DOLAR EGEMENLİĞİNİN SONU (7)
Şimdilerde çokca dillendirilen iki ‘Yeni Dünya Düzeni’ var.
Biri, ‘dolar egemenliği’ni sürdürmek isteyen, kimi zaman ‘globalleşme’, kimi zaman ‘küreselleşme’ ve kimi zaman da, her önüne gelenin ‘Birşeyleşme’ diye tanımladığı, ama özünde, gerçekten insanlığın ‘Şeyleşme’sini savunan sözde ‘yeni’ Dünya Düzeni;
ikincisi, başta Çin ve benzeri ülkelerin uyguladıkları, o arada azgelişmiş denilen ülkelerin de uygulamaktan başka ‘çıkar yol’larının bulunmadığı ve henüz henüz kurulmakta olan bir ‘Yeni Dünya Düzeni’.
Bu iki ‘Düzen’ arasında ise, başta ‘parasal ve finansal’, sonra ‘ticarî ve ekonomik’ ve üçüncü olarak ‘iletişim ve bilişim’sel (informationnel et cognitif) bir yarış (rekabet) ama aynı zamanda bir ‘çekişme’ ve giderek ‘çatışma’ var.
Ki, içinden geçmekte olduğumuz ‘süreç’, bir ‘sıcak savaş’ aşamasına gelmiş bulunmakta.
Ancak seriyazımızın başlığından anlaşılacağı üzere, bütün bu yarışma, didişme ve çekişmenin temelinde bir ‘şey’ yatmaktadır ki, o da gerçekte bir ‘el kiri’ olması gereken ‘Para’dan başkası değildir.
Ancak ‘Para’ derken, kaydî, itibarî, sanal, saymaca, kripto veya herhangi bir ‘para’dan değil ama ‘meta-para’dan (monnaie marchandise) sözedildiğinin altını çizmemiz gerekiyor.
Çünkü, örneğin ABD Doları, Amerikalıların ‘ulusal para’sı olarak kalsa başka, uluslararası her türlü değişimin ‘ölçüt’ü olarak benimsense başka sonuçlar vermektedir.
Yani ne zaman ki, ABD Doları, tüm alış-verişlerin biricik ölçütü olarak kabul edilmiş, çok daha doğru bir ifadeyle ‘dayatılmış’tır, Dünya’nın ‘Ekonomik Düzeni’ de bozulmuştur denilebilir.
Ulusal ölçekte ‘para basma’nın biricik kurumunun Merkez Bankaları olduğu biliniyor.
Ancak MB’ları, ekonomilerin ‘reel sektör’leri denilen (ki bu tanıma da yeniden dönmemiz gerekecek) kesimlerinin genişletilmiş ‘yeniden-üretim’ine yönelik para basması ve ‘toplumsal gönenç’i artıran yatırımların finansmanını sağlaması durumunda ‘paranın değeri’nde beklenmedik iniş-çıkışların olması mümkün değildir.
Ne zaman ki, yeni teknolojilerin ithalatı veya gereksinme duyulan enerji ya da benzeri ‘mal’ların alımı için, uluslararası ölçüt olan ABD doları’na başvurmak zorunda kalınmaktadır, işte o zaman tüm ‘ulusal ekonomi’nin ‘düzen’i bozulmaktadır.
İşte o zaman, gelsin ‘karşılıklık’, ‘karşılıklı bağımlılık’, dünyaya ‘açık ekonomi’ türü Batı kökenli ‘ekonomi kuramları’...
Öyle ki, bugün TÜİK’in ‘enflasyon hesabı’ için getirmeyi düşündüğü ‘yasal önlemler’e benzer biçimde, ABD Doları’nın ‘değer’ini dikkate almayan her türlü ‘görüş’, ‘uygulama’ ve ‘kuram’lara da, ‘sözde uluslararası’ yaptırımlar getirilebilmektedir.
Oysa, gerçekten ‘ulusal’ (bugün revaçta olan deyimle millî) bir ‘para politikası’ ve giderek yatırım, kalkınma ve gelişme politikalarının uygulanması için, başta Merkez Bankası olmak üzere tüm ‘kamu kuruluşları’nın ulusallaştırılması gerekmektedir.
Putin Rusya’sındaki uygulamaları eleştiren Glaziyev’in deyimiyle, Merkez Bankası’nın biçimsel olarak (formellement) ulusal olması yetmez, ki doğrudan bakılınca öyledir, ama gerçekten ‘ulusal çıkarlar’a yönelik bir ‘kamu kuruluşu’ olduğundan sözetmek oldukça zordur.
Bu tanımı, Türkiye’ye uygulayacak olursak, başa hangi kuruluşun olduğunu söylemeye gerek duymadan; sırasıyla Merkez Bankası, Kamu Bankaları, TÜİK, RTÜK, dahil, başında T.C. olan tüm kurum ve kuruluşlara uygulamak gerektiğinin altını bir kez daha çizelim.
Yineleyecek olursak Kamulaştırma ya da Devletleştirme (Etatiser) başka, Ulusallaştırma (Nationaliser) başka şeylerdir.
Aralarından milyonlarca kez farklılık vardır denilebilir.
Benzer biçimde, ‘kuramsal sosyalizm’ ile hem ‘ülke’ bazında ve hem de ‘uluslararası’ çapta gerçek bir ‘sosyalizm’ arasında da çok büyük bir ayırım olduğunu belirtelim.
O nedenledir ki, ‘Dolar egemenliği’nin yıkılması halinde, ne ‘Euro’ve ne de herhangi bir ‘Para’nın egemen olmadığı ‘Yeni Dünya Düzeni’, sosyalist olmasa bile daha ‘sosyalizan’, daha ‘hakça’ ve daha ‘insanî’ bir ‘düzen’ olacaktır diyelim.
Şöyle de söylenebilir: Bektaşiye tatması için iki şarap testisi getirilmiştir. Erenler birinci testiden bir yudum aldıktan sonra ‘ikincisi daha iyi’ der.
-Nasıl olur efendi, daha ikinciyi tatmadınız diye itirazlar gelince,
Erenler sözü patlatır;
-Bundan daha beteri olmaz da ondan...
(Sürecek)