Türkiye’de yeni bir parti kurulduktan çok kısa süre sonra, halkın önemli bir kesiminin oyunu almış. İktidara gelmiş. Ankara’ya Amerikalılar’ ın biri geliyor, üçü gidiyor. Beşi geliyor, onu gidiyor. Yabancı basında Türkiye üzerinden Irak’a Amerikan askerlerinin geçeceği açık açık yazılıp söyleniyor. Sonra bir gün gerçek çıktı ortaya…1 Mart Tezkeresi diye bildiğimiz meşhur tezkere gündeme geldi. Ve ilginç bir şekilde iktidar partisinin tüm çabalarına rağmen, parlamentoda da yeterli çoğunluğunun olmasına rağmen toplumsal muhalefet ve ana muhalefetin çabaları ile; kendi milletvekillerinin de aleyhte oy kullanması ile meşhur 1 Mart Tezkeresi reddedildi.
Bunun etkileri tabi ardı ardına gündeme düştü. Amerika, sağladığı büyük medya desteği ile iktidara gelmesine büyük katkıda bulunduğu iktidar partisine çok bozuldu. Üstelik sonradan ortaya çıktı ki bu 1 Mart Tezkeresi’nin geçeceği konusunda iktidar partisinin başındakiler Amerikan hükümetine sözler vermiş. Para pazarlıkları yapılmış. O dönemin Amerikan hükümeti üyelerinin yazdıkları kitaplarda bütün bu durumlar açık açık yazıldı.
Tabi daha sonra meşhur ÇUVAL OLAYI yaşandı. Bu ülkenin vatansever insanlarının beyinlerine bu çuval olayı asla çıkmamak üzere kazındı. Türk subaylarının başlarına Amerikan askerleri tarafından çuval geçirildi. Amerikan hükümeti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden özür bile dilemedi. Amerika’nın Türkiye’den özür dileyip dilemeyeceğinin sorulması üzerine devlet büyüklerimizden birisi, “Amerika büyük devlettir, özür dilemez.”dedi. Yine bir devlet büyüğümüz, Amerika’ya nota verilip verilmeyeceğinin sorulması üzerine, “Ne notası, müzik notası mı?”diyerek devlet gücünü elinde bulunduranların yaşanan olayın vehameti ile ilgili durum ve duruşlarını gayet açık bir şekilde Türk halkına gösterdi.
Daha sonra terörist örgüt ve ne yazık ki meclisimizde temsil edilen terörist örgütle ilişkili partiye yapılan, herkesin bildiği fakat her nasılsa güya ispat edilemeyen batı ve Amerikan desteği iyice arttırıldı. Artık terörist örgütün 40 bin kişinin katili olan liderinin hapishane koşulları için bile önüne gelen batılı hükümet söz eder hale geldi. Daha önce terörist örgütü kınamaları yönündeki çağrılara her zaman kulaklarını tıkayan terörist örgütle ilişkili parti, açık açık özerklikten bahsetmeye başladı. Kendi denetimleri altındaki belediyelerde ki belediye kurum ve kuruluşlarında, Türkçe dışında dillerin kullanımına yönelik uygulamalar yaptılar. Açık açık Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ettiler.
Tabi bu arada Irak çoktan Amerika’nın eline geçmiş ve Saddam çoktan idam edilmişti. Kuzey Irak’ta bundan 10 sene önce hayal bile edilemeyecek olanlar bir bir Amerikan desteğinde ve denetiminde yapıldı. Önce Kuzey Irak’ta ki Türkmen varlığı etkisiz hale getirildi. Türkmenler zorla Irak’ın başka yerlerine göç ettirilerek Kuzey Irak’ta ki demografik yapı Kürtler leyhine değiştirildi. Kuzey Irak’ta Kürtler’in parlamentosu, ordusu, parası, televizyonu yani bir DEVLET olmak için gereken tüm kurum ve kuruluşları tamamlandı. Hepimizin bildiği gibi Kürt Devleti’nin ilan edilmesi için EN UYGUN AN bekleniyor. Bu EN UYGUN AN’ ın bizim KÖTÜ ANLARIMIZDAN BİRİSİ olacağını sanırım ön görebiliyorsunuz.
Aradan geçen zamanda şu gayet açık göründü…
Kurulduğundan beri her ne kadar din üzerine bina edilen yapısını ve kadrolarını inkar etse de hepimizin tanıdığı milletvekilleri, bakanları aracılığı ile verilen mesajlardan, dini seçmenlere ulaşmak ve onların oylarını almak için ne kadar önemli bir faktör olarak kullandığı hepimizce bilinen iktidar partisi Orta Doğu ve Afrika’da ki Müslüman devletlerle de yakın ilişkiler kurmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti’ nin iktidarlar değişse de değişmeyen meşhur TARAFSIZLIK dış politikasını değiştirdiler. İsrail ve Araplar arasındaki tarafsızlık konumunu kaybettiler.
Tabi bu birkaç cümle ile özetlediğim süreç içerisinde Orta Doğu ve Arap halklarının gözünde, iktidarımızın başındaki kişi yani başbakanımız kahraman olarak nitelendi. Halk bir çok gösteride başbakanımızın resimlerini taşıdı. Doğan çocuklarının adlarına sayın başbakanımızın adı verildi.
Son dönemde (meşhur Büyük Orta Doğu Planı kapsamında olduğu bence gün gibi açık olan) Tunus, Yemen, Mısır’da hükümetlere karşı <
Hükümetin bu harekatı desteklediği, BM’de müdahale kararı alındığında destek verdiği gazetelerde yazıldı, televizyonlarda söylendi. Başbakanın açıklamaları, iktidar partisi yetkililerinin konu ile ilgili açıklamaları ortada.
İşin bence en acı yanı da, iktidarı elinde bulunduran partinin bu zamana kadar hep Arap, Müslüman kardeşliğinden bahsetmesidir. Dün Irak, Afganistan…Bugün Libya…..Yarın neresi olacak DİN KARDEŞLİĞİ’ mizin merkezi? İran’mı, Suudi Arabistan’mı, Bahreyn’mi?
Yoksa TÜRKİYE’mi?
Not:Bu yazı Objektif Bakış haber sitesinde yayınlanmıştır.
Bu siteyi, cemaat, site sahibinden satın almış arkadaşlar, artık Habernot.com'da yazıyorum, bilginize.