DİL ÜZERİNE NOTLAR (X)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DİL ÜZERİNE NOTLAR (X)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Oca 18, 2017 22:16

DİL ÜZERİNE NOTLAR (X)
Anadil (Créole)
Fransızların ünlü sözlüğü Robert’e gore; Kreol ( Fr: Créole, Ing: creole, Esp: criollo, port: crioulo) “Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Portekizce ya da Hollandaca ile karşılaşan yerli halkların dillerinin sözkonusu dillerle karşımından doğan ve o halk kesiminin ‘anadili’ olan bir dilbilimsel sistem (système linguistique)dir.”
Daha çok kolonyalist devletlerin dilleri olan birinciler, sömürge ülkerinde bu tip bir ‘anadil’in doğmasına yol açmış bulunmaktadırlar.
Böylece Güyanca, Luizianca, Guadölopça, Martinikçe, Haitice, Trinidadca, Sentouaca, Dominikçe ... gibi tam altmış (60) anadil sayılabilmektedir.
Ve bu haklların çoğu bugün ‘bağımsızlık’larını kazanmış ve birer ‘Devlet-Ulus’ konumuna gelmişlerdir.
Dolayısıyla ‘anadilleri’ olduğu kadar ‘resmi dilleri’ de, tarihsel ilişkilerine göre, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Portekizce olduğu gibi Almanca ve Arapça’dan da türemiş bir kreol olabilmektedir.
Örneğin Endonazyanın ucunda yeralan Yeni Gine’deki Rabaul dili de (bizim Almanca- unserdeutsch olarak) bir kreol’dür.
Arapça’dan türeyen kreollara örnek olarak da, Sudan’ın güneyindeki Cuba (Djouba) konuşulan Arapça ya da Cubaca gösterilebilir. Ki Sudan’ın yerli dillerinden farklı olduğu gibi, Sudan Arapçası’ndan da farklıdır.
Yine Sudan Arapçası’ndan türeyen ve bugün Uganda ve Kenya’nın Kibera bölgesinde konuşulan Nübi (ya da ki-nübi) anadili de bir kreoldür.
Kaldı ki Yemen ve Kuzey Mezopotamya’da konuşulan Babalia anadili de Arapça’dan türemiş bir kreoldür.
Şimdilik ve henüz kesin tarihsel kanıtlar ileri sürmeden; uzun yıllar Farsça’nın egemenliği altında yaşayan bir halkın, zaman zaman Türkçe ve bir o kadar Arapça’nın etkisinde yepyepi bir ‘anadil’ doğurmuş olabileceği söylenebilir mi söylenemez mi?
Hele, etki alanına göre, Farsça’ya yakın bölgelerde Lorani, Arapça’ya yakın bölgelerde Sorani ve Türkçe’ye yakın bölgelerde Kirmançi bölgesel dil (idiom) niteliği almış olduğu ileri sürülemez mi?
Hançerin taşı mı düşer yoksa?
Kimi çevrelerin ‘Anadil’lerine saygısızlık mı edilmiş olur?
Yoksa, dillerin kökenine bilimsel bir tutumla yaklaşılmış mı olunur?
Toplumsal Eylemlilik (praxis sociétale)
Andree Tabouret-Keller’in yönetiminde yayımlanan Dillerin Adı derlemesinin ikinci cildi altı çalışmayı içermekte.
Evangelia Adamou, orada, incelemesini Yunanca ile sınlandırmakta ve onun Arumen, Arvanitika (Arnavutça), Ermenice, Rum-Pontus, Romence ve Slav dilleri üzerindeki etkilerini ele almaktadır (1).
Bu incelemelerin geleneksel dilbilbilimsel çözümlemelerden çok, epilengüistik (épilinguistique), yani doğal dilin sözlü ya da yazılı biçimlerinde, söylem oluşturmada rol oynayan olgulara yönelik olduğu söylenebilir.
Bir başka deyişle, sözcelemeli (énonciatif) ya da gidimli (discursive) olgulara ilişkin olguları ele almakta epilengüistik.
Oysa Lukas D. Tsitsipis’in bir başka çalışması (2) dilin işlediği toplumsal düzlemi (sphère) yani praxis sociétale’i ele almaktadır..
Yazarın deyişiyle, « Bir dilin kaybolma yoluna girmesinin ardından, onun pragmatik yapısı gibi diğer işlevleri devam etmektedir ». Ve Tsitsipis, Yunanca ve Arnavutça arasındaki ilişkilerde üç tip ‘değişim’ ayırdetmektedir: tamamlanmış (complétées) değişimler, süreğen (continues) değişimler ve kesikli (discontinues) değişimler.
Demek ki, dillerin bir başka bölge dilleri üzerindeki etkileri, somut gözlemlerle olduğu kadar kuramsal çalışmalarla da desteklenmek durumundadır.
Ne var ki, Türkiye’de bölgesel diller ve biribirleri üzerindeki belirleyicilik/belirlenicilik (domination/subordination) ilişkilerine ilişkin ampirik ve kuramsal çalışmalarının azlığına dikkat çekilebilir.
Olduğu söylenen çalışmaların da, amatör yazarlarca yapıldığı ve belli bilimsel ölçütleri gereğince uygulamadıkları bilinmektedir.
Sözgelimi Kürtçe’nin Farsça, Arapça ve Türkçe’nin ‘karışımı’ndan oluştuğunu ileri süren çalışmaların ne kadarı dilbilim tekniklerini kullanmaktadırlar?
Ne yazık ki, Andree Tabouret-Keller’in yönetimindeki derlemede de bu konuda bir inceleme bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, zaman zaman Türkiye’de Türkçe/Kürtçe bilen iki dilli (bilingue) yurttaşlarımızın Türkçe hatalarına dikkat çekerken, Kürtçe ‘anadil’inden gelenlerin çok daha ‘akıcı’ bir Türkçe konuştukları da bilinmektedir.
Türkçe bilenlerin ‘yerel ağız’larını bırakmamakta direnmeleri de, ‘Anadile bağlılık’ın ötesinde ‘Resmi dili’ umursamazlık olarak değerlendirilebilir.
Kanımızca sanat adına yapılan ‘bayağı’lıklar eğitim kurumlarına değin uzanmakta, Türkçe öğretmenleri de ‘Hababam Sınıfı’ öğretmenlerine özenmektedirler.
Ve toplum baştan sona bir ‘hababam sınıfı’na dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Takkeli ve takunyalı bir ‘hababam toplumu’.
Sonuçta Kemal Sunal gibi bir ‘Başvekil’ ile Şener Şen gibi bir ‘Milletvekili’ ya da ‘Bakan’ ortaya çıkmaktadır.
Erol Taş gibi bir Reisicumhur, kuşkusuz diyemeyiz; çünkü konumuz o değil .
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Evangelia Adamou (ed.), Le nom des langues II - Le patrimoine plurilingue de la Grece, Louvain- La-Neuve, Peeters, 2008, Bibliotheque des cahiers de l'Institut de linguistique de Louvain 121, ISBN 978-90-429-2059- 0 (Peeters Leuven) 978-2-7584-0020-2 (Peeters France).
(2) Lukas D. Tsitsipis Une anthropologie linguistique de la praxis et le changement de langue: Arvan н tika (albanais) et grec en contact, Oxford University Press, 1998
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1627
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x