DTP Türkiye partisi olamadı
DTP'nin yeni başkanı, eski PKK'lı Nurettin Demirtaş, "Bulgaristan'da Türklere verilen hakları istiyoruz" dedi.
Demirtaş bu sözleriyle Bulgaristan'daki Türklerin yakın tarihte bile neler çektiğini bilmediğini ortaya koyuyor.
* * *
DEMİRTAŞ, DTP'yi Türkiye partisi yapabilseydi, geri kalmış her bölgenin ve haksızlığa uğradığını sandığı her kesimin ve kişinin sözcülüğünü üstlenseydi ancak takdirlerimizi ifade edebilirdik. Oysa o bir bölgenin, bir etnik grubun sözcüsü gibi hareket etmekle, bundan böyle bölücülüğü dağda değil "düz ovada" yapmaya karar verdiğini ortaya koydu.
* * *
DEMİRTAŞ'a en iyi cevap Bulgaristan Türklerinden geldi:
"Bulgaristan üniter bir devlettir. Özerk bölge ve yönetimleri yoktur. Bizim Hak ve Özgürlükler Partisi de bir Bulgaristan partisidir."
Hak ve Özgürlükler Partisi'nin ve Bulgaristan'daki Türklerin terörle ilgileri yoktur. Resmi dil Bulgarca olduğu için bunun gereğine de harfiyen uymaktadırlar.
Buna karşılık yakın geçmişte Bulgaristan'daki Türkler adeta soykırıma uğratılmak istenmiştir. "Türk" kelimesini kullanmak bile imkânsız olmuştur.
Çocuklarının sünnet olmaları bile yasaktı. Onlara iş verilmiyordu. Ağzını açan, hapse atılıyor veya öldürülüyordu.
Bu köşede, öldürülen Bulgaristan Türklerinden bazılarını fotoğraflarıyla yayımladık.
Bu mezalim aleni, yani dünyanın gözleri önünde yapılıyordu.
Bu yüzden 400 bin Bulgaristan Türkü Türkiye'ye sığındı.
Ama ele silah alıp dağa çıkmadılar. Yollara mayın yerleştirip Bulgar askerlerini öldürmediler.
Ve böylece bugüne geldiler. "Biz Bulgaristan vatandaşıyız" diyorlar. Oranın bayrağına ve milli marşına saygı duyup "Bizim bayrağımız ve milli marşımız" diyorlar.
Oysa Türkiye'de bütün Kürt kökenlilere kardeşimiz deniyor.
Milletvekili, genelkurmay başkanı ve cumhurbaşkanı olmak için köken farkına bakan yok.
Aileler karışmış. Yalnız İstanbul'da Güneydoğulu 100'e yakın çok zengin işadamı var. İnşaat işleri Doğu ve Güneydoğuluların elinde.
Ama ekmeğini sağlamak için Bulgaristan'da iş bulamayıp da, kaçak da olsa, İstanbul'da ter döken binlerce Bulgaristan Türkü var.
BU KOMUTANLAR NE DİYOR?
Fikret Bila son yılların en ilginç konuşmalarına imza attı. Eski bazı komutanlarla yaptığı sohbetleri bir kitapta topladı.
Bu komutanlardan bir kısmı Fikret Bila'ya, Güneydoğu için, "O gün yaptıklarının bugün yanlış olduğunu" söylüyorlar.
Yaşları 90'ın, 100'ün üzerinde olsa "bunlar ihtiyarlık hastalığı"na yakalanmış derdim.
Yorumu siz yapın
DTP kongresini bazı gazeteler şu başlıklarla verdi:
DTP Sofya modeli istedi. Demirtaş, "Biz de demokratik özerklik ile çözüm istiyoruz" dedi. Milliyet.
Yine özerklik. Hürriyet.
Gererek başladı. Yeni Şafak.
Atatürk, İstiklal Marşı yok, haine saygılar var. Tercüman.
Demirtaş tehditler savurdu. Star.
Çözüm yeri Meclis. Demirtaş şiddete karşı çıkarak başladı. Radikal.
Hangi şiddet, PKK şiddeti mi?..
Baykal, hatırlatırız
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal oy peşine düştü.
Güneydoğu için ani politika değişikliği bir bakıma bu anlama gelmez mi?
AKP'nin oylarına göz dikti. "Onlar bizden aldı, ben de politika değiştirir onlardan alırım" diyor gibi.
Böyle diyorsa, Baykal, Türkiye'nin 780 bin kilometrekare olduğunu, yani Güneydoğu dışının da var olduğunu unutuyor demektir. Hatırlatırız.
ÇELİŞKİ
Konu aynı olsa da...
Samanyolu TV'de sohbet programı vardı.
Burada Fehmi Koru ve Yasemin Çongar konuşmacıydı.
Askerlerin gazetecileri "akredite olanlar", "olmayanlar" diye ayırmaları tartışıldı, eleştirildi.
Ama Cumhurbaşkanı Gül'ün, hem de 400'den fazla kişiyi davet ettiği resepsiyonda gazetecileri ayırması hiç ele alınmadı. Niye? Cumhurbaşkanı AKP'den geldiği için mi?
Bu programda Yasemin Çongar, dolaylı da olsa Irak'ın kuzeyini savunurken aynı saatlerde başka bir TV'de Irak'ın kuzeyinin hazırladığı anayasada temelin "Sevr"e dayandığının açıkça söylendiği, belirtiliyordu.
Farklı bir TV'de ise aynı anda, yazar Ferai Tınç, "Dünyada artık federasyonun savunulmadığını" ileri sürerken, aşağı yukarı aynı anlarda bir ana haber programında "Belçika'nın bölünmenin eşiğine nasıl geldiği" anlatılıyordu.
Bunlar ve benzerleri gösteriyor ki, herkes kendi ideolojisine göre, daha doğrusu isteği yönünde konuşuyor. Ama, aynı anda başka TV'ler de, başkalarının da, aynı veya benzer konularda, konuştuğu unutuluyor.
NİHAYET
Nükleerde varız...
Yıllar sonra nihayet...
Nükleer santralın kanunu kabul edildi. Bundan sonra detaylar başka yasa ve yönetmeliklerle belirlenecek.
Bu işin mutahhassısları, çevreci kuruluşların çoğunun yeterli bilgiye sahip olmadan konuştuğunu ve toplumu yanlış yönlendirdiğini söylüyor.
Onlar şunları da ilave ediyor:
Nükleer santralların kurulmasına 1967'de başlandı. Türkiye bu işe soyunanların gerisinde kaldı.
Mesela, Güney Kore enerji satıcısı haline geldi.
Nükleer enerji özellikle küresel ısınma karşısında mutlaka gerekli.
Kesintisiz enerji rüzgârla olmaz. Doğalgaz ile her an dışa bağımlı hale gelinir.
Her zaman emrinizdeki enerji nükleer santrallardan sağlanabilir.
Türkiye'de kurulacak olan nükleer santrallar için en ileri teknoloji kullanılacak.
Ve dünya bu santrallarla doluyken, 72 milyonluk Türkiye'yi bu enerjiden yıllarca mahrum edenleri tarih yazacaktır.
GERÇEKÇİ Mİ?
Sigara yasağı
Vur deyince öldürmede üstümüze yok.
Sigara içme yasağından söz ediyorum.
Kanun teklifi kabul edilirse, açık alanda bile sigara içilemeyecek. Sigara içenler bu "keyfi" sadece evlerinde tadabilecek.
Bu kadar katı bir yasanın, her şeyden önce uygulanması zor olacaktır.
TBMM Adalet Komisyonu Başkan Vekili Hakkı Köylü, "Yasanın uygulanabilir olması önemli. Çok katı tutarak amacına ulaşamayız" diyor. Doğru da söylüyor.
Lokantaların, kahvehanelerin sigara içilen ve içilmeyen yerlerini ayırmak, yani bir kısmında sigara içmeye müsaade etmek daha gerçekçi olmaz mı?
Her cümlede bir art niyet arayanlar için şunu da belirteyim. Ben sigara tüketen bir kişi değilim.
kaynak