DÖRT AYAK ÜSTÜNE DÜŞMEK
Yine ‘dört ayak üstüne düştü’.
Tam düştü düşecek derken, dört ayak üstüne düştü.
Kaldı ki, dört ayak üstüne düşmek için dört ayaklı olmak gerekiyor.
Sizinki nerdeyse dört değil, kırkayak.
Kırkharami olunur da dört ayakla yetinilir mi, değil mi ama?
Şimdi, kerameti kendinden menkul ‘stratejistlerimiz’, ellerinde bir çubuk, Suriye haritası önünde, köy ve mezraları saymaktalar.
Doğup büyüdükleri köylerin halini sorsanız, kırk yıldır haber almamışlardır.
Bir de ‘olgu’cularımız var.
‘Olgu’lar değişmiş(miş).
‘Olgu’ olduğu gibi duruyor oysa, senin konumun değişiyor, ‘olgucu’ arkadaş.
Şimdi, ABD’nin A Planı diyelim Rusya tarafından sekteye uğratılınca, B Planı devreye sokulmuş oldu. Hepsi bu..
A Planı’nın sekteye uğratılmasında Türkiye’nin ‘rolü’ ne oldu?
Sadece ve doğrudan, ABD planları içinde ‘piyon’ olmak oldu.
Planın adı ‘BOP’ idi, ‘GÖKAP’ idi ve sizinki onun ‘eşbaşkanı’ idi.
Bu plan içinde, Irak’tan başlayarak, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye var mıydı?
Vardı.
Sıra Suriye’ye geldiğinde, ilk hançeri kim vuracaktı?
Türkiye vuracaktı.
Ve Davut-zürriyeti, onun Dışişleri müsteşarı, Genelkurmay başkanı, ‘Candarma’ genel komutanı ve MİT’teki başçavuşu elele vererek, Suriye’yi hallaç pamuğuna çevirdiler.
Sadece Suriye’yi mi, Türkiye’yi de hallaç pamuğu gibi attılar.
Türkiye’yi ‘tanınmaz’ hale getirdiler.
‘Kuruluş Değer ve İlkeleri’ni ‘sıfırladılar’.
‘Bahçeli’ diye birini Devlet gibi göstererek, Devleti de ‘arka bahçe’leri yaptılar.
Şimdi, ABD, B planı’na geçmiş bulunuyor.
Suudi Arap’ların parasıyla İdlip’te doğurtulup büyütülen IŞİD, El Nusra ve Jaish el İslam ‘terörist’ grupları, ki Türkiye’nin Davut-zürriyeti ve onun başbakanı tarafından ‘bizim çocuklar’ olarak görülmekte idi, ‘misyon’larını tamamladıktan sonra, dünyanın başka bölgelerinde kullanılmaya başlanacak.
O nedenle, Türkiye’ye, istersen oraya gir denilmiştir.
Çünkü İdlip ‘misyon’unu tamalamış bulunmaktadır.
Afrin’e gelince, bizim ‘derin stratejist’lerimizin görmezden gelmelerine karşın, ABD’nin ‘Zarrap Davası’na Dr Recep’in bir ‘rest’i olduğu söylenebilir.
‘Hak’, ‘Hukuk’, ‘Adalet’, ‘Meşru Müdafa’ gibi ‘boş laf’lar ise, ancak Türkiye’nin ‘en güvenilir’ ikinci kişisi Hande Fırat’a özgü olabilir.
Ya da üçüncü ‘en güvenilir kişi’si Hz Başbuğ’un bir ‘değerlendirme’si..
İster istemez, Türkiye’nin diğer ‘güvenilir’ televizyon baykuşlarının ‘değerlendirme’leri de bu yönde olacaktır.
Hızını alamayıp ‘Milliyetçi Cephe’ler kurmaya soyunanlar, o arada Küpçü Mustafa’yı içine alan ‘Millî Birlik ve Beraberlik’ nutukları atanlar, karşı çıkan herkesi ya Fetö’cü ya da PKK’lı diye suçlayacaklardır.
Oysa, ABD’nin B Planı’nda, İran ve Türkiye’den önce, Rusya ve Çin var.
Ya da, onların ‘yumuşak karnı’, ‘Çeçenistan’ var, Xiang var, Orta-Asya Türkî Cumhuriyetleri var, Afganistan var.
Türkiye’ye ise, içinden çıkamayacağı bir ‘meşgale’ verilmiş bulunmaktadır.
Önce Afrin, sonra Membiç, sonra Rakka, Deyr el Zor, Musul, Kekük, vb.
Ki daha sonra sıra, Bahçeli Devlet ve Küpçü Mustafa ve benzerleriyle kurulan ‘Milliyetçi Cephe’ ile Orta Asyalara değin gitmek tasarlanabile.
Somali, Etiyopya, Kenya ve Tanzanya dahil...
Denilecek ki, her şerden bir hayır doğar; ‘Zarrap Davası’ndan da, Afrin ve ‘devamı’ doğdu.
Yoksa kimse bu denli ‘cesur’ (!) adımlar atamazdı.
Böylesine ‘kararlı’..
Hiç öyle değil oysa.
Başta Dr Recep olduktan sonra, Türkiye’ye ‘cennet’in kapıları açılsa, o Türkiye’yi ‘cehenem’e sokar.
Bu ‘körü körüne’ Dr Recep düşmanlığı mıdır?
Hayır, bir triliyon kez hayır.
Zarrap Davası’na bakın yeter.
İran’a ABD ambargosu Türk köylüsüne, Türk sanayiisine olağanüstü bir ‘fırsat, bir ‘olanak’ vermişti.
Bunlar götürüp Muammer Güler’lere, Egemen Bağış’lara, Zafer Çağlayan’lara, neydi o müteahhit bozuntusu, Bayraktar’lara ‘yem’ yapmadılar mı?
Türkiye’nin ‘ortak çıkar’ını kendi ‘özel çıkarlar’larına alet etmediler mi?
‘Onur’unu yerle bir etmediler mi?
Şimdi ‘Afrin Operasyonu’nu Türkiye’nin çıkarına kullanıp kullanmayacaklarının bir ‘garanti’si mi var?
Hayır yok.
Tersine, Türkiye’nin başına nice belalar açacaklarına ilişkin bolca ‘kanıt’ var.
Asıl bunların arkasında duranlar ile durmaya çağıranlar ‘körü körüne’ Türkiye’ye ‘düşmanlık’ ettiklerinin ayırdında değiller.
Efendim, Afrin-mafrin..
Sen ‘sonuç’a bak.
Herifler de, ‘zerre kadar Türkiye mevhumu’ olsa, bugünlere gelmezdik.
İdlip’i de Afrin’i de bunlar yarattı, şimdi ‘temizle’ diyorlar, hepsi bu.
Ama bunlar ‘temizleyemeyecekler’ değil ‘temizlemeyecekler’, tersine bölgeyi daha da ‘kirletecekler’ göreceksiniz.
Bölgemizdeki ‘kaotik ortam’ı daha ‘kalıcı’ hale getirecekler.
Ki kendileri de kalabileler...
Çünkü bunların ‘varlık nedeni’ kaos. Acı, kan ve gözyaşı.
Yalan, dolan ve iftira.
Şimdi ‘Afrin’ var, öyleyse ‘seçim-meçim’ yok.
Meclis, Anayasa, onun mahkemesi falan, sırası mı canım?
Tarikat, talan, üçkağıt ise tam hız ‘yola devam’.
Afrin-mafrin tamam da, sen bir ‘hesap ver’ bakalım diyecek bir babayiğit var mı?
Yok.
Tümü birden ‘mehter marşı’na selamdalar.
Tanrı akıl-fikir versin ne diyeyim.
Habip Hamza Erdem