği birikme niyetinde değil.
CHP’yi teğet geçiyor.
Üzülüyorum.
Beklentim: Birkaç on bin kişiydi.
***
Oysa: Kılıçdaroğlu ilk kez bu kadar köşeli.
Grup konuşması: Hücûm borusu gibi.
Görev tanımları: Önceden, “yesinler birbirlerini”ydi.
Aydınlık’ı eleştiriyorlardı: Kavgaya fazla müdahil olmayın.
Şimdi: Kendileri en ön safta.
Hükümet’i: Gayri meşrû ilan ettiler.
Erdoğan’a: Yurt dışına kaç diyorlar.
***
Yani: CHP yönetimi sahaya indi.
Ama: Örgütleri tereddütlü.
Seçmen kitlesi: Uzak.
CHP’de bir şeyler eksik.
Bir şeyler fazla.
***
CHP niye öne atıldı?
Kavgada zamanlama değiştirilmiş gibi.
Strateji şöyleydi:
Bir: Kasetlerle, dosyalarla Erdoğan’ı iyice zayıflatmak.
İki: Yerel seçimde başarısız kılmak.
Üç: Böylece çekilmeye zorlamak. Yani, Erdoğan’sız AKP.
Dört: CHP ile koalisyon.
***
Şimdi:
Telekulak: Hamleleri öne aldırmış gözüküyor.
Vurucu kasetler Mart ortasında bekleniyordu.
Hemen servise başladılar.
“Baba-oğul” kasetiyle gündemi yönetiyorlar.
Önemlisi: CHP yönetimini sahaya sürdüler.
Belirtiler gösteriyor ki:
Erdoğan’ı indirmek için abanacaklar.
Hem de 30 Mart’tan önce.
***
Fehmi Koru içeriden yazıyor.
Yeni stratejiyi teyid ediyor:
“İktidar partisi ABD’nin 11 Eylül 2001 tarihinde uğradığı saldırılara benzer bir girişime maruz kaldığı kanaatinde; bunu ‘beka’ sorunu olarak görüyor ve demokrasiye karşı güçlere ‘istiklâl mücadelesi’ verdiğini düşünüyor...” (Star gazetesi, 25 Şubat 2014).
***
İktidar kavgasında her şey var.
Bütün araçlar kullanılıyor.
Bütün güçler sahada.
Bir tek silahlar patlamadı.
Daha neler olabileceği de belirsiz.
***
Taraflar artık mecbur.
Biri: İndirmeye.
Diğeri: Direnmeye.
Sorun: Yurtseverler ne yapacak?
CHP ne yapacak?
Burada da tablo netleşti.
Ya: Kendi iktidar seçeneklerini ortaya koyacaklar.
Ya da: Amerikancı kuvvetlerden birinin yedeği olacaklar.
***
Kader günleri.
Özellikle CHP yönetimi için.
Ya Türkiye’nin geleceğinde var olacak.
Ya da intihar edecek.