Dünyada kaybettiklerini Türkiye'den çıkarıyorlar...
ABD'DE geçen yıl başlayan ve giderek derinleşerek, tüm ekonomileri de etkisi altına alan finansal krizin faturasının tüm tahminleri de aşacağı ortaya çıktı. Geçen yıl ABD başta olmak üzere, IMF ve diğer ilgili kişi ve kuruluşların toplam kayıplarının 500 milyar dolarla, 1 trilyon dolar arasında olacağını tahmin etmelerinin de oldukça iyimser olduğu anlaşıldı. Bu krizi ve gidişatı önceden gören, iyileşmenin ve krizden çıkışın en az 12-18 ay süreceğini ilk olarak söyleyen New York Üniversitesi'nin Profesörlerinden ünlü ekonomist N. Roubuini krizin maliyetinin en az 2 trilyon dolar olacağını, hatta bunu aşacağını hesaplıyor.
Sınırsız-ölçüsüz-hesapsız büyüyen, kural tanımayan, kısa vadeli, aşırı kazanç uğruna, aşırı hırslarının etkisiyle krizin en önemli sorumlusu olan finansal piyasalar, fonlar, uluslararası para tacirleri artık birer finansal canavara dönüşmüş durumdalar. Bunların açgözlü, kural ve sınır tanımaz, agresif, finansal cambazlıklarının pompalayarak şişirdiği balon tam anlamıyla patladı.
Sıcak paraya en yüksek faiz
Finansal piyasaların bu tahribatı karşısında, başta serbest piyasanın edebiyatını ve bayraktarlığını yapan ABD olmak üzere, birçok ülke hazinesi, bu batık, üçkâğıtçı, dolandırıcı finans şirketlerini, kamu fonlarıyla desteklemeye, kurtarmaya, hatta devletleştirmeye mecbur kaldılar.
Hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkeler bu kontrolsüz, ölçüsüz, sınırsız finansal piyasalara karşı tedbir ve önlem geliştirirken, sadece Türkiye ve onun teslimiyetçi ekonomi yönetimi, IMF güdümünde "vahşi kapitalizmin" son ve tek uygulamasının hayata geçirildiği bir ülke konumunda maalesef.
Gelişmiş ve gelişmekte olan 60'a yakın ülke arasında sıcak paraya dünyadaki en yüksek reel faizi veren "cömert" Türk Hazinesi, yurtdışında boğazlarına kadar zarara ve usulsüzlüğe batmış uluslararası para tacirlerinin bankalarına, aracı kuruluşlarına, yatırım birimlerine, hayat öpücüğü vererek, onların zararlarını milletin vergilerinden faiz transferi yaparak kısmen de olsa karşılamaya çalışıyor.
Ne hazin bir manzara!
Uluslararası haber ajanslarından Reuters ve Bloomberg'in yayınladıkları haberlerde yer alan listelere göre, Türkiye'de "büyük" kârlar elde eden dünyanın önde gelen dev banka, kuruluş ve gruplarının toplam zararlarının ürkütücü boyutlara çıktığı görülüyor.
Listelerdeki rakamsal farklılıkların Merrill Lynch gibi sözde büyük uluslararası yatırım bankaları ve aracı kurumların bilanço, makyaj ve hileleriyle gerçek durumlarını hissedarlardan ve kamuoyundan gizleme operasyonlarından kaynaklandığını düşünüyoruz. O Merrill Lynch ki, Türkiye'deki temsilcisi, ülkede hiçbir ciddi ekonomik ve bürokratik yöneticilik ve tecrübesi olmadığı halde, bugün AKP'nin ekonomi bakanı olarak görev yapıyor.
İşte bu meşhur Merrill Lynch, bilançosunda hiçbir değeri bulunmayan, "junk-bond" tabir edilen kâğıtları 22 centten bir başka kuruluşa satış göstermiş, hâlbuki bu kâğıtların toplamı 11.1 milyar dolar ediyor ki tamamını zarar yazmak zorundaymış.
Bunu önlemek için yüzde 75'ini bizzat kendisinin sağladığı banka kredileriyle, yani alıcının finansmanını da kendisinin sağladığı, böyle bir bilanço makyajı ile zararı 4.4 milyar dolar göstermiş ve 6.7 milyar dolarlık makyaj yapmış. İşte, her yönüyle finansal çöküşün içine sürüklenmiş, finansal cambazlıklarla, bilanço makyajıyla ayakta kalmaya çalışan, toplam zararları şimdilik 500 milyar doları aşan bu banka ve aracı kuruluşlar, sadece Türkiye'den para kazanıyor ve uygulanan ekonomik politikaları da destekliyorlarmış.
Faturayı halk ödüyor
Dünyada batan ve zarar üstüne zarar yazan yabancı bankalar ve uluslararası para tacirlerinin yaralarını Türkiye'den aldıkları yüksek faiz kısmen sarıyormuş.
Türkiye bu aşırı yüksek reel faizi nereden mi bulup ödüyor? Sorulur mu hiç... Memurundan, emeklisinden, işçisinden, çiftçisinden, esnafından, toplanan vergilerle, yatırım yapmayarak, istihdam yaratmayarak, elde avuçta ne varsa haraç-mezat satarak bu yüksek reel faizi ödeyerek, yurtdışında batan, zarar eden yabancıları ihya ediyor.
Böyle utanç verici, kendi milletine ulusal ve stratejik çıkarlarına aykırı bir ekonomi politikası karşısında ne söylenebilir ki?
Koy ver gitsin demekten başka?
Kaynak