Diyanet’te İngiliz Kontrolü!
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki operasyon, uzun süreden beri devam eden bir hazırlığın sonucudur ve bizim için sürpriz değildir.
AKP Hükûmeti kurulur kurulmaz ilk iş olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na 15 bin yeni kadro verdi. Bu kadroları dolduranlar, devlet memuru niteliği kazandırıldıktan sonra başka görevlere kaydırıldı. Sonra bu yol, genel uygulama haline getirildi.
2002’nin Aralık ayında, Los Angeles Times’ta yazan Amir Tahiri, Erdoğan ve Gül’ün laiklik veya Avrupacılık anlayışlarının, devletin, dini, tamamen cemaatlere bırakmasına dayalı olduğunu belirtmiş ve bunun da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın milyarlarca dolarlık servetinin bir siyasi parti tarafından kontrolü anlamına geleceğini, dolayısıyla Türkiye’de çok partili demokrasinin ortadan kalkabileceğini yazmıştı...
Tahiri, şöyle diyordu:
“AKP, atadığı insanlar vasıtasıyla camileri ve dini sistemi kullanarak, yıllarca iktidarda kalmasını sağlayacak şekilde, yeterli sayıda seçmeni kontrolü altına alabilir.”
Bardakoğlu, bu projeye direnir gibi yapıyordu ama aslında direnmiyordu.
* * *
Diğer taraftan, birçok camide Diyanet’in Cuma hutbeleri değiştiriliyor ve Tayyip Erdoğan’ın Türk kimliği yerine Türkiye kimliğini oturtmaya çalışmasına paralel fikirler İslam’ın emri gibi anlatılmaya başlanıyordu.
2005 yılına gelindiğinde Bardakoğlu yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dergisinin de bir misyonerlik faaliyeti olan “dinlerarası diyalog” projesinin propagandasını yapmaya başladığını gördük. Diyanet dergisinin 173’üncü sayısında, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, Doç. Dr. Mehmet Görmez, “Hiçbir dinin temel iddiaları bir tarafa bırakılamaz” diyerek, “Bir arada yaşamanın en büyük risklerinden biri, hakim gücün farklılıkları aza indirgemesi, hatta tamamen ortadan kaldırmasıdır. Farklılıkları yok etmeyi, onlara şekil vermeyi, onları belli bir forma sokmayı diyalog biçimi olarak görmüyoruz” diyordu.
Bardakoğlu ise “Din elden gidiyor, vatan elden gidiyor, havasına kapılmayalım” diyerek, dinlerarası diyalog gibi misyonerlik faaliyetlerini ve ülke ekonomisinin Hıristiyan Siyonistlere teslim edilmesini görmüyor; bu arada şehit cenazelerindeki tepkiler üzerine sadece duayı tavsiye ettiğini söylüyordu..
* * *
2008 yılında, Diyanet teşkilatını artık avucunun içine alan Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının hadisler üzerinde yaptığı kapsamlı çalışmayı, İngiltere’de yaptığı bir basın toplantısı ile açıkladı.
The Guardian gazetesi, “Türkiye, İslâm’a 21. yüzyıl yorumu getirmek için çalışıyor” başlığıyla verdiği haberde, “İslâm inancının Batı değerleriyle bağdaştırılması da hedefler arasında” ve hatta “AKP hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu çabaların başını çekiyor” gibi ifadeler kullanıyordu.
The Daily Telegraph ise “Türkiye’de hadislerin bugüne uyarlanmasının, ABD’nin etkisiyle hazırlanmış ve İslami radikalizmle mücadeleyi amaçlayan planın bir parçası olabileceği” yolundaki görüşlere dikkat çekiyordu.
Abdullah Gül’e ödül veren “Chatham House” adlı İngiliz derin devletinin kuruluşundan Fadi Hakura’ya göre “Diyanet’in hazırlığı, Hıristiyanların Reform Hareketine benzeyen bir girişim!” idi.
Ve The Economist dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında, aynen şu ifadeler kullanılıyordu:
“ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman’a göre ’İslâm dünyasında reform ABD’nin en önemli stratejik girişimi’ve Türkiye’nin başarısı da bunda büyük rol oynayabilir.”
Diyanet, artık Sevr Antlaşması’nı hazırlayan Chatham House’un dolaylı kontrolündedir!
Arslan BULUT, 13 Kasım 2010, YENİÇAĞ