Diyanet İşleri şimdi mi uyandı?
Din Şûrası olağanüstü toplandı ve bir bildirge yayınladı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in okuduğu bildirgede, “FETÖ/PYD, dini bir yapı olarak kabul edilemez, Sahte bir mehdi hareketidir” gibi değerlendirmelerden sonra şu ifadeler kullanıldı:
“FETÖ/PDY batılı kamuoyunun ilgi ve desteğini sağlamak, medeniyetler çatışması tezine karşı duyarlılık üretme adına ‘Dinler arası diyalog’ ve ‘ılımlı İslam’ diyerek şaibeli girişimler başlatmış, pek çok sırlı ve gizemli ilişkiyle uluslararası dünyada Müslümanların aleyhine oluşturulan karanlık projelerin bir parçası olmaktan çekinmemiştir. Hiç şüphe yok ki Allah katında hak din İslam’dır. Dolayısıyla dinler arası diyalog adı altında belli bir siyaset mühendisliği olduğu anlaşılan ortak bir dinî teoloji veya dinî kültür birliği oluşturma çabası hiçbir şekilde tasvip edilemez. İslâm’ın temel esaslarından ödün vermek, söz gelimi kelime-i tevhidin ikinci kısmı olan Hz. Muhammed’in risaletini göz ardı etmek asla kabul edilemez” denildi!
* * *
Çok güzel de bunları şimdi mi söylemek gerekiyordu? Daha önceleri nerelerdeydiniz?
“Hak din”in İslâm olduğuna dair ayeti yeni mi hatırladınız? Dinler arası diyalog projesinin Vatikan’ın üçüncü binyılda Asya’yı Hristiyanlaştırma projesi olduğunu hala telaffuz edemiyorsunuz! Kelime-i tevhitten Hz. Muhammed’in risaletini kaldıranlar devletin içinde güçlüyken siz ne yaptınız? Şimdi her taşın altında FETÖ’cü aranırken mi uyandınız? Bizi bu konularda neden yalnız bıraktınız?
* * *
Aslında Diyanet’in hangi zihniyetle yönetildiğini, 23 Mayıs 2005 tarihinde “Diyanet’i Vatikan mı yönetiyor?” başlığı altında sormuş ve Diyanet dergisinin 173’üncü sayısını incelemiştim. Derginin kapak konusu, “Farklılıklarımızın farkına vararak birbirimizi sevmek!”ti. Diğer konu başlıkları ise şöyleydi: “İslâm tarihinde birlikte yaşama tecrübesi”, “Çoğulcu bir toplumda farklı din mensupları arasında ilişkiler ve İslâm”, “Birlikte yaşama sanatı ve İslâm.”
Başyazıda, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “Anadolu, adeta insanlığın kültür tarihiyle özdeş bir tarihi mirasa sahip bir bölgedir” diyerek “hoşgörü”yü anlatıyordu! Fethullah Gülen de yola hoşgörü diye çıkmıştı!
O dönemde Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olan Doç. Dr. Mehmet Görmez, “Hiçbir dinin temel iddiaları bir tarafa bırakılamaz” diyerek, “Bir arada yaşamanın en büyük risklerinden biri, hâkim gücün farklılıkları aza indirgemesi, hatta tamamen ortadan kaldırmasıdır. Farklılıkları yok etmeyi, onlara şekil vermeyi, onları belli bir forma sokmayı diyalog biçimi olarak görmüyoruz” ifadelerini kullanıyordu!
Burada hâkim güç kimdi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun kuruluş felsefesi değil mi?
Üstelik Görmez, “Binaenaleyh modern dünyanın bize sunmuş olduğu yeni durumlar karşısında sahih bir tavır takınmak istiyorsak, öncelikle kendi duruşumuzu tanımlamak ve dilimizi oluşturmak zorundayız” diyordu.
Burada modern dünya kimdir? Amerika mı, Avrupa mı? Yoksa Vatikan mı? Ve onların sunduğu yeni durumlar, “Dinler arası diyalog” ve “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi” değil midir? Bu iki yeni durumun asıl hedefi, İslâmiyeti ortadan kaldırmak değil midir?
* * *
Ne gariptir ki tam bu propagandalar sırasında eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da Hürriyet’teki yazılarında, “dinler arası diyalog” çalışmalarına övgülerde bulunuyordu!
Açıkça Diyanet İşleri Başkanlığı, Kuran doğrultusundan ve milli raydan çoktan çıkmış ve Vatikan’ın “Hristiyanlaştırma misyonu” demek olan dinler arası diyalog projesine hizmet ediyordu. The Guardian gazetesinin “İslâm inancının Batı değerleriyle bağdaştırılması da hedefler arasında” diye tanıttığı projelerini, İngiliz basınına açıklıyorlardı!
Şimdi sıkıyı görünce İslâm’ın temel esaslarını hatırladılar!
Arslan BULUT, 6 Ağustos 2016
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr