'Dil Devrimi, Kaçınılmazdı', Ama!.. / Attilâ İLHAN

Şair-Gazeteci-Yazar

'Dil Devrimi, Kaçınılmazdı', Ama!.. / Attilâ İLHAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Eki 10, 2010 15:54

'Dil Devrimi, Kaçınılmazdı', Ama!..

Gâzi'nin, şirâzesinden çıkan 'Dil Devrimi'yle, 'bir çıkmaza saplamışızdır' dediği Türkçe'yi; 'dinsel'den 'ulusal'a -yâni 'ümmet' kültüründen, 'millet' kültürüne- ait kılabilmek için, ne türden incelemeler yapıldı; hangi diyalektikle sorun çözülmüştü?

'...Ümmetten millete geçerken...

(Çağrışım / 4. ''...aslında Osmanlıca'nın Türkçeleşmesi zorunluydu; değil mi ki feodal 'ümmet' toplumundan, burjuva 'millet' toplumuna geçiliyor, böyle olması doğal! Başka toplumlarda da, böyle olmuş...''

''... 'ümmet toplumu' feodal ve kırsal bir toplum, 'hükümrân' bir 'hanedân'ın, onunla ittifak hâlindeki 'bendegân' ve 'zadegân'ın egemenliği altında: geçerli 'ideoloji' din, bu yüzden 'ruhbân' da büyük ölçüde etkili, iktidarın bir ayağını o oluşturuyor, öbür ayağını askerler. Ekonomi, 'kapalı ekonomi'. Çokluk, yöresel derebeylerin otoritesi, merkezî otoritenin yerine geçebiliyor. 'Sistem' bütünüyle 'din'e oturduğundan, kültür ve sanat dili, 'ümmet' dili; Batı'lı ülkelerde Yunanca/Latince, Doğu'lu ülkelerin çoğunda, Arapça/Farsça. Soylular bu dilleri yeğliyor, çevrelerindeki sanatçı ve bilginler, isteseler de, istemeseler de, bu dilleri kullanıyorlar. Halk (yâni serfler, esnaf vs.) yöre yöre, kendi dilini konuşmaktadır, monarkh buna karışmaz, önemsemez de; yine de yaygın ümmet imparatorluklarında, bölgeler özgün dillerini çokluk korumuşlarsa da, kelime ve kural olarak (daha çok kelime, daha az kural) 'ümmet dili'nden etkilenmişlerdir. Sözgelişi Osmanlı'da durum böyle: Ümmet dili, Arapça/Farsça: resmî dil Türkçe'nin bunlarla kaynaşmasından doğan, 'Osmanlıca' ama; Arap Arapçasını, Macar Macarcasını, Sırp Sırpçasını, Rum Rumcasını konuşuyor; Osmanlıca, devlet dili, Arapça/Farsça ise bilim ve kültür dili...''

'Uluslaşma' halkın iktidara ağırlığını koyması mıdır? Özellikle Burjuvazi'nin! Modern uluslar, 'Burjuvazi'nin egemen olduğu toplumlar değil mi? Burjuvazi demek tüccar, sanayici demek; bunların gücü, yeni üretim biçimine egemen olmalarından geliyor; yeni üretim biçimi, "Serbest Pazar, ekonomisi ya; demek alışverişin güvenli, çabuk, yaygın yapılabileceği bir düzen gereksiniyorlar. Bunun için gerekli olanlar, nelerdir? Yöresel, içine dönük pazarlardan ziyâde; ulusal, tek ve geniş bir Pazar; 'ulusal' pazarlarda; para ve mal dolaşımının serbestçe temini için, 'asâyişin daima berkemal' olması; her tarafa ulaşabilmek için, düzgün, bakımlı, kara, deniz ve hava yolları; her tarafla haberleşebilmek için, esaslı bir iletişim şebekesi; herkesle kolayca anlaşabilmek için de, her tarafta geçerli ve anlaşılabilir, 'ulusal' bir dil......demek 'uluslaşma' dilin 'ulusallaşması' zorunluluğunu, diyalektik olarak getiriyor. Her bölge başka bir dil konuşursa, alıcıyla satıcı arasındaki diyalog, ülke çapında kurulamaz ki! Oysa satıcının, önce 'Ulusal Pazar'ın tamamını ele geçirmesi gerekmektedir; şu halde 'ümmet dili'nden 'ulusal dil' damıtılacak; önceki toplumsal düzende, 'bendegân' ve 'zadegân'ın kullandığı, sanat ve bilim dili demokratikleştirilerek, her yerde ve herkesin anlayabileceği bir düzeye kavuşturulacaktır. Öyle de olmuştur...''

''...bu mantık, 'demokratik dili', 'Ulusal Demokratik Devrim'in oluşmasına bağlıyor. Ulusal Demokratik Devrim, bir de 'kültür devrimi' içeriyor ya, dilin değişmesi onun kapsamı içinde olacak! Ulusal Demokratik Devrim, Ulusal Burjuvazinin tarihsel görevi! Söz konusu ülkemiz olunca, işler biraz çetrefilleşmektedir: Osmanlı burjuvalaşacağı dönemde, 'Batı'lı, beyaz ve Hıristiyan 'Emperyalizm'lerin nüfuz alanına düştüğünden, 'burjuvazisi' 'ulusal değil, 'Levanten' ve 'komprador' özellikler taşıdı. Bizim 'ulusal demokratik devrimimizin', ulusal burjuvazice değil, 'milliyetçi' aydınlarla 'bürokratlar'; bir de onları, 'din elden gidiyor' gerekçesiyle desteklemiş olan 'eşraf -ve halk- tarafından yapılmış olması, bundandır. Ankara Hükümeti, başlangıçtan itibaren 'millî siyaset' güden bir 'halk hükümeti' olmak iddia ve istidadındadır, 'demokratikleşmeyi' çaresiz, bürokratik yollardan gerçekleştireceği için de, 'Ümmet Dili'nden 'Ulusal Dili' damıtmaya, 'aydınlarla' yürümeye çalışmıştır. Bu açıdan bakılınca, Atatürk'ün 'Dil Devrimi', ulusal bir Burjuvazi'nin önünde sonunda ihtiyaç duyacağı bir 'ulusallaşma'nın; o daha ortada yok iken, 'mer'iyete konmasından ibarettir. Nasıl egemenlik kesinlikle bürokrasinin elinde iken, 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' ilkesi yürürlüğe konulmuş, bununla demokratik liberal burjuva toplumunun temelleri atılmışsa; Osmanlıca'dan Türkçe 'sağılarak' 'ulusal Pazar'ın 'ulusal Dili' de yaratılmak isteniyor... Bu çerçeve içinde 'Dil Devrimi', tarihsel olarak doğru, yerinde bir teşebbüstür...'' )

Zurna neden zırt diyor?

...zaten, 'özleştirme'den filân vazgeçilip, olay, 'Türk halkının konuştuğu dil Türkçe'dir' esasına bağlandığı anda, sorun da halledilmiştir; iyi de, zurna sonradan neden zırt diyor; neden 40'lı, 50'li yıllarda, 'özleştirme'nin gemi azıya aldığını, bu yüzden de, Falih Rıfkı Bey'in (Atay) Dilde istikrar istiyoruz, diye yazılar yazması gerekiyor.

Onu da konuşuruz.


Attilâ İLHAN, 11.05.2005, Cumhuriyet
En son Oğuz Kağan tarafından Pzt Eki 08, 2012 17:08 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: 'Dil Devrimi, Kaçınılmazdı', Ama!..

İletigönderen Ram » Pzr Eki 10, 2010 16:24

Offtopic :
Attilâ İLHAN'ın dil ve dil devrimi konularını işleyen birçok yazısını okudum. Okudum ve birçok görüşünü reddediyorum. Bu yazdıklarımın bu yazıyla da ilgisi yok; yeri gelmişken belirtmek istedim. Keşke bugün hayatta olsaydı, hararetli bir tartışma olanağımız bulunabilseydi; Allah rahmet eylesin.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!


Şu dizine dön: Attilâ İLHAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x