DOĞU CEPHESİNDE YENİ NE VAR ?
Bütün dünyanın gözü kulağı ‘Suriye’de değil mi?
Belki de yarın İran’a dikecekler kulaklarını.
Gözlerini çoktan dikmișlerdi zaten, değil mi ama?
Dün Tunus, Mısır, Libaya idi.
Sonra sıra ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne gelecek.
Ve son çözümlemede ‘Doğu Sorunu’na gelmiș olacağız.
O halde bașlıktaki soru yerinde bir sorudur ve yanıtı çok basittir:
‘Doğu Cephesi’nde yeni bir șey yok!’.
Nasıl olur, tüm televizyonlar, gazeteler, gazeteciler sürekli olarak yeni bir ‘son dakika’ haberi vermiyor mu?
Bașkanlar, bașbakanlar, dıș ișleri bakanları falan..
Toplantılar, basın açıklamaları filan..
Oysa tümü ya falandır ya da filan.
Buraya bir ‘mim’ koyup, birkaç onyıl öncesine gidelim.
Dünya ekonomisinin yetmișli yıllardaki bunalımı sekseklerde ‘desantralizasyon’, ‘delokalizasyon’, ‘destrüktürasyon ya da ‘demastürbasyon’ politikaları ile ‘teğet’ geçilebildi.
89’da tam ‘dananın kuyruğu kopacak’tı ki, Gorbaçov sayesinde SSCB dağıtıldı.
Almanya kendi ‘Doğu’sunu ve o arada Yugoslavya’nın çoğunu afiyetle yedi.
Fransa Romanya’ya, ABD Orta Asya’ya, İngiltere Ora’ya, İtalya Bura’ya dișlerini geçirdiler.
Her ne kadar ‘tek diș’leri kalmıș idiyse de, hala ișe yarıyordu.
Önemli olan diș geçirmekti.
Emilen kan ‘Batı’yı beslemeye yetiyordu.
Ve Batı için ‘kan emme’ konusunda ‘sorun’ yoksa, ‘Doğu Sorunu’ diye bir sorun da yok demektir.
2000’li yıllar ‘teğet’ten sonra ne geliyorsa ‘öyle geçti’.
2000’lerin ikinci yarısında ve özellikle de 2008’de ‘yolun sonu’ görünmüștü.
Hep söylendi, yineleyeyim, ‘Bu bunalım’ kapitalizmin ‘o bunalımı’ydı.
Onulmaz!
Kimi arkadașlar ‘Üçüncü Dünya Savașı’ için ‘Somali’yi gösteriyorlardı, tarih için de 2011’i bekliyorlardı.
Yanıldılar.
Bu tür süreçler için ‘fal bakıp’ yer ve zaman verilmeyeceği açıktır.
Ancak bendeniz; bu ișin ucu Türkiye’ye dayanmazsa her șey olabilir ama bir ‘Üçüncü Dünya Savașı’ çıkmaz diyenlerdenim.
Bugün bu ișin ucu Türkiye’ye dayanmıș mıdır dayanmamıș mıdır?
Dayanmıștır.
Șimdi televiyonlarda onca yorumcu, zıldızop da denilebilir; bunca akademisyen, alimlikleri kendinden menkul da denilebilir; șunca bașkan, bakan, bașbakan, eșbașkan falan, aklı bașlarının beș karıș üstünde de denilebilir her dakika bir ‘son dakika’ açıklaması yapmakta.
Ve hepsi sanki ‘savașa karșı’ylarmıș gibi konușmaktalar.
Güya olası bir ‘savaș’ı engellemek için çabalamaktalar.
Oysa hepsi, her eylem ve söylemleri ile ‘savaș’ı körüklemekteler.
Varlıkları ‘savaș’ın ‘gerekli koșulu’dur zaten.
Savașın ‘yeterli koșulları’nı ise dünya ekonomisinin geldiği așama olușturmakta.
Sen, ben, o ‘savașı istemesek’ de ‘bunlar’ çıkaracaklar.
Șam orada ise ‘sığınma kampları’ bizde.
Ve ‘savaș’ önce ‘kendi çocuklarını’ yiyecek.
Habip Hamza Erdem