DİLLERİN DİLİ-I

DİLLERİN DİLİ-I

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Şub 28, 2016 17:45

DİLLERİN DİLİ-I
Giriş
1547 yılında Habsburg soyundan İmparator Charles Quint (1500-1556), “Ben tüccarlarla İngilizce, kadınlarla İtalyanca, Erkeklerle Fransızca, Tanrı’yla İspanyolca, atımla da Almanca konuşurum” diyordu.
Meğer kaç ‘dil’ biliyormuş diyesi geliyor insanın.
Ne var ki, Almancası, İmparator’un dediği üzere, ancak atıyla konuşabilecek kadardır.
Ya da, zaten Almanca atlarla konuşulabilicek ‘düzey’i henüz aşamamış bulunmaktadır.
‘Felsefe’ dili olması için neredeyse ‘üçyüz yıl’ vardır.
Gerçekten de o dönemin İngilizce, Fransızca ve Almanca’sı, bugünkü anlamda ‘dil’ olmaktan çok Abdullah Öcalan’ın ‘Anasının dili’ kadar bir ‘dil’ idi.
Demem o ki, kimse bugün kalkıp, ‘Kürtçe’ üzerine güzelleme yapmamalıdır.
Evet Kürtçe ‘güzel’ bir dil olabilir. Kimi ezgileri, abartmasız benim de hoşuma gider. Ancak ‘Kürtçe’den bir ‘dil çıkarmak’, tüm kürdoloğlara çağrım olsun, bugün için bir ‘boş çaba’dır. Nereye varacağını da bugünden kestirmek olanaksızdır.
Bunu neye dayanarak ileri sürdüğüm sorulacak olursa, bugün ‘yetkin’, uluslararası ve hatta ‘evrensel’ diyebileceğimiz ‘dillerin tarihi’ne bir gözatmak yeterlidir diyeceğim.
Sözgelimi Farabî’nin 70 dil bildiği ileri sürülmektedir.
O dönemde ‘evrensel’ diyebileceğimiz 7 dil bile yok aslında.
Yok eğer, illa bir dil zenginliği aranacaksa, Afrika, Amerika ve Avustralya gibi anakaralar şöyle dursun, dünyanın herhangi bir yöresinde herhangi bir ‘takımadalar’da bile 177 tane dil bulunabilir.
Meğer ki, bir sığır sürüsünde her öküzün böğürmesi, çok kaba düşecekse şöyle de diyebilirim, bir kuzu sürüsünde her kuzunun melemesi kendine özgü bir ‘dil’ olarak alınabile..
İmparator Charles Quint’in egemenlik kurduğu coğrafyaya bakıldığında, neden o saydığı dilleri konuşmak zorunda olduğu da anlaşılabilir.

Charles Quint’in (Roma) İmparatorluğu (1547)

Kimi Osmanlı padişahlarının da Türkçe’nin yanısıra, Osmanlıca, Farsça, Arapça ve bir iki Batı dili bildiği söylenmektedir.
Brüttür.
İhsan Sabri Çağlayangil’in 4 dil bildiği söylenmesi üzerine, Turan Güneş’in dediği gibi ‘brüttür’, brüt.. şöyle-böyle de denilebilir.
Günümüze gelindiğinde ise, Minsk Avrupa Üniversitesi rektörü, 1995 yılında, “Ticaret dili İngilice, felsefe dili Almanca, hukuk dili Fransızca, bilim ve yazın dili Rusça’dır. Ya Beyaz Rus dili (biélorusse)? O da, Beyaz Rusya köylüsünün iç dünyasını dile getirebileceği yeri doldurulamaz bir dildir”, diyordu.
Tam da Orta-Doğu’da yaşayan Kürt kökenli insanlarımız için söylenmiş gibidir.
“Kürt köylüsünün iç dünyasını dile getirmek için ‘eşi bulunmaz bir ‘araç’.
İşte, duygusal, ideolojik ya da politik kaygılarla değil ama ‘bilimsel’ olarak bir ‘dil’ değerlendirilmek istenirse, onun ‘Tarih’ine bakmak da yetmez, ‘Tarihsel gelişimine’ bakmak gerekir.
Bu amaçla, ve çoğu yerde ‘haddimi de aşarak’, Fransız dilinin ‘evrimi’ni ele almak istiyorum.
Bu ‘Fransızca’nın evrimi’ olmaktan çok, ‘bir dilin evrimi’ olacak. O nedenle ‘dillerin dili’ diye koydum başlığı.
Doğrudan bir ‘çeviri’ de değil kuşkusuz.
Çünkü benim ‘bakış’ ve dolayısıyla ‘yorumlamamı’ da yansıtacak.
Yararlı olması umuduyla diyeyim..
Romalı olmak ve Latince
İmparatorluklar döneminde, herhangi bir coğrafyada Hun, Moğol, Türk ya da Roma imparatorluğunun kurulmuş olması, o imparatorluk alanında ‘yönetim dili’nin ‘egemen dil’ olmasını gerektirmiyor.
Sözgelimi, Roma İmpratorluğu döneminde halkların Romalı sayılması (romanisation) hiç de sözkonusu halkların Latince’yi benimsemeleri (latinisation) anlamına gelmiyor.
Bu, dinler için de geçerli bir durumdur. Yine halkların İslâm dinini benimsemeleri (islamlaşmak) sözkonusu halkların araplaşması (arabisation) demek olmuyor.
Latince bugünkü Fransa’nın (Gaule) kuzeyine değin yaygınlaşsa da ne Manş’ı geçip bugünkü İngiltere, ne Almanya, ne Yunanistan ve doğal olarak ne de Anadolu’ya yerleşemiyor.
O nedenle Gaule dili ve daha sonra Brötan dili İngiltere’de, Bask dili İspanya ve Fransa’nın güney-batısında, Berber dili Kuzey Afika’da, Ermenice Anadolu’da, Arnavutça Makedonya’da, Yahudice Orta-Doğu’da belli bir yaygınlık kazanabiliyor. Böylece bu dillerin bugün bile varlıklarını korumalarına yol açılmış oluyor.
Yine de, Romalı’lar egemenlik kurudukları kimi bölgelere, sadece askerî katılım koşuluyla belli bir ‘özerklik’ tanıdıkları için, özerk yönetim yöneticileri (vassale) ile kimi komutanların Latince öğrenmeleri sözkonusu olabiliyor.



Fransızca/İngilizce/Almanca...
Ancak Latince’nin egemenliğinden uzakta gelişen Batı dilleri için Dominique Bouhours (1628-1702) şu değerlendirmeyi yapacaktır:
“Diğer tüm dillendirmeler içinde, Fransızca en doğal ve en bütünsel olmayı başarmış olanıdır. Çinliler ve hemen hemen tüm Orta-Asya halkları şarkı söylemeketedirler; Almanlar hırlamakta, İspanyollar tumturaklı konuşmaya çabalamakta, İtalyanlar yanık türkü söylemekte, İngilizler ıslık çalmaktadırlar. Bunlar içinde sadece Fransızlar konuşmaktadırlar”.
İspanyol yazar José Cadalso (1741-1782) da söyle yazmaktadır:
“İspanyollar kafalarında canlandırdıklarının yarısını yazıya dökebilmekte; Fransızlar kendi biçemlerinin kalitesi dolayısıyla düşünebilmekte; Almanlar akıllarına gelen her şeyi söylemekte ama böylece söylediklerinin yarıya yakını anlaşılabilmekte; İngilizler de sadece kendileri için yazmaktadırlar”.
Böylece İspanyol yazınının, en azından o dönemde, neden pek gelişmediği ve Alman Felsefesi’nin ‘anlaşılmaz’lığı ile Fransız düşüncesinin, eğer nitelikli bir biçemle ele alındığında hâlâ derinleştirilebilecek yönleri olabileceği sonucuna varılabilir.
İngiliz ve Amerikalılar ise hâlâ kendileri söyleyip kendileri dinlemektedirler.
Bu sonunculardan ‘insanlık’ için bir şey beklemek, hâla, ‘ham hayal’ olmaktadır.
Ne ki, Alman Peter Villaume (1746-1825) ise Fransızca’nın “çekingen, ağır ve sözcük ya da kavramsal olarak yoksul” olduğunu ileri sürecektir.
Gerçekten de, o dönemde ‘Alman Felsefesi’ doruklarını yaşamakta ‘kavramsallık’ bakımından ise erişilemez boyutlara uzanmaktadır. Kuşkusuz bu da ancak ‘Almanca’yla sağlanabilmektedir.
Aynı dönemde ise Fransızca ve İngilizce, ekonomik, politik ve askerî dinamizmleriyle yaygınlaşmaktadırlar.
Nitekim Fransa’nın Amerika’da etkinliğini yitirmesi üzerine, İngilizce uluslararası düzlemde ‘başat’ dil olmaya başlayacaktır.
Ne var ki Birinci Dünya Savaşı sonrası’na değin ‘diplomasi dili’ Fransızca olacak ve hemen hemen tüm ‘uluslararası antlaşmalar’ Fransızca bağıtlanacaktır.
(sürecek..)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x