Mao'nun kanlı mirasını devam ettiren Çin hükümeti Doğu Türkistan'daki Müslüman soydaşlarımıza karşı dini, etnik ve sosyal açıdan büyük bir baskı uygulamayı sürdürüyor.
Çin 20.yüzyıla İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya ve Rusya gibi ülkelerin baskıları altında ezilmiş ve paramparça olmuş bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde girdi. Ülkede imparatorluk rejimi yıkıldıktan sonra, on yıllar boyunca güçlü bir merkezi otorite kurulamadı. 1949 yılında iktidara gelen komünist parti ile birlikte ise, Çin kısa sürede büyük bir korku rejimine dönüştü. Bu dönüşüm sürecince on milyonlarca insan söz konusu baskıcı ve totaliter uygulamaları nedeniyle hayatını kaybetti. İktidarını ancak şiddetle muhafaza edebilen ve komünizmin belki de en acımasız ve en vahşi uygulamasını yürürlüğe koyan Çin komünist partisi, tüm Çin halkı için tek tip yaşam ve düşünce tarzı belirledi. Bu dönem boyunca, komünist iktidarın kurallarına uymayan ise acımasızca yok edildi.
Çin Hükümetinin Hedefi Müslümanları Baskı Altında Tutmaktadır:
Çin'in asimilasyonist politikaları sonucunda Doğu Türkistan'ın çoğunluğunu oluşturan Müslümanların, dillerini konuşmaları, kültürlerini devam ettirmeleri engellenmekte ve hatta diledikleri kadar çocuk sahibi olmaları bile yasaklanmaktadır. Doğu Türkistan'da soydaşlarımıza yapılan tüm bu insanlık dışı muamelelerinin tek nedeni Çin hükümetinin komünizme dayalı olarak kurmuş olduğu oligarşik rejimdir. Bu rejim günümüzde komünist ideolojinin temelini oluşturan materyalist felsefeye ve Darwinizm'e sıkı sıkıya bağlıdır. Materyalist felsefe ve sözde bunun bilimsel temelini teşkil eden Darwinizm, insanları birer hayvan olarak gören ve hayatın bir tür yaşam mücadelesi olduğunu ve ilerlemenin sadece çatışma ile sağlanabileceğini öne süren 19.yüzyıl köhne ideolojisidir. Bu nedenle, komünizm uygulandığı her yerde savaşı, karışıklığı, haksızlığı ve zulmü görmek mümkündür.
Ayrıca, Çin hükümeti Doğu Türkistan'da bebekleri öldürerek aile planlaması yapıyor, insanlık dışı bir durumdur bu. Müslümanlara birden çok çocuk yapmalarına katiyen izin verilmemektedir. İkinci çocuğa hamile olan Müslüman kadınlar, 8. veya 9. aylarında olsa bile zorla alı koyulmaktadırlar. İlkel şartlarda gerçekleştirilen kürtajlarda ise sadece çocuklar değil, anneleri de ölmektedir. Nitekim son 9 yılda Doğu Türkistan'da doğrum oranı %9 oranında azalmıştır.
Komünist Çin Yönetimi Yaptığı Zulmü Gizlemeye Çalışıyor:
Bugün görünürde komünizm uygulamaları sona ermiştir. Artık insanlar kupon karşılığı yemek almıyor, tek tip giyinmeye zorlanmıyor, Mao'nun küçük kırmızı kitaplarını ezberlemedikleri için işkence görmüyorlar. Ancak komünist rejimin yenidünya düzenine uyarlanan versiyonu tüm acımasızlığıyla hayatta. Bun en somut örneği ise, Uygurlu Türklerin yaşadığı Doğu Türkistan'da görülmektedir. Doğu Türkistan yaklaşık iki asırdır işgal altındadır ve özellikle son 50 yıldır komünist Çin yönetiminin despot rejimi altında ezilmektedir. Çoğu insan bu topraklarda olan bitenden habersizdir. Çünkü Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan'ı her türlü iletişim imkânını kısıtlayarak dünyaya kapalı bir bölge haline getirmiştir.
Çin 1945'den günümüze kadar Doğru Türkistan topraklarında toplam 73 tane Nükleer deneme yapmıştır. Bunlardan 1953 yılında atılan atom bombası ABD'nin Hiroşima'ya attığı atom bombasından 70 kat daha güçlüydü.
Rejimin İşkence Merkezleri Hapishaneler
Çin hapishaneleri ve işkence kampları işkencenin yoğun olarak kullanıldığı yerlerdir. Örneğin Uluslar Arası Af Örgütü'nün 1999 yılında yayınladığı ve konu alan 34 sayfalık rapordaki inanılmaz işkenceler ayrıntılı olarak anlatılmış. Raporda anlatılanlar zulmün boyutunu açıkca gösteriyor.
Hapishane o kadar kalabalıkmış ki, tutuklular küçük bir hücrede 5-6 kişi tutuluyorlar. Hücrenin küçüklüğü geceleri uyumalarına engel oluyor, ancak nöbetleşerek uyuyabiliyorlar. Polisler hücreleri her dolaştıklarında tutukluları dövüyorlar. Sorgulama için seçilen tutuklular, dayak yedikleri, dövüldükleri, bedenlerine elektrik şoku verildiği özel bir sorgu odasına götürülüyorlar. Sorgu odasında duvara monte edilmiş bir ray var. Bazı tutuklular tek ellerinden veya tek ayaklarından buraya kelepçelenerek asılıyor ve bu posizyonda 24 saat bekletiliyor. Kelepçeleri çözüldüğünde ayakta duramaz halde oluyorlar. Bazılarının tırnakları kerpetenle çekiliyor, bazılarına tırnakları altından elektrik veriliyordu.
( Amnesty İnternational Report - 24 Nisan 1999 )