DİKTATÖR
Diktatör sözcüğü ‘dikte’ etmekten geliyor olmalı.
O nedenle ‘dediğim dedik’ diyenler için kullanılıyor; buyurgan..
‘Konușan’dan ‘yüksek sesle konușan’, ‘bağıran’a gelinmiș oluyor.
‘Tek seslilik’ özlemi çeken toplumlarda yer buluyor.
Geçenlerde Le Nouvel Observateur dergisinin ‘ünlü yazarı’ Jean-Paul Mari
“diktatörlük mayası” bașlıklı bir yazı kaleme alıyor.
Belli ki ‘ısmarlama’ bir yazı.
Çünlü dergi ‘günümüz diktatörleri’ üzerine bir dosya hazırlamıș.
Beșar Esad’a gelinecek, ama önce baba Esad’dan bașlanıyor.
Yazının bütünlüğünü sağlamak için de Robespier’den Mustafa Kemal’e; Hitler’den Stalin’e; Mussolini’den Mao’ya; Nasır’dan Mübarek’e; Saddam’dan Kaddafi’ye; Castro’dan Șavez’e değin tüm buyurganlar(!) ele alınmıș.
Ne baba ne de oğul Bush var kușkusuz.
Oysa tüm ABD bașkanları son yetmiș yılda bütün dünyaya buyurmaktalar.
Yememizden içmemize; okumamızdan yazmamıza; giyinmemizden kușanmamıza değin yașamımızın her alanını yönlerdirmekteler.
Seçimimizden sevișmemize değin de denilebilir.
Kimi seçip kimi seveceğimizi de belirliyorlar demek abartı sayılmaz.
Ve ‘Dosya’ yeryüzünde ‘diktatörlük eğilimi’ içinde olan ülkelerin haritasını da yayımlamıș.
Avrupa ve Kuzey Amerika dıșında ülke kalmamıș desem yeridir.
Kimi ‘gözlem altında tutulacak’ ülke diye boyanmıș kimi de ‘diktatörden arındırılacak’ diye karalanmıș.
En kara boyanın çalındığı ülkenin ‘Suriye’ olabileceğini söylemek bile fazla.
O arada Saddam’ın günahları sayılırken; endüstriyel, tarımsal ve kültürel diye bir ‘üçlü devrim’ yaptığı da, nasıl olmușsa, sayılmıș.
Bu ‘büyük diktatörler’in hepsinin ‘büyük projeleri’ de varmıș.
Sözgelimi Nasır; Nil’in akıșına bile yön vermeye kalkıșmıș.
Mustafa Kemal’e gelince, ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Șey Yok’ diyesim geldi.
Her ne kadar Dergi Yönetimine ‘kınama yazımızı’ iletsek de; onların dedelerinin de Mustafa Kemal’e ‘diktatör’ dediklerini biliyoruz.
Ama dedelerinin O’nun önünde ‘diz çöktükleri’ni de biliyoruz.
Hala içlerine sindiremediklerini de..
Mustafa Kemal döneminde yapılanları O’nun ‘dikte’ ettirip ettirmedığini bilmiyor olabilirler.
Ancak Mustafa Kemal’in ağzından çıkan her tümcenin ‘didaktik’ olduğunu da mı bilmiyorlar acaba?
Onlar bilmeseler de olur ama ‘biz’ biliyor muyuz dersiniz?
Ne yazık ki bilmiyoruz.
Diktatör sözcüğü ‘konușan kiși’den geliyor dedik.
Hitler gibi bağırıp çağıran da denilebilir.
Pekiyi ama Hitler’in çığırtkanlığından bugüne bir tek ‘tümce’ kalmıș mıdır?
Mussolini’den tek bir ‘sözcük’?
Bush’tan, Sarkozy’den, Berlusconi’den de bir tek ‘sözcük’ kalmayacak insanlığa.
Kenan Evren’den kalmadı, Tayyip Erdoğan’dan da kalmayacaktır.
Diktatörlük ‘boș yere bağırmak’ demek olmasın sakın?
Önce kendi halkı olmak üzere tüm insanlık yararına çırpınan adamlara ‘diktatör’ demek de ‘insafsızlık’ olmasın?..
Kușkusuz ‘yanılsama durumları’ hariç.
Bu dönemlerin ‘yanılsama’ olup olmadığını da ‘tarih’ denilen ‘mihenk tașı’ gösteriyor bize.
Tarih Mustafa Kemal’in ‘söz’ ve ‘yaptığı ișleri’ insanlık yolunda atılmıș adımlar olarak altın harflerle yazmıștır.
Ne Avrupa ne de Amerikalı ‘satılık kalemler’ O’na leke çalmayı bașarabileceklerdir.
Habip Hamza Erdem