DİL ÜZERİNE NOTLAR (II)
Kutsal Kitap (İncil ve Tevrat’ın ortak yazılımı; Bible)’a göre dillerin kökenini harita ve grafikle bir kez daha gösterelim.
Gösterelim ki, Ağrı Dağı’ndan, Van, Hakkari, Musul, Kerkük, Bağdat hattının, en azından dinsel olarak, dünyanın merkezî bir yerini tutuğu da gösterilmiş ola.
O arada dilbilimcilerimiz, ilişikteki grafikten dillerin nasıl ‘türetilmiş’ olabileceğini çözümleyebilirler.
‘Gerçek’i nasıl bileceğiz ?
Konumuz ‘Dil’, ama bu dillerin nasıl doğup nasıl geliştiklerini nasıl bileceğiz? Kutasal Kitap ‘çelişkili’ açıklamalar yapıyorsa, ‘Kur’an’a mı bakacağız?
Oysa salt ‘Dil’ değil, ama genel olarak ‘Dünyayı tanıma’ konusunda insanlık, bu téolojik yaklaşımların dışında iki ana ‘epistemolojik’ yaklaşım geliştirmiştir:
Biri ‘us’u önceleyen ‘usçuluk’ (Rasyonalizm) diğeri deneyi önceleyen ‘deneycilik’ ya da ‘deneyimcilik’ (Ampirizm).
Ne ki, bu iki ‘ana’ yaklaşımın zaman içinde, kendi dalları da geliştirilmemiş değildir.
Tam da bu nedenle, herhangi bir ‘düşünür’ün yaklaşımını benimseyerek diğerlerini yok ya da önemsiz saymanın, en azından günümüz için, ‘ussal’ olmayacağını kabul etmek durumundayız.
‘Tarihsel veri’ toplamaya dayanan çalışmalar da, eninde sonunda birer ‘usavurma’ (raisonnement) çıktısı ya da ‘tez’ (hypothèse) olmanın ötesine geçmeyecektir.
Şimdilik denilebilir ki, elde edilen somut veriler ışığında ve genel kabul gören ‘tez’lere göre, A dili şöyle gelişmiş B diliyle şuralarda kesişmiştir.
Düne oranla ve göreli olarak somut bilgimiz artmıştır ama düşünürün dediği gibi, bilgimiz arttıkça bilmediklerimizin oranı da büyümüştür.
Yani, örneğin Türkçe şöyle yaman böyle ‘kutsal’ bir dildir denilemeyeceği gibi, Kürtçe diye de bir ‘Dil’ vardır ve kökeni tarihöncesine dayanır denilemeyecektir.
Ya da Kur’an Arapça’dan başka dille ne okunur ve ne de yazılabilir demek, ozanın dediği gibi ‘Allah Türkçe bilmiyor mu?’ sorusunu da berberinde getirecektir.
Tarih ve Tarihsel Kalıtım
Nicholas Wade, Genler, Irk(lar) ve İnsanlık Tarihi başlıklı bir kitap yayımlayarak (2014) ‘Tarihsel Kalıtım Sorunu’na ışık tutmaya çalışmıştır.
New York Times’ın ‘Bilim’ yönetmeni, “insanın evriminin yeni, zengin ve bölgesel’ niteliklerinden sözederek ‘toplumsal bilimler’e katkı yaptığını ileri sürmüştür.
Wade’ın ana tezi, Beyaz, Siyah ve Asyatik ırklararası farklılıkların kökeninde genetik farklar ve bu farkların ‘kültür’ aracılığıyla katlanması (amplifié) yatmakta, bu da ‘ekonomik gelişme’yi tetiklemektedir.
Kuşkusuz kimi ‘genetikçi’ler genetik açısından eleştirmekte; kimi eleştirmenler de Francis Fukuyama’nın ‘Devlet’lerin kökeni konusundaki (Origines de l’ordre politique) görüşlerinin ‘biyolojik’ açıklaması olarak değerlendirmektedirler.
O arada, Harvard profesörlerinden Edward O. Wilson; “Nicholas Wade’in kitabı cesur bir ‘erdem’ ve ‘gerçeklik’ bireşimi girişimidir” diyecektir.
Bir kez daha, kimi düşünürlerler için ‘tehlikeli’ ve ‘fanatik’ olan tezlerin kimilerince nasıl ‘cesur’, ‘gerçekçi’ ve hatta ‘erdemli’ bulunabileceğini görmüş oluyoruz.
Ne var ki, Wade, ‘Amerikan Kültürel Antropolojisi’ni eleştirerek, kimi haklı dayanaklar da aramamış değildir.
Hint-Avrupa ‘Dil grubu’
Kutsal Kitap, insanlığın Bağdat (Babylone), Kudüs ve Ağrı Dağı’nın oluşturduğu üçgenden türediğini yazmakta değil miydi?
Remco Bouckaert ve Quentin D. Atkinson gibi araştırmacılar ise Hint-Avrupa grubunun Karadeniz ve Hazar Denizi yöresinden değil, daha çok Anadolu üzerinden olduğu konusuna yöneleceklerdir.
Nitekim arkeolog Colin Renfrew, ‘Anadolu tezi’ni ilerletme yönünde çalışmakatadır.
Bütün bu arkeolojik, biyolojik, epidemolojik, dilsel jeneolojik çabalar öncelikle ırk olmasa bile ‘dil grupları’ın coğrafî temellerini matematik tekniklerle ortaya koymaya çabalamaktadırlar.
David W. Anthony ise, ‘At, Tekerlek ve Dil’i ana değişken olarak alarak Avrasya steplerinin nasıl ‘Bronz Çağından Modern Zamanlara’ geçtiğini anlatacaktır.
Sözgelimi atla ilgili sözcüklerin ‘etimolojik köken’ (cognates)ine bakılarak, dillerin bir ‘ortak paydası’ bulunabilecektir.
Ne var ki, Hint-Avrupa dilleri arasında bulunduğu söylenen ‘etimolojik köken’ (cognates) üzerinden yapılan kimi gelişkin modeller (dallandırma- arbre linguistique) çoğu kez çelişmeli sonuçlar vermektedir.
Kaldı ki, ne denli bilimsel oldukları ileri sürülürse sürülsün, jeo-matemetik modellerin de çoğu yerde ‘hatalı sonuçlar’ verdikleri ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Remco Bouckaert ve diğerlerinin (1) matematik modellere dayalı çalışmalarında, Hint-Avrupa dillerinin, zaman ve mekanda gelişimi izlendiği zaman aşağıdaki gibi bir harita elde edilmektedir:
İlk bakışta, Orta-Asya Türkik halklarıyla Anadolu Türkçesi arasında hiçbir ilişki yokmuş izlenimi edinilebilir.
Demek ki, ya matematik modellerde bir yanlışlık vardır ya da Anadolu Türkleriyle Orta-Asya halkları arasında hiçbir ilişki yoktur.
Ne Anadolu Türklerini ve ne de Orta-Asya Türkik halklarını fazla kızdırmadan, bu modellerin yanlışlığına hükmedebiliriz.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) R. Bouckaert, P. Lemey, M. Dunn, S.J. Greenhill, A.V. Alekseyenko, Mapping the origins and expansion of the Indo-European language family, Science 337 (6097), 957-960