Dilini Aşağılayan Kuşak
TRT eliyle Akape Genci İşte Böyle Yetişiyor
(Kendi öğrencileri nasılsa cemaatler elinde tek tip yetişiyor. Diğerleri de işte böyle yetişecek! Zincirsiz köle!)
Kendimi bildim bileli hep TRT izlerim, TRT radyoları dinlerim.
Turgut Özal, oğluna ilk kez özel televizyon kanalı açtırarak, özel kanalların yolunu açmıştı. Herkes onlara yöneldiğinde bile, devletin kanalı dışında hiçbir yayına bakmazdım. Devletimin kültür kanalını hepsinden üstün tuttum. Bu zihniyet başa gelene kadar da TRT iyi kötü hep aynı bir yayın siyaseti izliyordu. Taraf değildi, tarafsızlığını iyi kötü koruyordu. Devletin kurucu iradesine doğrudan saldırması, Türkçeye düşman bir yayın izlemesi, halkını bayağılaştırmayı amaçlaması, vıcık vıcık yağcılık kokan, şımarıklık dolu, seviyesiz, bayağı bir yayın yapması akla bile gelemezdi.
Çocuklarım büyürken, yetişirken onlara TRT izlettirmek için ne uğraşırdım. Diğer yayınların aldatıcı basitliğine kapılıverirlerdi. TRT onlara okul gibi gelirdi. Ama gerçekten de okuldu. Halk müziğimizi, Türk müziğimizi oradan dinleyebilir, tiyatroyu oradan izler, memleketimizi orada gezerken tanır, haberleri, oradan doğru haliyle alırdık.
İsterdim ki, çocuklarım doğru Türkçe konuşmayı öğrensinler, bayağı yayınları izleyip sahte kahramanlara, ahlâksızlara özenmesinler… Kulakları öz müziğimizi duysun, bu onlara alışkanlık kazandırsın… Arabesk müzik, yabancı müzikten, uydurukça Türkçe sözlü POP müzikten uzak dursunlar, kültürlerine yabancılaşmasınlar.
Şimdi herşey alt üst!
O zamanlar devletin televizyonu ve radyosunda ne yapılıyorsa şimdi tam tersi yapılıyor. Bazı özel kanallar ( Başkent Televizyonu, Meltem, Ulusal Kanal… gibi) TRT’nin görevini üstlendiler. Özellikle Başkent Televizyonu (Kanalb) tam bir kültür kanalı. Buralarda ulusal bayramlarda canlı yayın yapılıyor.TRT bayramlarda canlı yayın yapma görevini, görevinden bir yasayla çıkarırken, bu özel kanallar ulusal bayramlarda devletin görevini gönüllü olarak üstleniyor. Canlı yayın yapılıyor, marşlarımız çalınıyor oralarda, tarihimiz anlatılıyor, Atatürk’ten, şanlı geçmişimizden söz ediliyor, en azından haftada üç dört kez Türk Halk Müziği,Türk Sanat Müziği yayınlarını gönüllü olarak yapıyorlar, kulakların pası siliniyor.
Halkın vergileriyle beslenen, Hakan Şükürlere, Gülben Ergenlere, karnı burnunda Çağla Şikellere daha böyle yüzlerce ada, abuk sabuk dizilere, gülmece adı altında gıdıklamalara oluk oluk para akıtan TRT ne mi yapıyor?
Bizi bölmeye , ayrıştırmaya, kimliksizleştirmeye, aptallaştırmaya çalışıyor.
Türk Dili’ni değil güçlendirmek, geliştirmek, yaymak, daha ötelere ulaştırmak, dilimizi körleştiriyor, çocuklarımızı maymuna döndürüyor.
Çocuklarımız bu yayınlara bakarak büyürlerse iyice dilsiz kalacaklar. Tek heceli sesler çıkaran zavallılar gibi aptal aptal gözlerini kırpıştırıp dolanacaklar. Süper, yav, harika, hani, yani, şey… sözleriyle kekeleyip duracaklar.
TRT Çocuk’ta, çocuklarımız devşiriliyor. Sömürge ülkesi olma yoluna hazırlanıyor. Okul öncesi çağdakiler, İngilizce dizilerle, İngilizceden çevrilmiş başka kültürlerin filmleriyle, onların özelliklerini taklit ederken, yabancı adlar, yabancıların konuşma- düşünme- inanç sistemi de bu arada bunlara benimsetilerek bunlar bir amaç için yetiştiriliyor. TRT Okul adlı kanalları ise gençlere hitap ediyor. Gençler, ama ne gençler?
TRT Okul’a bir bakın, sinirleriniz dayanamazsa üç beş dakika bari bakın.
Türkiye’yi yöneten bu zihniyetin, yetiştirmek istediği gençliği görün.
Kendi, tarikat - cemaat gençliği zaten çantada keklik.
Onlar için özel yasalar çıkarmaya, Atatürk’ün ilke ve devrimlerini eğitimden çıkarmaya, Gençliğe Hitabe’yi dışlamaya, Anıdımız’a karşı gelmeye hiç gerek yoktur. Bu iklimde rahat rahat çoğalarak bu tip gençlik zaten yetişiyor. Bunların pıtırak gibi açtığı, koruyup kolladığı, fakire fukaraya, umarsıza, kandırılmışa dayattığı tarikatlar - cemaatler eliyle yetişiyorlar. Öğrencilerinin biri anlatıyordu, iyi tanıdığım bir genç, Yunus. Ailesinin durumu zayıftı, çocuğu mecbur bunların yurduna verdilerdi. Sabahları ezandan önce namaza kaldırıyorlarmış onları. Bir odaya dolduruyorlarmış. Diyorlarmış ki, “Şimdi on beş dakika hiç kımıldamadan, konuşmadan Hocaefendi’yi düşüneceksiniz…Sadece onu düşüneceksiniz. “ Yunus şöyle korumuş kendini:
“Kendimi korumak adına böyle saatlerde en asılsız şeyleri aklıma getirirdim kafamda maç anlatırdım veya bildiğim bir şarkıyı söylerdim içimden. Aklıma en asılsız şeyleri getirir, kul kurban olmaya direnirdim. Aileme, vatana millete yabancılaşmak istemiyordum.Arkadaşlarımın durumunu, ne hale geldiklerini görüyordum.”
Devletin televizyonunda verilen Türk Sanat Müziğini ve Türk Halk Müziğini bu halka çok gören, buraya çocuk kanalı açacağız diyerek, burayı kapatan iktidar, önce yalnızca geceleri bu yayınları açık bıraktı. Sonra baktı ki meydan boş, karışanı görüşeni yok, hop hop, ne oluyor diyen yok, bu yayınları bir gecede kaldırıvermişti.
Sonra bu zihniyetin heykele taktığı adla diyeyim, ucube gibi bir Müzik kanalı açılıvermişti: TRT Müzik. Arabesk, caz, kilise müziği, kaç yüzyıl önce söylenen Osmanlıca müzik, dinî müzik…sıraya girmişti burada. Ağdalı anlaşılmaz sözlerle şarkı okutma yetmezmiş gibi bir de bu anlaşılmaz şarkıların sözlerini tek tek okuyorlar. Dini müzik, bayram değil seyran değil her akşam yayında. … Gece yarısından sonra da kiliseleri gezdiriyorlar, çanlar çaldırıyor, eski tarihimizi anlatma numarasıyla bize buralar sizin değil mavalını, yedirtiyorlar bir de…
Bir de eğitim amaçlı birbirinden beter kanallar açtılar.
TRT Belgesel, AKP’nin parti propaganda kanalı. Veriyorlar gazı, veriyorlar gazı… Ne istiyorlarsa neyi bekliyorlarsa o gazı veriyorlar.
Bir de, az önce sözünü ettiğim TRT Okul adlı bir kanal açmışlar ki, tüylerini ürpertiyor seyredenin.Kaskatı kesiliyorsun, ne oluyor, burası neresi, ben nerdeyim demeye kalmıyor, nefessiz kalıyorsun üzüntüden, bu gizlenen ihanetten!.. Ne desem bir eksik kalacak… Eğer kendinizi, bu milletin kaderinden sorumlu hissediyor, bir parçacık vicdan taşıyorsanız yüreğinizde , bir kırıntı sevgi varsa yüreğinizde bu yurdun çocukları için, açın bakın buraya.
Diğer TRT kanalları da bir felâket ama burası bir ayrı felâket…
TRT1, TRT2, TRT3, TRT Türk, bunların hepsi AKP’ye çalışıyor. Ya bu partiyi övüyor, tek tek ne dedilerse canlı yayınla duyuruyor, iki arada bir derede de TRT 1 kanalına Menderes belgeseli koyup orduya, askere millete küfür eder gibi konuşturuyorlar anlatan sesi. Ya spor adı altında uyuşturma seansları yapıyor, ya da mankenlere, şarkıcılara basit basit yayınlar yaptırıyor devletin kanalları…
Karnı burnunda bir manken kocasıyla bir yarışma yaptırıyordu burada geçen gün. Manken hanım kısa bir etek giymiş, ten rengi, dar bir elbise. Bizim törelerimizde böyle günlerde bol giyinme, vücut hatlarını göstermeme yok mudur anneliğin kutsallığı adına… Hem de dindar gençlik yetiştirme sevdalısı bir iktidar yaptırıyor bunu.
Yarışma programında yarışmacılara soruyorlar. Aslında bütün millete soruyorlar:
“Söylediklerine çok fazla karşı gelemediğiniz birini söyleyin?”
Bu sorunun cevapları şöyle sıralandı bir sürü şaklabanlıktan, basit şakalardan, abuk sabuk muhabbetlerden sonra. Neden mi yazıyorum bu sonucu? Bakın arkadan vermek istedikleri ne?
Baba, patron, öğretmen, hakim, doktor, komutan.
En çok sözü dinlenilen kimmiş?
Babadan sonra patron geliyor. Patron, senin işteki başın demek.. Yani hocan, hacın, şeyhin, şıhın, parti liderin, başın…
En sonda ne var? Komutan.
En çok sözü dinlenmesi gereken, emir komuta zinciriyle görev yapan,vatanı kollayan askerin komutanı, en sonda!
Bir soru daha soruldu:
“Evlerde en çok kırılan eşya nedir?”
Koskoca Türk Milleti’nin genci yaşlısı, bu gün ortası saatte oturacak, düşünecek bu sorunu cevabını verecek. Kafa çalıştıracak, kafa! Nasıl çalıştıracak? Evlerde acaba en çok ne kırılır?
Memleketin Suriye il savaşın eşiğine itilmiş, yargıda kıyamet kopuyormuş, terörist yine saldırmış, yabancıya toprak satışları artmış, kredi kartı borçlu sayısı tavan yapmış… Kime ne?
Peşinden TRT Okul’u açıyorum. Keşke açmaz olaydım. Ben cehenneme düşmüşüm, ölmüşüz de bir yerlerde kaybolmuşuz sanki…
“Bunlar Bunlar “ yayının adı.
“Okula gitmeden okul bitirmenin yolunu bulmak. “Böyle yazıyorlar ekrana. Bunun üstüne gülüşüyorlar. Söze bakın. Bunların çözmeye çalıştığı işe bakın.
Biri gıdaklıyor, koskoca bir kız, bir erkek bunlar, kazık kadar derler ya,öyle. Hen huş, gla hele…
(Aynı dedikleri gibi)
“Ne diyo?”
“Para istiyo!”
“Üniversite harçlarına mı çözüm bulmuş?”
“Neyi bulmuş olsun?”
“Okula gitmeden diploma alma yöntemini mi?”
“Okula giderek Cennet’e yardım edebileceğimizi… “
Böyle bir sohbeti güldürüyü gözünüzün önüne getirin…
Bu bir şey değilmiş. Bu gece geç saatte yine açıyorum burayı. TRT Okul.
Bir tornadan çıkmış gençler. Birinin gözünde bile Atatürk gençliğinin ışıltısı yok! Türk demeye bin şahit ister derler ya, öyle bunlar…
Ayşegül,Şivan, Kübra, Batuhan, Zahire, Egecan, Sinan, Kıvılcım, Coşkun.
Oğlanların hepsi ince çember sakallı. Saçı uzun arkada toplayan oğlanın çenesindeki bir top kıl tutamını görmelisiniz. Kulakta küpe.
Hepsi Türkçe konuşma özürlüler. Bir sürü söz söyleyip, bir şey dememenin oyunu oynanıyor sanki. Öğretmenleri Polat, eğitmenmiş. Kadın öğretmen Ebru, uzman psikolog. Kim bunlar? Öğretmen değiller mi, ne mi? Ne diyeyim bilemiyorum…
Süper, harika derken ellerini kollarını nasıl şekilden şekle sokuyorlar bir görseniz. Zaten bu süper- harika sözünü bunların ağzından alsanız, öyle dilsiz kalırlar… Konuşuyorlar, konuşuyorlar… bir şey demeden nasıl başarıyorlar bunu, inanılmaz…Öğretmen Bey’in sakal modelini eminim okullarda göremezsiniz, kıyafet yasasına göre bir memur öyle çene sakalı yapamazdı eskiden. Şimdi serbest mi? Yoksa TRT yeni bir öğretmen öğrenci modeli mi yetiştiriyor buralarda?
Öğrenciler uçmuşlar kılık kıyafetleriyle… Erkekler saçlarıyla sakallarıyla, küpeleriyle…
Bizi bekleyen son, bu işte!
Böyle kimliksiz, Türk’e benzemeyen gençlerle, taklit eden, dilini bilmeyen, konuşamayan, millet olamayan, millet olan yabancı milletlerin kölesi olmaları için yetiştirilen, özel olarak hazırlanan bir gençlik, bir yeni kuşak!
Konuları:
“Kişisel bütünlükmüş.” Koskoca kızlara, erkeklere bir sürü abukluk oynatıp, bir sürü konuşmaya benzemeyen konuşma yaptırdılar.
Kendi öğrencileri nasılsa cemaatler elinde tek tip yetişiyor. Diğerleri de işte böyle yetişecek! Zincirsiz köle!
Elin dilinin kölesi!
Dilini konuşamayan zavallı bir toplum…
Kimliksiz taklitçiler.
Eğitiminin millîsi elinden alınmış kalabalıklar, ayak altında çiğnensin diye özel yetiştirilenler...
Sonunda, bunlara film ve kitap tavsiyesi yapıyor bu iki seçilmiş TRT öğretmeni.
İki film . İkisi de yabancı film. Adlarını, oynayanlarını İngilizce bir güzel ağızlarını eğe büke okuyorlar. Bu yetmiyor, ekranda İngilizce yazılar iniyor çıkıyor, bu adları bir güzel yazıyor; bir de görsel olarak görüyorsun bu adları, ne iyi!..
Duyuyorsun, görüyorsun, ha bir de okudun mu tamam…değmeyin keyiflerine…
İki de roman tanıttılar, okuyun dediler. Evet evet ikisi de tabii yabancı roman.
Yoksa siz bir kültürünüz var, bir diliniz var, bir devletiniz, bir milletiniz mi var sanıyordunuz?
Kafka’nın Dönüşüm romanıymış son tanıttıkları. Bir sabah böcek olarak uyanır dediler, çok etkileyici, Kafka’nın en önemli eseridir dediler.
Yoksa biz de, bir sabah böyle böcek olarak uyanı mıvereceğiz?
Her yanımızı böcekler mi basacak?
Dilini, kimliğini,millîyetini, milletini, vatanını, Cumhuriyetini,Atasını, geçmişini, destanını, tarihini böyle aşağılayan bir yönetimde insan olarak kalmak mümkün müdür?
Ne zamana kadar?
Daha ne kadar kendimizi aşağılatacağız?
Aşağılanacağız?
Dilini aşağılayanların kulu kurbanı olacağız?
Feza Tiryaki, 13 Şubat 2012