gönderen İlteriş Kağan » Prş Eyl 01, 2022 1:39
Kusura bakmayında argo laflarına bizim sığırlar anlamadığı için halk dilinde hitap etmeyi tercih ediyorum.
Meydanlara indiler- miting yaptılar baktılar milletin götü başı kaşınıyor hemencecik yuvarlak masada anket yaptırdılar sonuçlar iyi gelince " bu milleti zkmek farz, islami usullere göre yapacağız" deyip sokuyorlar.
Ahmet abi meydanda bağırıyor - bizi zken yokmu? Diye parti bayrağını sallıyordu.
Bizim içimizde aptallar olduğu müddetçe bizi çok öperler. Günlük 12 dolara çalışanlar, günlük milyon dolarları götürenlerin şakşakçılığını yapıyor.
12 dolar fazla bunlara 1 cent verin şükür ederler.
Türkiye aldığı bir teknolojiyi yarım yamalak kullanan, aldığı ya da kullandığı otomobil, yemek yediği lokanta, alışveriş yaptığı mağaza ile kendini çağdaş olduğuna inandıran, cahil bir toplumda kendini mutlu hisseden tüketim tutkunu vurdum duymaz adamlar yetişiyor.
Cehalet Türk toplumunu, ahlaki ve kurumsal olarak, çürütüyor; insanlar dünyadan habersiz. Toplumun cehaleti her anlamda içler acısıdır. Türkiye okuma düzeyi çok düşük bir ülke - Cinayet, şiddet, haksızlık, yasasızlık, kuralsızlık, fakirlik, işsizlik, açlık kendilerine ulaşana kadar tepkisiz kalan robotlar yetiştiriyoruz. Bizde olan dünyanın her yerinde var diyorlar. Ama ABD’nin, Almanya’nın, bombardıman altında bir kenti yok! Bereket, İŞİD henüz İstanbul’a füze atamıyor. Canlı bomba gönderiyor.
Vatandaşı ? Öğretim seviyesi her gün düşen bir eğitim ilgilendirmiyor* Devletin cari açığı fakir insanları ilgilendirmiyor.
Ömründe hiç dolar görmemiş olanları dolar kurunun inip çıkışı ilgilendirmiyor.
Fakat toplum için önemli olan, korkunç denilebilecek bilgisizliğin düzeyi. Bu da cinayet ve suç haberleriyle dolu gazeteler.
Sürdürülebilir kalkınma programlarında yeterli bir eşiğe gelmenin ilk koşulu yetişmiş insan gücünün kritik bir büyüklüğe erişmesidir. Bu bilgi birikimine liseden mezun olup, Yunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen ve dört işlem yapamayanlarla ulaşılamaz. Eğitim milyonluk öğrenci sayısı, binlerce yapı ile ölçülmüyor. Bizde okul var, eğitim yok, spor salonu var, spor yok, konferans salonu var, konferans yok, yol var, ulaşım yok. Eğitimin öğrenciler için mi, yoksa inşaat müteahhitleri için mi yapıldığı pek açık değil.
Bugün yeterli olmayan teknisyen, mühendis ve bilim insanı, yarın için gerekli teknik (yani uygarlık) kalitesinin hiç yetişememesi anlamına geliyor. Eğitimin varlığı, ancak amaca uygun, bilim ve teknolojiye gereken ağırlığı veren eğitim programlarının varlığı ile gerçekleşir. İngilizce dilli vakıf üniversitesi bilim insanı, mühendis yerine işletmeci yetiştiriyorsa, bu sadece millet kendini ‘işletiyor’ demeye gelir. Türkiye henüz kaç bio-teknolog, kaç enerji uzmanı, kaç jeolog, kaç elektronik uzmanı, kaç doğa bilimci, kaç matematikçi ve kaç ‘imam’ yetiştireceğini anlamamış bir ülke. Türkiye’de okumuşluk, bilimsel bilgi sahibi olmak anlamına hiç gelmedi.
Fakat bu insan karnı şişirilen, kafası boş bırakılan. Namaza giderse dönünce pabucunda altın bulacağına inanan insanların eğitimle ilgili bir dertleri olamaz.
Çağımızın en önemli sorunu ‘bilimsel okumamışlık’ (scientific illiteracy)’dır. (Bizim Milli Eğitim Bakanlığımız milli ve eğitim sözcüklerinin içeriğini doğru tanımladığı zaman eğitimimiz amal-i erbaa öğretebilen bir düzeye çıkar inşallah!). ‘Halk en temel bilimsel bilgilere uzak kaldığı için gerektiğinde rasyonel bir seçim yapmakta zorlanıyor’ Bilim, paylaşılan bilgi üzerine kuruluyor. Fakat 7x13’ü çarpamayan üniversite öğrencisi bu paylaşanlar arasında olamaz. Federico Mayor, ‘bilim ve teknoloji her gün yeni buluşlarla giderek karmaşıklaşan bir bilgi (information) ortamında yaşıyor. Oysa toplum ve politik liderler bu gelişmenin dışında kalıyorlar’, diyor. Türkiye’de bu tanım tam yerine oturmaktadır.
Kimi istatistiklere göre Türkiye insanı ortalama 10 yılda bir kitap okuyor, günde 5 saat televizyon seyrediyormuş. Japonya’da ise kişi başına yılda 25 kitap okunuyormuş. Türkiye bir mucizeyi gerçekleştiriyor ve okuyup öğrenmeden müthiş gelişiyor! Borcu kabarıyor, dolar milyarderi yetiştiriyor, gökdelen yapıyor ve neredeyse her şeyi ithal ediyor. Böyle bir ekonominin işleyişini, ve sanayileşmenin doğasını ancak iyi saatte olsunlar bilebilir. Bu cehalet sorununu serbest ticaretin (liberal ekonominin) çözmeyeceği de açık. Cahil bir ülkenin sadece ucuz işçiliğe, sıcak paraya, faize, kötü eğitime, palavraya ve televizyon seyirciliğine dayalı bir örgütlenme şansı, hele ‘özgürlük kültürü’ yoksa, olanaksızdır.
Okuyan cahiller Türkiye’de bugün okul ve öğrenci sayısına dayalı bir öğretim komedisi var. Geçen gün ticaret lisesini bitiren ve işletme (bu işletme fakülteleri Türkiye’yi ‘işleten’ fakülteler olarak da anılabilir) okuyan, düzenli konuşan ve dışarıdan bakınca zeki bir genç kıza sordum: ‘Suriye, Yunanistan ve Azerbaycan nerede?’ Bilmiyordu.
Sonra muhasebe okuyan bu yüksek öğretim öğrencisinin 13x7 çarpımını akıldan yapmasını istedim, onu da yapamadı. Hiç kitap okumuyormuş.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!