Dilini Eşek Arısı Soksun!
Kurtlar sofrasına atıldı ülkemiz. Her bir parçasına birileri saldırmış, koparmak, parçalamak, yiyip yutmak istiyorlar.
Bizden görünen ama bizden olmayan yöneticiler de bunlarla ortak. Ortak olmasalar zaten bir günde defterleri dürülecek. Yeni işbirlikçiler aranacak.
Tarihçilerimiz, tarihimize nasıl bir saldırı olduğunu bıkmadan anlatıyorlar .
Para bilimcileri, borç durumumuzu, nasıl yağmalandığımızı, görünen tehlikeyi söylüyorlar.
Doktorlar, sağlığımıza yapılan saldırıyı, sağlığın ticaretleştirilmesini açıklıyorlar.
Doğa bilimcileri, genetiği değiştirilmiş gıdalarla başımıza gelecekleri haykırıyorlar.
Çevreciler, HES’lerle nasıl sularımızın çalındığını, toprağımızın zehirleneceğini, nükleer santral numarasıyla nasıl birilerine Akdeniz ve Karadeniz’in peşkeş çekileceğini açıklıyorlar.
Siyaset bilimciler, yazarlar, bölücülük tehlikesinin kapıda olduğunu, teröristle açık açık anlaşma yapıldığını, birliğimizin tehlikede olduğunu, Silivri ve Hasdal’ın bu yüzden doldurulduğunu söylüyorlar.
Anayasa değiştirilmesinin bir ihtiyaçtan dolayı değil, ABD, AB ve İsrail emelleri olduğu her yerde konuşuluyor. Asıl amacın Anayasa’nın değiştirilmesi teklif bile edilemez ilk üç maddesinin değiştirilmek istenmesi olduğunu ise yurtseverler de söylüyor, hainler de. Hainler artık bunu istediklerini açıkça söylemekten çekinmiyor. Saklısı gizlisi kalmadı kirli emellerin.
Hürriyet gazetesi hızını alamamış bir adım daha öne atlamış işbirlikçilikte.
Bu maddeleri halk oylamasına soktuğu gibi bir de onlara tüyo vermiş. İktidarın sözcüsü dediydi ya, Anayasa’nın sadece Cumhuriyet maddesi kalabilir, diğer her maddesi değişebilir. Hürriyet verilen emre uymuş, değiştirilemez maddeleri hakkı varmış gibi oylamaya koymuş, hem daha da ileri giderek ilk maddenin “değiştirilsin” seçeneğini maviye boyamış, iktidar yandaşına yolu yordamı göstermiş. Cumhuriyet değiştirilsin deniyor açıkça burada! Yoksa dilimizi toptan mı unuttuk, anlamaz bilmez olduk, öyle dilsiz kaldık?
Cumhuriyet değiştirilsin deniyor. Resimli haberi büyütüp baktım. Kaç kez baktım gözümde şaşılık mı var diye. Aynı böyle: “Değiştirilsin!”
Madde 1:
Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Karşısı işaretlenmiş: Değiştirilsin. Vatandaş bunu bile oylayacak demek!
Yok ya!.. “Sizin ananız güzel mi?” denmez mi buna?
Şimdilik milletimiz bunları kös dinliyor. Sakin sakin bakıyor. Duymuyor, bilmiyor diyenlere inanmıyorum. Eski devirlerde bile gerçekler fısıltı yoluyla nasıl dağılırmış, nasıl herkesin her şeyden haberi olurmuş, şimdi bu çağda olmayacak mı?
Bal gibi biliyor da renk vermiyor. Nedenini toplum bilimciler söylesin… Uykunun bile bir sınırı yok mudur? Bir yere kadar uyursun, baygınsan bir süre sonra ayınırsın… Ayınmakta geç kalanlar içindir şu sözler:
Ayaz oldu, bulut oldu, geçmiş günler umut oldu. ( Kurtuluşumuz Atatürk’ün yoluna dönmekle olacak.)
Av avlandı, tav tavlandı. (Uzun yıllar boyunca karşı devrim yerleşti, Cumhuriyet kalelerini tek tek düşürdü.)
Nihayet ayakları suya erdi. (Kimse bir şey yapamaz diyenler ayınıyor, devrimlere sahip çıkmaya başladılar.)
Ayı kazana sıçtı. (Cumhuriyetimiz tehdit altında.)
Ay bacayı aştı. (Bunlar çok yol aldılar.)
Şimdi ayıkla pirincin taşını. (Bölücüler iyice azıttılar, verilen tavizler çok baş ağrıtacak.)
Dur kendime yer edeyim, ben sana neler edeyim. ( Hak etmedikleri yerlerde oturup millete kök söktürüyorlar.)
Baştan kara gidiyoruz. (Her yönden devletimiz küçük düşürülüyor.)
Bilmediğin bu boku git mektebinde oku. ( Eğitimsiz, ülkesini her durumda suçlayan, her işe karışan hep aynı lâf ebelerine.)
Çorap söküğü gibi gitmesin. ( Bir dilimizi versek gerisi çorap söküğü gibi gidecek. İşin tılsımı dilimizde, Türkçede.)
*
Kişi bildiğini işlermiş. En çok yazıyı dil üzerine yazdım. Dilini eşek arısı soksun sözünü de son günlerde durmadan içimden söylüyorum. Yanımdan geçerken yanındakine, güzel, çok güzel demek yerine, süper diyerek bir şeyler anlatana… Seslenirken, “Allahısmarladık, hoşcakal, görüşmek üzere… “ gibi sözler yerine hiç utanmadan, sıkılmadan elin diliyle anlamsız ve iğrenç bir şekilde, “bay bay” diyene… Teşekkür ederim, sağol yerine , mersi diyene; yabancı dildeki w sesini bilgisayar adresi vermek için, v sesiyle okumak varken, çift v demek varken, “dabılyu dabılyu” diye saymaya başlayanlara… Hele hele az şekerli içecekler ve az yağlı ürünlere “layt” diyenler var ya, arıya bırakmadan ben dillerini sokacağım.
İstanbul belediyesi bir hizmet başlatıyormuş. Akşam haberlerde duydum. Yazılı haber olarak da okudum. “Kal senter” diyordu söyleyen. Yazılışına baktım, onu da yanına yazmışlar zaten: Call Center. Belediye taksiler için “kal senter” açıyormuş. Aynen böyle dediler… Ya…
Çağrı merkezi demek o kadar mı zor? Yoksa nüfusumuzun yarısı İngilizce konuşan bir başka milletten mi? Yoksa, yoksa, yoksa biz çoktan beri bir sömürge miyiz? Yoksa sömürge olma yolunda mıyız? Yoksa yoksa parçalara bölünmenin, millet olarak yok sayılmanın yol taşlarını mı döşüyor Fethullahçı zihniyet? Ortak dil, eğitimin dili İngilizce olursa, artık Türkçenin ne değeri kalacak? Bölün ülkeyi, bölün dilleri, kesip biçin, çarpın çıkarın, istediğinizi yapın, istediğiniz yere kadar gidin!..
Bir bakın çevrenize ne olur:
Gittiğiniz, gezdiğiniz çarşılara, dükkânlara, yollara, izlere bakın. Gömleklerinizin yakasında, önünde yazan yazıları farkedin! Çoluk çocuğunuzun giysilerindeki,çantalarındaki, okul eşyalarındaki yazıları görün bir! Üniversitelerinize, okullarınıza bakın! Hani nerede Türkçe? Televizyon adlarına bakın! Hiç bunlara bakmasanız bile paranızla ilginizle zengin ettiğiniz ünlülerin çocuklarına kattığı isimlere bir bakın! Kendi Türk, kızı “Mia”, “ daha ne olsun?
Atalarımız, “Dilsiz düşünülemez!” demişler.
Bizim birliğimizin de, dirliğimizin de başı dilimiz… Dilimiz gitti mi çekin ipinizi!.. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Sonra sen sağ ben selâmet! Artık köle mi olunur, kapıkulu mu? Yoksa kırk bir parça mı? Orası bilinmez…
Yine bir özlü sözümüz:
“Bir milleti yok etmek isterseniz askeri istilâya gerek yoktur; tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak yeterlidir…”
Biz şu anda bir yabancı dilin işgalindeyiz: İngilizce. İkincisi de kapıda, yok kapıdan girdi de pek kendini şimdilik göstermiyor: Arapça.
Üçüncüsü de zorla yaratılan, yapay olarak TRT’den bile dayatılan, bölünmenin olmazsa olmazı bir yerel dilcik. Beş altı çeşit ağzın biri. Hangisi onlar biliyor, ben nerden bileyim? Kürtçe deyip çıkıyorlar şimdilik işin içinden…
Dilin önemini binlerce yıldan beri biliyor ve söylüyor insanoğlu. Kendi deneyimleriyle söylüyor.
Döktükleri kan gölünün ortasında çaputlarını sallayan, anayasamızdan dilimizi çıkartmak için uğraşan bu elikanlı caniler, bu kan dökücü dış destekli bölücü örgüt, bu dil gerçeğini biliyor da biz bilmiyor muyuz?
Bir düşünüre sormuşlar çok çok eski zamanda. Bir ülkeyi yönetseniz önce neyi düzeltirdiniz?
“Dilini!” demiş.
“Dil kusurlu olursa, düşünce iyi anlatılamaz.
Düşünce iyi anlatılamazsa ödevler yanlış yapılır.
Ödevler doğru yapılmazsa töre, kültür, toplum bozulur.
Töre ve kültür bozulursa adalet kalmaz.
Adalet kalmazsa halk ne yapacağını bilemez. Ortalık karışır.” diye de eklemiş.
Biz de şu anda tam böyle ne yapacağını bilemez bir durumdayız. Dilimizi bozdular. Sırada, bozulan, değerini bilmediğimiz, koruyamadığımız bu dilin bölünmesi, elimizden koparılıp alınması var.
Bütün devletler, tarihlerini, dillerini, kültürlerini bilen, seven, araştıran, geliştiren kuşaklar yetiştirmeye uğraşır. En küçüğünden en büyüğüne bütün devletler böyledir eğer sömürge değillerse, işgal altında yaşamıyorlarsa, bir savaşı kaybetmemişlerse…
Dil bir çınarsa, biz dil çınarımızı çürütmekle, kurtçuklara yem etmekle, köklerini koparmakla, dallarını kesmekle, gövdesini yaralamakla uğraşıyoruz… Acımasız ellere onu teslim etmişiz…
Eşek arıları dilimizi yakında gerçekten sokacak!
Feza Tiryaki, 4 Ocak 2012